Sayfa Yükleniyor...
Oyunculuğa, 1984 yılında Ankara Metropol Tiyatrosu'nda başlayan Hamit Demir, bir dönem Ankara Sanat'ta bulunduktan sonra uzun yıllar İzmir'de oyunculuk hayatına devam etti. Demir, oyunculuğa başlama serüvenini gazetemize anlattı
E. ÇAĞLA GENİŞ
Oyuncu Demir, şu sözlerle anlattı: Bir üniversitede öğrenci grubunun içinde tiyatro çalışması yaparken oradaki arkadaşlarımızın önerisiyle bir ekibin oyunculuk çağrısına kulak verip katıldım. Biraz yeteneğimiz var onları kullanıyoruz, ama bir taş ustasından daha özel bir iş yapmıyoruz. Yalnızca hikayelerimiz özel dedi.
TİYATRO YAPMASAYDIM ÖLMEZDİM AMA
Demir, oyunculuğun içindeki düşleri, düşünceleri ve hayalleri anlatabildiği bir dil olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: Bunları başka türlü anlatamazdım. Tiyatro yapmasaydım ölmezdim yine yaşardım. Ama sanat eyleminin dışında kalsaydım çok mutsuz olurdum. Çünkü anca burada kendimi ötekine daha yakın hissediyorum. Varlığımı kanıtlayabildiğim aynaya ihtiyaç duyuyordum, bir başkanın yüzüne ve gözüne Sanat bana o aynanın en saf ve hür halini yaşama olanağı veriyor. Oyunculukta keza böyle hissettiğim bir şey. Beni benle tanıştırıyor. Demir, günümüzde tiyatronun ve oyuncuların en büyük sorununun iktidarla ilişkili yaşam alanı ve bu yaşama alanı içerisinde kendisini ifade etme problemi olduğunu belirtiyor. Demir, Sanat emekçilerinin de temel problemi kendi sanatlarını yapıp ifade edebilecekleri alanların daralmasıdır. Dolayısıyla direk bir sınıf çatışması diyebiliriz buna. Bu sınıfsal konum nedeniyle de politik bir problemi var, yaşam alanı problemi var ve iktidarla problemi var diye belirtiyor.
BİR TAŞ USTASINDAN DAHA ÖZEL İŞ YAPMIYORUZ
Sahnedeyken korkak, cesur, cahil, hakim ve çocuk hissettiğini anlatan Demir, Bir oyuncu sahnede her şeyi yaşar. Bunca yıldan sonra tabiî ki artık bazı şeyler bizi güvenli ve güçlü kılar. Ama her sahneye çıkan oyuncu izleyen bir kişi dahi olsa dünyaya yeni gelen bir bebeğin bilinçsiz de olsa tedirginliğiyle başlar oyuna. O tedirginlik üç saniye sonra değişir, ama o üç saniye hep tedirgin, sonrasındaysa eğer işler yolunda gidiyorsa tempoyu ve ilgiyi kaybetmemiş olduğunu görürse büyük bir huzur hissediyorsun. Utanıyorum İnsanların karşısına çıkmışım bir sahnenin üzerinden onlara bir şeyler söylüyorum. Acaba kibirli miyim, ben burada kibir mi yapıyorum diye buluyorum. Sonra hikayenin sıcaklığı ve samimiyeti beni bundan kurtarıyor diyor.
ÖNCELİK SEYİRCİYLE KURULAN İLİŞKİ
Emek verdiği ve ortaklaştığı bütün oyunlarda birincil kıstasının seyirciyle kurulacak samimiyet ilişkisi olduğunu vurgulayan Demir, Bu samimiyet ve sahicilik üzerinden bir bağ kuruyoruz. O anları paylaştığımız herkesle sanki bir aile oluyoruz. Yolda giderken çevrilip ben şu oyununuzu izlemiştim deyip sarılan insanlar oluyor. Çünkü ticari ya da meta olarak oyun oynamadım hiç. Hayatımın hiçbir döneminde profesyonelliği mesleki bir algıyla yapmadım. Sanat benim için bir ifade aracı, kendimi çok iyi hissettiğim... O dilde konuşurken mutlu olduğum bir şey. Bunları insanlarla paylaştığımızda zaten sırdaş oluyoruz diye ekliyor.
İYİ OYUNCU VE DİZİ OYUNCULUĞU
Demir, iyi oyuncu tarifini şu sözlerle ifade ediyor: Samimi, sıcak, emek vermiş ve sahici olan. Bütün bunlarla birlikte beni bağlayan ve çok kıymet verdiğim bir yeri var ki, hikayesi olan. Anlattığı şeye inanan ve inandığı şeyi anlatan... Ve onun altına imza atıp öneren oyuncu. Dizi oyuncularının yaşadığı sıkıntılarından da bahseden Demir, Çok içinde olduğum bir sektör ama çok içinde yaşadığım bir sektör değil. Televizyonda çok uzun yıllardır çalışıyorum. Sete gelip dışarıdan yardımcı oyuncu olurken ya da izlemek için gelen herhangi kişi sizinki inşaat işçiliğinden daha ağır diyerek gittiğini biliyorum. Oyuncuların işi yine de set çalışanlarından daha hafif, onlar çok ağır koşullarda çok ciddi sömürülerek çalıştırıldığını biliyorum. Tabiî ki ekmek paramız oradan geleni de kötüleyerek söylemek istemiyorum ama çalışma koşulları örneği olan birçok ülkedeki koşullardan çok ağır durumda diye açıklıyor.
TİYATRO KULÜBÜNDEN HOLLYWOODA
Yurtdışında ve Hollywood stüdyolarında da çalışma olanağı bulan Demir, Türkiyede oyunculuklarla yurtdışındaki oyunculuklar arasındaki farkı, Biz tabi oyunculuğu değerlendirirken bizi dinleyecek okuyacak kitleyi daha çok sinemadan ve televizyondan baz alarak konuşabiliyoruz. Çünkü tiyatroyu burada izleme, yurtdışındaki bir çalışmayı görme şansı çok yok. Gördüklerimiz de büyük sponsorlarla buralara gelmiş marketing promosyonu özellikleri olan işler. Bunları baz almak çok yeterli değil. Alternatif muhalif birçok iş yapılıyor. Biz çok sıcak ve samimiyet üzerine kurulu bir oyunculuk sistemi kullanıyoruz. Batıdaki oyunculuk daha dinamik, sistematik ve yansıtmacı... Çok daha cesur ve içteniz. Onlar çok daha dıştan, çok daha gelişmiş yeteneklere sahipler. Çünkü oyunculuk sistemleri orada çok daha ileri seviyelerde alanlar açıyor onlara. Ama biz burada evimizin kirasını vermek için çırpınırken oyunculukla ilgili alanda çalışma fırsatını kaçırıyoruz şeklinde açıklıyor.
MODERN ÇAĞA ELEŞTİRİ
Demir, modernizmi ise şu özlerle eleştiriyor: Bugün özellikle genç nüfusta, modernizm iletişim olanaklarının gelişmişliğiyle alakalı bir şey. Ama ben böyle anlamıyorum. Modernizm, insanın doğayla ve doğasıyla ilişkisini iyileştirmesi anlamına gelmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu çağ felaketler çağı. Bu büyük bir felaket ve yalnızlaşma, depresyon çağrısı İnsanlar bu çağrıyı çok ışıltılı tabelaların ve reklam spotlarının görüntüsünden dolayı çok cazip buluyorlar ve kendilerini o kuyuya atıyorlar.
O ZAMAN KENDİLERİNİ ÇOK HİSSEDECEKLER
Gençlere Orhan Velinin şiiriyle seslenen Demir, devamında şunları söylüyor: Hayata kendisine yetecek olan kadarını almak için bakan yoksullaşmayı değil ama yoksunlaşmayı bilen, ötekinin kıymetini anlamış, ötekine değer veren, kendisini değil de diğer varlıkları hayatında özne haline getirebilen herkesin kıymetli şeyler yapabileceğini düşünüyorum. Gençlere modernizmin çukuruna düşmeden, mümkünse kendilerini bir sanat alanında dil olarak ifade edebilecek bir yerde bulunsunlar. Sosyal medya dışında, orası huzur vermeyecek. Başka bir alan yaratmalarını, sanatın düşsel boşluğunun huzuruna yönelik bir çalışma içine girmelerini öneriyorum. Oralara adım atarlarsa Orhan Velinin şiirindeki gibi; Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; Sevineceksin. Ağları silkeledikçe, deniz gelecek eline pul pul O zaman içlerinde bir iş görmenin saadetini yaşayacaklar. Ve kendilerini çok hissedecekler. Yalnız ve azalmış değil.
Haber Merkezi