Ömer Akşahan ile enine boyuna

Bu haftaki röportajımızı bölgemizin etkili edebi isimlerinden Ömer Akşahan ile gerçekleştirdik. Akşahan, aktif olarak sürdürdüğü yazım hayatında birçok kitaba imza attı ve şu anda Ödemiş İlçesi’nde TMOLOS Edebiyat dergisini çıkartıyor


  • Oluşturulma Tarihi : 26.12.2017 07:08
  • Güncelleme Tarihi : 26.12.2017 07:08
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Ömer Akşahan ile enine boyuna

ONURHAN ALPAGUT / ÖZEL RÖPORTAJ

Aydın’da bir ailenin on dördüncü çocuğu olarak dünyaya gözlerini açan yazar Ömer Akşahan’ın genç yaşlarda edebiyata ilgisi başladı. Ortaokuldan sonra Nazilli İlköğretmen Okulunu yatılı olarak kazanmasını hayatının dönüm noktası olarak tanımlayan yazar, yeteneğinin keşfedilmesini kompozisyon hocası Veli Yel’e borçlu olduğunu söylüyor ve ekliyor, “Onun desteğini ömrüm oldukça her ortamda anacağım; beni öyküye yönelten ve yazdıklarımı eleştirerek yol gösteren o koca yürekli insana Kıyı Yayınları’ndan çıkardığım ‘Salvador Nerede’ adlı öykü kitabımı adadım.”

Bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1953 yılı Ocak ayında Aydın’da bir anne babanın on dördüncü çocuğu olarak dünyaya gözümü açtım. Yani halk deyimiyle tekne kazıntısıyım. Annem beni doğurduğunda 42 yaşındaydı. Babam 1902, annem 1911 doğumlu. Tabii bu tarihleri nüfus kayıtlarına göre söylüyorum. Tam gerçek tarihleri bilmiyorum.14 kardeşten ancak yedisini tanıdım. İlkokul ve ortaokulu Aydın İncirliova İlçesi’nde tamamladım. Ortaokul sonrası Nazilli İlköğretmen Okulunu parasız yatılı olarak kazandım. 1969-70 öğretim yılında mezun oldum. Aynı yıl Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümünü parasız yatılı olarak kazandım. 1973 yılında mezuniyetimin ardından atandığım Muş Lisesi Sosyal Bilgiler Öğretmeni olarak Milli Eğitim Bakanlığında çalışmaya başladım. Emekliliğe ayrıldığım 1999 yılına değin 15 yıl okul müdürlüğü, öğretmenevi müdürlüğü ve son beş yılımda da 1994-99 arası Almanya’nın Bavyera eyaletinde Türk çocuklarının anadillerini geliştirme öğretmeni olarak çalıştım. Eşim emekli sınıf öğretmeni, oğlum avukat, eşi Gümrük Muhafaza Memuru, kızım ve damadım Matematik Öğretmeni, üç torunum Deniz Yaman Akşahan, Toprak Taylan Akşahan ve Kerem Akpınar. Tüm aile bireyleri Ödemiş’te yaşamaktayız.

YAZAR OLMAYI KAFASINA GENÇ YAŞTA KOYDU

Yazmaya nasıl başladınız, edebiyata olan bu merakınız nereden gelmekte?

İlkokul yıllarında Hayat dergisinde Şevket Rado’yu okurdum. Rahmetli dayım Hayat ve Ses dergilerine aboneydi. Onun kızıyla aynı sınıftaydık. Hem birlikte ders çalışır hem de dergileri okurdum. Ortaokul yıllarımda ilk şiirimi Atatürk üzerine yazdığımda öğretmenim halkın katıldığı törende okuyacağımı söylemiş, dünyalar benim olmuştu. Ancak gün gelip de benim yerime nahiye müdürünün oğlu şiir okuyunca yıkılmış, düzene küseceğime şiire küsmüştüm. Ortaokul son sınıfta bu kez Milliyet Gazetesi’nin Pazar Eki’ndeki tam sayfa Etem Çalışkan’ın enfes desenleriyle süslü öyküler ilgimi çekiyordu. Oturdum onlara öykünerek bir öykü de ben yazdım. Hiç kimseye göstermeden gazeteye yolladım. Doğaldır ki, yayımlanmadı. Ancak bu girişimler bende bir edebiyat damarı olduğunu gösteriyordu. Annem ve babam okul yüzü görmemiş ümmiydiler. Onların benden tek beklentisi gittiğim okulda başarılı olmamdı. Oysa ben yazar olmayı ortaokul yıllarımda kafaya koymuştum. Türkçe ders kitaplarında yazar ve şairlerin karakalem portrelerinin yanına aynısını ben de çiziyor ve günün birinde yazdıklarımın ders kitaplarına gireceğini hayal ediyordum. Ortaokuldan sonra Nazilli İlköğretmen Okulu’nu yatılı olarak kazanmam yaşamımın önemli bir dönüm noktasıydı. Bu okulda beni yazarlık yolunda ilk keşfeden hocam kompozisyon öğretmenim Veli Yel oldu. Onun desteğini ömrüm oldukça her ortamda anacağım; beni öyküye yönelten ve yazdıklarımı eleştirerek yol gösteren o koca yürekli insana Kıyı Yayınları’ndan çıkardığım “Salvador Nerede” adlı öykü kitabımı adadım.

Kitaplarınızdan bize söz eder misiniz?

Ortaokul Türkçe kitaplarımız bugünküler gibi renkli değildi. Siyah beyaz, her yazarın karakalemle çizilmiş portreleri yer alırdı. O yazıları okur, beğenirdim. Nurullah Ataç’ın “Bakmak ve Görmek” adlı denemesi o dönemden hiç unutamadıklarımdandır. Portrenin yanına ben de kurşunkalemle aynısını çizer ve kendime günün birinde yazdıklarım kitaplara girecek derdim. Bu inancımı hiç yitirmedim. Ancak öğretmen olarak yaşama atıldıktan ve kısa süre sonra evlenince yazarlığa ve düşlerime uzunca bir süre ara verdim. O uzun süreçte her ne kadar yazmaktan uzak durmasam da dergilere ürün gönderme gibi girişimlerim olmadı. Okur olmayı yeğledim. 1986 yılında Ödemiş Lisesinde coğrafya derslerine giriyordum. Rehberlik de ayrıca üzerimizde ayrı bir görevdi. O yıllarda öğrencilerin çalışma yol ve yöntemlerine ilişkin kişisel gelişim kitapları pek yoktu. Oturdum, soru-yanıt yöntemiyle bir kitapçık hazırladım. Bunu teksirle çoğaltarak öğrencilerime dağıttım. Aradan geçen dört yılda da basımını sağlayacak sponsor aradım. En nihayet Egebank Ödemiş Şubesi Müdürü Murat Dönmez basımını üstlendi. Böylece ilk yapıtım, “Nasıl çalışalım? Nasıl Başaralım?” hayata geçti. Kitabın kapak ve iç desen çalışmalarını da ressam Mustafa Ali Kasap arkadaşım üstlendi. Üç bin adet basılan bu kitapçık Ödemiş’te tüm ortaokul öğrencilerine ücretsiz dağıtıldı. Daha sonra M.E.B. Talim Terbiye Daire Başkanlığı kitabımı öğrencilere tavsiye etti, Tebliğler Dergisi’nde duyurusu yapıldı. Buradan şuraya gelmek istiyorum; her kitabın, gazete ve derginin mutlaka anlatılacak bir öyküsü vardır. İlk kitap, ilk dergi, ilk gazete sayısı yayımcısının unutulmazlarındandır.

İlk şiir kitabımı da 1998 yılında kendi olanaklarımla “Şiir Üşüdü” adıyla bastırıp dağıttım. Amacım şiirimin tanınmasıydı. Yurtdışındayken basımı gerçekleşen bu kitabım bazı talihsiz baskı hatalarıyla çıktı. İçeriğinde 37 şiire yer vermiştim. Sivas Madımak yangınında yitirilen canlara adamıştım. Bu arada deneme yazılarım çeşitli dergilerde ve internet edebiyat sitelerinde yayımlamaktaydı. 2011 yılında bu kez, annemin doğumunun 100. Yılı nedeniyle “Sonbahar Soloları” adıyla denemelerimden bir seçkiyi oluşturarak Kıyı markasıyla yayımladım. Edebiyat özellikle şiire ilişkin görüşlerimi içeren yazılarımın yanı sıra hayata dair düşüncelerimi ortaya koyduğum denemelerle iki bölümden oluştu bu kitabım. Vazgeçemediğim bir diğer tür de öyküdür. Şiir, deneme ve öykü derken, sonunda 2013 yılında bu kez öykülerimi derlediğim “Salvador Nerede” kitabımı da yine Kıyı yayınlarından çıkardım. Bu kitabımın kapak ve iç desenlerini de ressam arkadaşım Halil Gören gerçekleştirdi.

İlk şiir kitabımın yayımının ardından geçen 17 yıl sonra bu kez hayli kabaran şiir dosyamı yeniden okurların beğenisine sunma kararı aldım. Bu, aynı zamanda yayımcı olarak yola çıkmanın ilk işareti sayılır. 80 şiire yer verdiğim ve adını da “Söz Atlası” koyduğum ikinci şiir kitabım 2015 yılında Tmolos yayınlarını ilki olarak okurlara sunulmuş oldu. Sırada yayımlanmayı bekleyen ikinci deneme kitabı, Savdeyişler (aforizmalar) var. Dosya olgunlaştıkça ve kaynak buldukça onları da yayınlamayı düşünmekteyim.

TMOLOS’UN DOĞUŞU

Yazar kimliğinizin yanında bir de Edebiyat dergisi çıkarıyorsunuz. Bu derginin oluşum süreci ve hikayesi nedir? Sizden dinlemek isteriz.

Halen yayımlamakta olduğum Tmolos Edebiyat’ın öyküsüne girmeden önce biraz gerilere yani 27 yıl öncesine gitmeliyiz. 1990 yılında Ödemiş Öğretmenevi Müdürü olarak atandığımda binamız henüz restorasyon aşamasındaydı. O sürede boş durmayı sevmediğimden, aklıma düşen dergi çıkarma fikrimi İlçe Milli Eğitim Müdürü M. Selçuk Akay’a ilettim. O da bu fikri heyecanla kabul etti ve üstlendi. Böylece adı “Ödemiş Efe” olan ilk dergimin sorumlu yazı işleri müdürü olarak yayımlamaya başladık. Büyük ilgi gören bu dergimiz benim yönetimimde ancak dört sayı çıkabildi. Çünkü bir süre sonra öğretmenevi hizmete girince dergiye ayıracak zamanım kalmadı. Beğenilen bir yayına son vermek hiç de kolay değil, bunu yaşayarak gördüm. İçime Cemal Süreya gibi dergicilik virüsü girmişti. O, bir yazısında, “Her şairin gönlünde bir dergi çıkarma işi vardır” der. 1992 yılında Tmolos Edebiyat adında bir dergi çıkarmayı hayal ettim. Logosunu elimle tasarladım. Bilirsiniz hayallerin gerçekleşmesi meyvenin olgunlaşması gibidir. Zamana gereksinimi vardır. Tam yirmi yıl sonra 2012 yılının nisan ayında Tmolos Edebiyat dört sayfa olarak yayın hayatına girdi. Ancak Ödemiş Efe ile Tmolos Edebiyat arasında bir yayınım daha var ki, o da Almanya’da gerçekleştirdim. A4 boyutunda dört sayfa ve tamamen Almanca olarak yayımladığım derginin adını da “Gemeinsam” koydum. Birlikte bir yaşam anlamında. Bu yayını da gerçekleştirmeme rahmetli Diş Hekimi Edis Akyürek ve Peter Paul adındaki Alman öğretmen arkadaşıma borçluyum. Dokuz sayı çıkan bu mütevazı yayın o dönemde hayli ses getirdi. 150 adet basıyor ve tümünü de Alman öğretmen arkadaşlarıma postalıyordum.

TMOLOS ilginç bir isim. Kısaltma mı?

Branşım itibariyle tarih temel ilgi alanlarımdan biriydi. Bu bağlamda mitoloji de bunun önemli bir paydası. İnsan önce yaşadığı coğrafyayı ve insanlarını tanımalı. Küçük Menderes Ovası güneyinde Aydın Dağları kuzeyinde de Bozdağlarla çevrili dünyanın en bereketli üç ovasından biridir. Bu topraklarda ilk akla gelen uygarlık Lidya, yani dünyanın başına dert olan parayı bulan insanlar. Bozdağlar’ın kuzey yamacında Lidya başkenti Sardes, güney yamaçlarında Hypaipa Ödemiş’in kuzeyinde yer alır. Bozdağlar’ın mitolojik adı Tmolos, mitolojiye göre anlamıysa dağ tanrısı demektir. Edebiyat ürünleri her ne kadar kendi ana dilinde yayımlansa da üretilen her ürün nitelikliyse evrensele ulaşabilir. Eğer bir derginin adında salt edebiyat sözcüğü varsa, misyon olarak o, yerelden genele ulaşma isteğini dolaylı biçimde ifade ediyor demektir.

7’DEN 70’E HERKES İÇİN EDEBİYAT

Dergi ağırlıklı olarak hangi kesime hitap ediyor?

Tmolos’un, edebiyata ilgi duyan yediden yetmiş yediye herkese hitap ettiğini söyleyebilirim. Özellikle matbu bir dergi olması nedeniyle, gelişen internet yayımcılığına da bir direniş denebilir. Çünkü bizim kuşak dergi ve kitaplarda tümcelerin altını çizerek okuma alışkanlığı kazandı. Matbaa mürekkebinin kokusunu içine çekmek bizim için ayrı bir zevktir. Bu zevki genç kuşakların da tatmasını ve matbuatın yaşamasını özellikle isteyenlerdenim. Umberto Eco’nun inancını ve savını Tmolos Edebiyat’la sürdürme kararlığımsa, desteğini sürdüren okurlarımız ve reklam veren esnaflarımızla olasıdır.

Derginin çıkış noktası nedir?

Tmolos Edebiyat, bazı dergilerin yaptığı gibi, kapağına kültür, edebiyat ya da edebiyat-şiir gibi adlar eklemeyerek gerçekte büyük bir iddiayla yola çıkmış dergidir. Artı, ilk sayısından yayımlandığı 69. sayıya kadar sadece bir aylık bir aksama ki o da ameliyatım nedeniyle her ay düzenli olarak okuruna ulaştırılmıştır. Bu, taşra diyerek küçümsenmeye çalışılan Anadolu’nun bereketli coğrafyasında kolayca başarılabilecek bir şey değildir. Her şeyde olduğu gibi dergicilikte özellikle belli bir temaya odaklanmış dergilerde sağlam bir alt yapıya gereksinim vardır. Başta da belirttiğim gibi 27 yıl öncesine dayanan bir dergicilik geçmişinin yanı sıra birçok dergiye yazar olarak destek olmamın ve o dergileri izlemem geniş bir çevreyle tanışmama da vesile oldu. Edebiyatta tanınır olmanın yanında yazdıklarınızla bir okur kitlesi de ediniyorsunuz. Bütün bu birikimleriniz size günün birinde Tmolos Edebiyat’ı yayımlama cesareti veriyor.

DERGİ ÇIKARMAK ZOR İŞ

Edebiyat dergisi olarak, ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz, geleceğe yönelik hedefleriniz ve amacınız nedir?

Dergi yayımcısı olarak ilk amacım hem kendi çalışmalarımı hem de bana inanan, güvene yazar, şair dostlarımın ürünlerini hatasız okurlara ulaştırabilmekti. Bunun için de derginin mutfağına zaman zaman bazı arkadaşları alsam da sonunda bu işi tek başıma sürdürme kararı aldım. Derginin mutfağı zorlu bir süreçtir. Ay dediğin kiracı gibisin, çabucak geliverir. Bir sayının dağıtımını henüz tamamlamışken yeni sayı için gelen ürünleri okuyup değerlendirme, varsa düzeltilerin yapılması ve klasörlere yerleştirilmesi en önemli zamanımı alıyor. Diğer bir sıkıntıysa dergimin sponsoru konumundaki reklamlar. Bunların toplanması, hazırlanması, reklam verenin talebine uygunluğu çok önemli. Bir edebiyat dergicisi olarak geçmiş deneyimlerimden aldığım dersle ne kadar nitelikli yayın yapsanız da salt okur aboneliği ya da kitapçılarda, marketlerde tek tek satılarak yaşatılamayacağını biliyorum. Nice dergiler maalesef yayın yaşamlarına son verdiler. Bu nedenle, Tmolos’un yayınını sürdürmesi için mutlaka reklam almamız gerektiğini zaman daha iyi gösterdi. Ancak bunu yaparken edebiyat dergisinin klasik kağıt türünü de koruduk. Yani derginin reklamları kuşe kağıda ve renkli basılırken ürünlerin yer aldığı iç sayfalar siyah beyaz ve kitap kâğıdına basılmaktadır. Geleceğe dair hayaller hiç bitmeyecek gibi. Bu arada söylemeyi unutmayalım. Geçen yıl ilkini Özel Ödemiş Dünya Koleji, Konsep Medya ve Tmolos Edebiyat olarak gerçekleştirdiğimi 1. Behiç Duygu Öykü ödülü yarışmasını gelenekselleştirmek amacındayız. Ortaokul öğrencileri arasında başlattığımız yarışmada genç yazarları özendirmek, Ödemiş’in önemli bir edebiyat değeri olan öykücü Behiç Duygulu’yu kitlelere duyurmak ana hedeflerimiz arasındadır.

Yazar kimliğinize geri dönecek olursak, ufukta yeni bir kitap var mı? Öykü ve şiirden sonra

yeni bir tür?

Ufukta elbette yeni bir kitap var, tetikte bekliyor. İçeriği, kapak görseli her şeyi hazır. Bakalım kaynak sorununu çözdüğümde ikinci deneme kitabımla okurlara merhaba demeyi düşünüyorum. Bundan sonra üçüncü bir şiir kitabı çıkarmayı düşünmüyorum. Fakat sav deyişlerim de bir gün kitaplaşırsa sevineceğim.

GERÇEK EDEBİYATI OKUMUYORUZ

Ülke genelinde edebiyata yeteri kadar önem verildiğini düşünüyor musunuz?

Yazılı ve görsel medyada sıkça dile getirilen bir konudur, dünyada en az okuyan bir ulus olduğumuz. Her yıl milyonlarca basılan ders kitaplarını bir yana koyarsak, edebiyat alanında yayımlanan kitaplarla ne düzeyde okuduğumuz gayet ortada. En baba yazarlar ki, güçlü yayınevlerinin reklam ve çok satan listeleri, gazetelerin kitap eklerinde yapılan tanıtım yazılarıyla baskı sayılarını artırmaya çalışılmakta. Bir de moda deyimle, “Aaa, sen daha okumadın mı, bay ya da bayan X’in yeni romanını?” sorularıyla sadece arka kapak yazısını okuyup bırakılan kitaplarla nereye varılacak ki? Okullara Behiç Duygulu Öykü Ödülü duyuru afişlerini asmak için ilçe milli eğitim müdürlüğü engelini bin bir çabayla aştıktan sonra, bu konuda daha ne söylenebilir, bilmiyorum. Gerçekte, çok acı şeyler var anlatılacak. Ama bizim hedefimiz, her türlü engele karşın edebiyat sevgisini genç kuşaklara aşılamaktır.

OHAL dergileri ve sizi nasıl etkiledi?

Başkalarını bilmem, ama Tmolos Edebiyat kesintisiz yayınını sürdürdüğüne göre bizim açıdan bir sorun yok. Siyasal içerikli, güncel olayları ele alan ve yayınlayan dergiler belki OHAL’den etkilenmiş olabilir. Edebiyat bugünden beslenen, geleceğe hitap eden bir alandır bana göre. Edebiyatın güncel gazete köşe yazılarından çok farklı bir anlatımı vardır. Biz, buna, edebi dil diyoruz. Dergiye gönderilen yazıları bu yönden değerlendiriyorum. Ele aldığı konu ikinci plandadır. Neyi anlattığından çok nasıl anlattığındır önemli olan.

Gençlerimiz sizce yeteri kadar okuyor mu? Konu hakkındaki gözlemleriniz nedir?

Yıllarca eğitim yöneticisi ve öğretmenlik yaptım. Elbette gözlemlediğim kadarıyla, okullarımızda ezbercilik anlayışının önüne geçildiği takdirde, okuduğunu doğru anlama, doğru soru sorabilme gibi yetilerin gelişmesi için mutlaka edebi türdeki yapıtların öğrencilere okumaları için özendirici çaba gerektirir. Bu amaçla görev yaptığım okullarda kütüphaneler açtım, ilçemizin üç köyünde Mesut Tim arkadaşın başlattığı Atatürk Çocukları Kütüphaneleri açılışında bilfiil görev aldım, öncülük yaptım. Hamamköy, Bıçakçı ve Mescitli köylerinde bu kütüphaneler halka açık faaliyetlerini sürdürdüklerine maalesef evet diyemeyeceğim. Kitap okuma alışkanlığı olmayan ana babalardan okuyan evlat çıkması bir mucize gibi geliyor bana. Yeri gelmişken söyleyeyim, en büyük torunum bu yıl ilkokul üçüncü sınıfta. Geçen yaz dönemi en az 60 kitap okudu. Armut dibine düşermiş. Ne diyelim. Önce anne baba okumalı, eline ne gazete ne dergi ne de kitap almıyorsa, o babanın, şikayete hakkı yoktur.

Haber Merkezi