Müziğe hizmet ediyoruz

22. İzmir Avrupa Caz Festivali kapsamında sahne alan Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşler ile sıcak bir sohbet gerçekleştirdik


  • Oluşturulma Tarihi : 11.03.2015 08:34
  • Güncelleme Tarihi : 11.03.2015 08:34
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Müziğe hizmet ediyoruz

ANIL YIKGEÇ

22. İzmir Avrupa Caz Festivali kapsamında Erik Truffaz ile birlikte ‘Taksim’ Dünya Prömiyeri’nde sahne alan Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşler ile samimi bir röportaj yaptık. Ufuk ve Bahar Hanım sofistike havalarının yanında çok mütevazı ve içten insanlar. Dünya prömiyer’ini İzmir’de yapan Dördüncü kardeşler, bu konseri babalarına ithaf ettiler. Muteşem prömiyer’in ardından onlarla sanat, sanatçı, samimiyet ve insan olma üzerine sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.

Piyanoya çalmaya nasıl başladınız?

Ufuk Dördüncü: Ailemizde müzisyen yok fakat anne ve babamız çok iyi birer klasik müzik dinleyicisidir. Bizi ilk başta piyanist veya müzisyen olalım diye piyanoya başlatmadılar. Sadece müzik kültürümüz gelişsin, güzel bir şeyler yapalım diye başlattılar. Sonradan biz kendimiz bu yolda gitmeye karar verdik. Tabii ki eğer ailemiz arkamızda olmasaydı ve bize bu işi başlatmasalardı sanıyorum ya doktor ya da mimar olurduk. Her zaman için eğer anne ve baba müzisyen değillerse, onların çocukları müziğe yöneltmesi önemli oluyor. Ülkemizde bu müziği dinleyen çok az insan var. Bahar’ın çok küçük yaşta kabiliyetli olduğunu öğretmeni hemen anladı. Bahar ders almıyordu fakat benim derslerime misafirdi, çabuk kavrama gücü ve seslerle olan hassasiyeti öğretmeni şaşırttı. Ben de kabiliyetliydim ve o yaştaki bir çocuk için de çalışkan sayılırdım. Konservatuara gittik, değerli hocalarla çalıştık.  Kabiliyet çok önemli ama çalışmadan da olmuyor. Hepsi bir araya gelerek bir zenginlik ortaya çıkıyor. Birçok öğretmen ya da sanatla ilgili kişilerle beraber olmak kişiyi yönlendiriyor. Sanatçı olma yolunda gidip gitmemek kişisel bir karar oluyor.

Bahar Dördüncü: Türkiye’de ailenin desteği önemli. İyi öğretmenlere düştüğünüz zaman bir yere gelebiliyorsunuz. Bizim de şansımız öyle oldu.

BİRBİRİMİZE VERDİĞİMİZ FİKİRLER ZENGİNLİK KATIYOR

Beraber çalmaya başlamanız nasıl oldu?

Ufuk Dördüncü: İlk başlarda kesinlikle ‘Kardeş olduğumuz için beraber kariyer yapacağız’ diye bir şey yoktu. Herkes kendi eğitimini piyanist, solist olma yolunda devam ettirdi. Sonradan Cenevre’de artık virtüözite kısmına girdiğimiz zaman bir öğretmenimiz beraber çalmamızı önerdi. Deneme olsun diye beraber bir iki eser çalıştık. Yani bu fikir bizden çıkmadı. Yine de büyük bir mecburiyet gibi olmadı. Sonradan bize doğal geldi. Biz gençken iki piyano iki solist olacağız diye yola çıkmadık. Ciddi bir seviyeye geldikten sonra beraber çalmaya başladık. Biz ikiz değiliz. Karakterlerimiz değişik, çalışlarımız değişik… Ben bunun bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Hem çalışımızda hem hayatımızda birbirimizi tamamlıyoruz. Birbirimize verdiğimiz bazı fikirler zenginlik katıyor, düşündürüyor. Tıpkı hayatta olduğu gibi…

Çift piyanoda ikiz kardeşler ve kardeşler çok fazla. Bunun nedeni nedir?

Bahar Dördüncü: İkizler bilimsel olarak birbirilerini hisseden, telepatileri çok kuvvetli insanlar. Bence aynı işi yapıyorlarsa bunu tamamlamak daha kolay. Bir bakış, his onlara yetiyor ve onlar birbirlerini başka türlü tamamlıyor. Bizim birbirimizi tamamladığımız gibi bir şey değil. Onlarda zıt karakterlerde olabiliyor fakat beraber olduklarında daha fonksiyonel oldukları için daha kolay diyoruz. Birbirilerini görmeseler bile hissedebiliyorlar. Kardeşlerde öyle bir şey yok.

BİZİM İÇİN BURADA KALMAK ÖLÜMDÜR

Yurtdışında olmanızın kariyerinizin üzerindeki etkisi nedir?

Bahar Dördüncü: Biz piyanoda ilerleyebilmek için yurtdışına çıktık. Türkiye’yi ne kadar sevsek de ülkemiz de olsa alacağımızı aldık diyerek eğitim için özellikle gittik. Klasik müziğin esas temeli Batı’da.  Oradaki daha parlak öğretmenlerle çalışmak bizi çekti. Oraya gidip yerleşince o müziğin ve kültürün içinde yüzüyorsunuz. Türkiye’nin genelinde böyle bir kültür yok. Bizim için burada kalmak üzülerek söylüyorum ama bir ölümdür.

Ufuk Dördüncü: Ülkemizde de bu müziği yapıyor ve bunun savaş veriyorlar. Hakikaten değerli sanatçılar bu isi üstlenmiş durumdalar. Onlar için de hiç kolay değil. Burada bu müziği yaşatabilmek büyük bir çaba. Biz çok genç bir yaşta oraya gittiğimiz için buraya dışarıdan objektif baktığımız zaman, bizim burada yaşamamız hakikaten çok zor olacaktır. Bizim çizgimiz çağdaş müzik. Yurtdışına gitmek bilinçli tercihimizdi.

Bahar Dördüncü: Aile genç yaşta sizi destekliyor ama bir yerden sonra isteseler de yapabilecekleri bir şey olmuyor. Bizim gözlerimiz açılmış, ‘görmüşüz.’ Bizim için mutlu olmaktan başka bir şey dileyemezler. Ailemizde de bize ‘geri dönün’ diye bir baskı olmadı. Her zaman özlem oldu ama hiçbir zaman bize baskı yapmadılar. Çok modern bir ailemiz var. Çok şanslıyız o yüzden. Rahmetli babam İzmirli idi.

PREMİER’İ BABAMIZA İTHAF ETTİK

Dünya prömier’inin İzmir’de olmasını ona mı borçluyuz?

İkisi aynı anda: Evet. Bu prömier’i babamıza ithaf ettik.

Bahar Dördüncü: Babam çok caz dinleyen biriydi. İlk dinlediğimiz cazlar onun sayesindedir. Amerika’da yaşamış ve oradan bir sürü long play getirdi. Pazar sabahları bizi cazla uyandırırdı. Kahvaltı için pancake yapardı. Öyle bir ritüelimiz vardı.

Genç yaşta yurtdışında yaşamaya başlamanızdan dolayı zorluk çektiniz mi?

Ufuk Dördüncü: Çok zorluk çekmedim ben. Tabii ki adaptasyon her zaman için zor olabiliyor ama köyden şehre gider gibi olmadı. Türkiye’de daha az yaşadık aslında. Buraya geldiğimizde başka bir hava var. Bizim de çok hoşumuza gidiyor. Bilmiyorum çok uzun yaşayabilir miyiz ama burada olmak bizim için oksijen ve çok büyük mutluluk. Ama insan yaşadığı yere de alışıyor.

Bahar Dördüncü: Benim için çok büyük değişiklikti. Çünkü ben hakikaten çok küçükken koptum aileden. Akdeniz ülkesinden İsviçre gibi katı kuralları olan bir ülkeye gittiğiniz gibi oluyorsunuz. Tokat yemiş gibi oluyorsunuz çünkü çok gençsiniz. Her şeye inanıyorsunuz, hayal ediyorsunuz, saf bir dünyada yaşıyorsunuz. Ailemiz ne kadar modern de olsa çok farklı bir yapı ve kültür var. Genç yaşlarımızı İsviçre’de yaşadığımız için oranın mantığıyla büyüdük. Mesela benim eşim Türk. 29 yaşına kadar Türkiye’de yaşamış. Bir İsviçreli gibi değil… Her insanın bazen yaptığı gibi kendine soruyorsun: ‘Burada olsaydım ne olurdu?’ Bunlar doğal şeyler. Hayatından memnun olanda olmayan da bunu değil de onu seçseydim nasıl olurdu diye sorar.

ÇAĞDAŞ MÜZİĞİN ZORLUĞU SADECE NOTALARDA DEĞİL

Çalışmayı çok istediğiniz, hayal ettiğiniz besteci ya da orkestra var mı?

Ufuk Dördüncü: Çok değerli sanatçılar var tabii ki. Orkestralar, şefler, besteciler, dörtlüler, gruplar var ama tek bir tane var diyemeyiz. Her zaman yeni bestecilerle çalışıyoruz, deniyoruz. Her zaman oluyor diye bir şey yok ama besteciyle birlikte de o parçayı çalışmak çok güzel oluyor. Çünkü o size söylüyor; ‘Ben burada şöyle düşündüm, şöyle bir ses arzu ediyorum veyahut şurayı şöyle mi yapsak’ diye. Karşılıklı iletişim başka bir şey oluyor. Düşünsenize yazılmış eser var ve bestecisi karşınızda! Mozart, Schubert gibi değil. Ne kadar onlar hakkında çok şey de bilsek tek teke çalışıyorsunuz. Çağdaş müziğin zorluğu sadece notalarda değil. Aynı zamanda savunmak gerekiyor. Tabii ki Beethoven gibi melodiler var ama aynı şekilde değil. Savunmak; yaşatmak, yaşam vermek anlamında… Çağdaş müzikte komplike olan şey kendiniz unutup besteciyle enstrüman arasında iletişim sağlamak. ‘Ben’ değil, bestecinin hislerini nasıl yansıtabilirim, köprü olabilirim diye düşüneceksiniz.

Bahar Dördüncü: Benim çalışmayı çok istediğim bir besteci var; Steve Reich. Onun bir eserini grupla beraber oluşturduğumuz projede çalacağız. O parçayı onunla beraber çalışmak çok hoş olurdu. Ayrıca Steve Reich kişiliğini de seviyorum sadece bestelerini değil. O kadar profesyonel o kadar mütevazı ki… Sadece piyano etrafında çalışmak değil ‘insan’ olarak da tanımak çok güzel. Teke tek çalışmak büyük zenginlik.

ONUNLA ÇALMAK BÜYÜK ONUR

Erik Truffaz ile çalışmak nasıl bir histi?

Bahar Dördüncü: Öncelikle eserle ilgili biraz açıklama yapalım. Truffaz bir cazcı, biz ise klasikçiyiz. Biz genelde çağdaş müzik bestecilerine sipariş veriyoruz. Bizim stilimiz o. Ben Erik’i önceden tanıyordum. Çok pozitif, iyi bir insan ve sanatçı. Ufuk’la da ‘Bundan sonra yapacağımız sipariş değişik bir şey mi olsa? Caz mı olsa?’ konuşuyorduk. Erik o sırada çok büyük bir senfonik orkestra için beste yapıyordu. Biz de bundan etkilendik ve ‘bizim için bir şey yazar mısın’ diye sorduk. Bizi ikili olarak dinledi. Türk olmamız onu etkiledi. Çünkü İstanbul’u, Taksim’i çok seviyor. Gönülden bir aşkı var. Kabul etti. Beste yapacağı az vakti olmasına rağmen projeyi çok sevdi ve kendini vererek yaptığı bir proje oldu. Ayrıca çağdaş müziğe yakın bir şeyler yazmak için heyecanlandı, biz de onun dünyasına girebilmek için heyecanlandık. Güzel bir buluşma oldu. Konser öncesi bana ‘Heyecanlanacağım ben. Çünkü sizle çalacağım’ dedi.

Ufuk Dördüncü: Kendisiyle beraber çalmak inanılmaz bir zevk. Şair gibi… Bizim için Erik’in böyle hissetmesi ve onunla çalmak büyük onur. Eser bitti ve hemen geldi bana dedi ki ‘Şurayı şurayı düzelteceğim’ dedi. Dört kere daha çalacağız. Zannediyorum ki her çalışımızda ufak tefek değişiklikler getirecek.

Bahar Dördüncü: Hatta prömier’den önce bile esere bir şeyler ekleyeceğini söyledi. Ben de ‘Bunu yapamazsın. Çünkü biz buna hiç çalışmadık. Bir anda yeni bir şey eserin dengesi bozulur’ dedim. ‘Haklısın’ dedi. ‘Sonradan ekle, onu biz çalışalım’ dedim. Biz cazcılar gibi doğaçlama yapamayız. Biz bir belli akademiden çıkıyoruz. Bazen unutuyor. Çok güzel birliktelik oldu. Umarız daha çok birlikte oluruz. Sanatı sanat için yapacaksınız. Çünkü o sizin bir parçanız. Bunun için çok böbürlenmeye gerek yok. Sanatı çok ucuz bir şekilde kullanıyorlar ki… Sonra Erik Truffaz gibi insanlarla çalışınca ‘Oh be!’ diyorum ‘İçime oksijen doldu.’

Ufuk Dördüncü: Ben her zaman diyorum ki sahneye çıktığımız zaman o seyirciyle bir randevu. Karşılıklı iştirak ediyoruz. Truffaz ile konuşurken, bu izleyici onların alışık olmadığı tarzdaydı, baterist için ‘Bu salonu bile ayağa kaldırdı’ dedi. Çünkü caz dinleyicisi daha hareketli. Piyanist de ‘Ben görevimi yaptım’ dedi. ‘Benim işim o insanlara müziğimi sunmak ve onlarla birlikte olmak’ dedi. Seyirciyle iletişime geçtiler. Caz müzik de bu biraz daha rahat ama klasik müzik daha resmi. Yine de bunu yaratabilirsiniz. Bizim görevimiz orada müziğe hizmet etmek…

Bahar Dördüncü: Biz daha çok klasik tarzla tanınıyoruz. Bence o salonda bizi daha çok klasik kimliğimizle tanıyanlar böyle bir proje yapmamıza şaşırdılar. Sahneye çıktık, dans ettik… Herkesin kafasındaki o ‘Ufuk-Bahar Dördüncü’ çerçevesinden çıktık. Sanat yaptığınız zaman o çerçeve olmaması lazım zaten. Hele ki yetenekli sanatçılarla çalışıyorsanız aynı dünyada sanat yapıyorsunuz.

Başka projeler var mı?

Bahar Dördüncü: ‘Sahnede İsyan’ diye bir projemiz var. Onu da Halit Ergenç ile birlikte yapıyoruz. Arkamızda da bir film var. Jean-Luc Godard'in asistanı Fabrice Aragno’nun yaptığı saniyesi saniyesine müzikle giden bir film… Tüm sahneyi kaplıyor. Bize özel bir film yaptı. Biz çalıyoruz, üstünden film geçiyor. Tarihten bahseden bir film. Halit de geliyor, bir şeyler okuyor. Sesi sanki eski bir radyodan geliyor gibi… Halit bizim arkadaşımız. Çok iyi ve mütevazı bir insan. İzmir’de de bunu sahnelemeyi istiyoruz. Bizim projelerimizde işbirliği yaptığımız insanlar eklektik de olabilir, bir aktör, klasik bir besteci olabilir.

İzmir dinleyicisini nasıl buluyorsunuz?

Bahar Dördüncü: Daha çok etkinlik olursa, ilgilenen de daha çok olur. Bu birbirini doğuran bir şey. Sinerji… Ben biraz İzmir’i biraz pasif buluyorum. Mutlaka ilgi var ama yeterince değil.

Ufuk Dördüncü: Her ülkenin dinleyicisinin değişik karakterleri var. Japonya’ya ya da Almanya’ya gittiğiniz zaman nasıl bir dönüş olacağını biliyorsunuz. Türkiye Akdeniz ülkesi. Bir şeyi beğendiğiniz zaman onu göstereceksiniz ki sahne ile dinleyici arası daha da yoğunlaşacak. Hep bir ‘Rahatsız etmeyelim’ duygusu var.

Bahar Dördüncü: Bilinçlenmeyle alakalı. Daha sık giderlerse öğrenecekler. İzmir seyircisinin bu tip sanatla daha çok ilgilenmesi ve yoğrulması lazım ki beğenisi gelişsin. O geliştikçe de daha çok dinlemek isteyecek. Bu böyle ilerleyerek devam edecek. Yılda bir iki konser yetmez. Değişik projeler getirilebilir. Değişik mekânlar seçilebilir. Daha çok koro ya da dörtlü çağrılabilir. İzmir’in sevdiğim bir tarafıdır; İzmirli rahatlığı seviyor. Güzel yemekler yiyip rahatça konser dinlemek isterler. Ama çağdaş müzik konserleri de bir eğlence. O da insanın ruhuna yavaş yavaş sokulursa hoş bir sonuçla karşılaşabilir gelen müzisyenler.

Siz İzmir konserinde bunu hissettiniz mi?

Ufuk Dördüncü: Ben hissettim.

Bahar Dördüncü: Ben de hissettim. Sadece İzmir dinleyicisi çocuk diyebiliriz. Dinledikçe büyüyecek. Ben ayrıca İKSEV ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Çok büyük çabalar harcıyorlar. Hemen Erik Truffaz’a sordular, ‘Master class’ta eğitim verir misiniz?’ o da birkaç yıl sonra gelebileceğini söyledi.

Ufuk Dördüncü: Bir şey için para akıttığınız zaman sonuçları tabii ki güzel olabilir ama burada İKSEV, parayı bulmaya çalışıyor. Festival için afiş yarışması düzenliyor. En iyisini yapmaya çalışıyor. Eğitim vermeye çalışıyorlar. Çok zor bir iş. İzmirliler de buna destek vermeli diye düşünüyorum.

Haber Merkezi