- Kültür-Sanat
- 19.04.2025 13:25
İlk kitabı büyük ilgi gören Onur Şahin’in yeni kitabı ‘Bun’ üzerine konuştuk. Şair Şahin, “Bun’da özellikle ülke olarak maruz kaldığımız acılara, şiirlerdeki öznenin hem bireysel hem toplumsal kaygılarına ve bütün bunların onda bıraktığı sıkıntıya tanık oluyoruz” dedi
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Bayburt doğumlu Şair Onur Şahin ile şiir ve kitapları üzerine konuştuk. 2015 yılında yayımlanan ilk kitabı Gamdan Kale ile büyük ilgi gören Onur Şahin’in yeni kitabı “Bun” kısa süre önce raflarda yerini aldı. Yeni kitap; Bun Devri, Ölüm Resitali, Koygun Trio ve Karantina adlı dört bölümden oluşuyor. Şair Şahin ‘Bun’ da yaşadığımız toplumsal kırılmaları ve çağına tanıklık etmenin sıkıntısını lirik bir söyleyişle dile getiriyor.
Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?
1986 yılında, Bayburt’un Aşağı Kırzı Köyü’nde doğdum. 1989’da ailemin İstanbul’a göç edişi ile çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım Pendik Kaynarca’da geçti. Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. İstanbul’da başladığım öğretmenlik mesleğine yaklaşık yedi yıldır yaşadığım, doğduğum şehir Bayburt’ta devam ediyorum. Evliyim ve Ozan Bilge adında bir oğlum var.
ÇOCUKLUK AŞKIN YARALARI
Yazıyla alakanız nasıl gelişti, çevrenizin bu konudaki etkisi ne düzeydeydi?
İçinde kitaplığı olmayan bir Anadolu evinde doğup sonrasında İstanbul’un sıradan bir mahallesinde büyümenin doğal sonucu olarak yazıyla olan ilgim çevremin dışında gelişti diyebilirim. Pek çok şair gibi, yazmaya çocukken başladım. On üç yaşındaydım ve saf bir çocukluk aşkının kalbimde bıraktığı yaraları anlatırken buldum kendimi. Çizgili bir deftere, ders kitaplarındaki şiirlere benzer tarzda yazdığım şiir denemeleri idi onlar. Yazdıkça beğenmiyor, yırtıp atıyordum sayfaları. Kısa süre sonra o defteri yok ettim, yerini başka bir defter aldı, sonra onun yerini de bir başkası… Şiir diyebileceğim ilk metinleri lise yıllarında kaleme aldım, fakat o şiirleri yayımlamayı düşünmedim. Daha doğrusu şiir nasıl yayımlanır, onu bile bilmiyordum. Ufkumu açacak, beni edebiyat dergileri ile tanıştıracak, yazdıklarımı eleştirecek bir ortam içinde değildim. Şartlar da bugünkü gibi değildi üstelik. Su aktı ve kendi yatağını buldu bir şekilde.
Edebi anlamda ilk ne zaman bir şeyler yazmaya başladınız, eserinizin adı ve içeriği ne idi, ne anlatmak istediniz?
Bir edebiyat dergisinde şiir yayımlamam yazmaya başladıktan yıllar sonra oldu. 2011 yılında, Akatalpa’ da yayımlanan Beşik adlı şiirimle birlikte yazdıklarıma olan inancım arttı ve devamında başka edebiyat dergilerinde seyrek de olsa görünmeye başladım. Tematik bütünlüğe uymadığını düşünerek Beşik adlı o şiire iki kitabımda da yer vermedim. Fakat ilginç bir şekilde çok özel okurları oldu. Şiirin son bölümü şöyle idi: “unuttum bildiğim her şeyin altına gizleyip seni / sallanan bir beşikti kalbim, uyuttum seni.”
2015 yılında ilk kitabınız Gamdan Kaleyi yayımladınız. Nasıl geri dönüşler aldınız? İlk kitabınızı yayımlamak size neler hissettirdi?
İlk kitap her şair için mutlaka özeldir, benim için de öyle. Gamdan Kale, çok az ilk kitaba nasip olacak başarılar elde etti. Okuyan, değer veren herkese çok teşekkür ederim bir kez daha. Attila İlhan Edebiyat Ödülleri Jüri Özel Teşvik Ödülü, Kıyı-Ruhi Türkyılmaz Şiir Ödülü ve Uluslararası Şiiristanbul Festivali Sevda Ergin Şiir Ödülü’ne değer görüldü. Böylece şiir ortamının mayınlı arazisine adım atmış oldum diyebilirim. Ödüllerin tartışıldığı bir edebiyat ortamında üç ödül alan bir kitap, size hem hayran hem de düşman kazandırır çünkü. Bunu da çok doğal karşılıyorum. Gamdan Kale, kitap olarak elime geçtiğinde o gece yastığımın yanına koyup uyumuştum. Çocukken bayramlıklarını bu şekilde koruyanlar ne hissettiğimi sanırım anlayacaktır.
Kısaca eserlerinizden söz eder misiniz?
Jean Paul Sartre, “Şiir, yitiren kazanır oyunudur, şair ise kendini yitirmeye adayan adamdır.” der. Benim eserlerim de yitirdiklerimden bana kalanların toplamıdır, dersek yanlış olmaz. Belki de yitirdiklerimin şiirini yazıyorum. Kim bilir…
YARADILIŞTAN GELEN BİR NEFES
Neden şiiri tercih ettiniz?
Şiir, tercih etmemize izin vermeyecek kadar içsel bir şey bana göre. Yaradılıştan gelen bir nefes olmalı. Ben şiir yazacağım, diyerek yola çıkıldığında yolun sonu şiirden başka her şeye varabilir. Kısaca, ben mi şiiri seçtim, şiir mi beni seçti, inanın bunun cevabını hiç bilmedim. Her iki durumda da asıl olan, ortaya şiir diye konulan şeydir. Yazdıklarınız şiir mi değil mi? Bütün mesele bu.
Son kitabınız ‘Bun’u elimize aldığımızda, nasıl bir içerik bizi karşılıyor?
Aslında kitabın ismi içerikle ilgili bir anlamda ipucu özelliğinde. Bun, sıkıntı anlamına gelen öz Türkçe bir sözcük. İçinden geçtiğimiz bu çağ, insanı her anlamda sıkıştıran, bunaltan, yaralayan, acımasız bir çağ, tıpkı öncekiler gibi. Gerek dünya gerekse ülkemiz açısından pek çok kırılmaya şahit olduk, oluyoruz. Bun’da özellikle ülke olarak maruz kaldığımız acılara, şiirlerdeki öznenin hem bireysel hem toplumsal kaygılarına ve bütün bunların onda bıraktığı sıkıntıya tanık oluyoruz.
Sizden yakın bir süreçte yeni bir kitap veya kitaplar görecek miyiz?
Bun, beş yıl aradan sonra yayımlanan ikinci kitabım ve içinde yer alan şiirler bu süreçte yazıldı. Az yazan ve az yayımlayan biri olarak yakın gelecekte bir kitap düşüncem yok. Küçük İskender’in sevdiğim bir sözü var: “Şair kitap yazmaz, şiir yazar.” Benim önceliğim de sadece şiir yazmak. Sosyal medyanın tuhaf bir sonucu olarak her gün bir şiir yazıp sayfasına ekleyen herkesin, kendine şair dediği bir dönemde şiir yazıyor olmak bile başlı başına bir mücadele iken çok hissedip az söylemekten yanayım şiirde.
TATLI BİR RÜYA HİSSİNDEN ÖTEYE GİTMİYOR
Edebiyatta kendinize nasıl bir yol haritası belirlediniz?
Türk edebiyatı tarihine şöyle bir bakarsak, yola büyük heyecanlarla, haritalarla çıkıp kaybolanların oluşturduğu şairler mezarlığı ile karşılaşırız. Zamanın değirmeni sayısız şairden geriye kimleri bıraktı, kimleri yok etti, ortada. Bu yüzden, şiir gibi bıçak sırtı bir yolda haritasız yürümek –hatta savrulmak- bana daha makul geliyor. Kitaplar, imzalar, ödüller… Bunlar güzel şeyler elbette, şairin ruhunu okşayan durumlar. Fakat bir noktadan sonra hepsi tatlı bir rüya hissinden öteye gitmiyor. Uyandığımızda elimizde kalan tek şey şiir oluyor, dönüp dönüp okuduğumuz şiirler.