Sayfa Yükleniyor...
Şair-Öğretmen Emel Öztürk ile şiir üzerine konuştuk. 2016’da ilk kitabı ‘Bana Kalan Çöl’ ile edebiyat dünyasına katılan şair, pandemi döneminde tamamladığı ‘Sesimyok’ adlı kitabıyla yakında okurlarının karşısına tekrar çıkacak
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Aydın doğumlu Öğretmen-Şair Emel Öztürk’ü küçük yaşlarda okumaya olan merakı yazmaya yönlendirdi. Lise yıllarında öğretmenlerinden gördüğü teşvik ile yazma becerini ilerleten Şair ilk kitabı ‘Bana Kalan Çöl’ ile 2016’da okurları ile buluştu. Korona pandemisi döneminde yeni kitabının da hazırlıklarını tamamlayan Öztürk, kısa bir süre sonra ‘Sesimyok’ ile bizlerin karşısına tekrar çıkacak.
Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?
1982 yılında Aydın’ın Söke ilçesinde doğdum. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. Şu an mesleğimde 16. yılımı çalışıyorum. İlk önce Antalya’ya, sonra Adıyaman’a atandım. Farklı coğrafyalarda farklı insanlarla ve hayatlarla tanıştım. Şu anda Manisa Turgutlu’da görevime devam ediyorum. İlk kitabım “Bana Kalan Çöl” adıyla çıktı. Şiirlerim çeşitli dergilerde yayınlanmaya devam ediyor.
Edebiyatla tanışmanız nasıl oldu, çevrenizden bu anlamda destek gördünüz mü?
Küçük yaşlarda okuyamaya başlayan ve okudukça daha fazlasını okumak isteyen biriydim. Her kitap bana farklı kapılar ve dünyalar açmaya başlayınca bulabildiğim her kitabı okudum. Babaannem çok iyi bir masal anlatıcısıydı. O anlatırken masalın bitmesini istemezdim. Bitince tekrar bir masal anlatmasını dilerdim. O dönem gazete kuponları biriktirerek aldığım bir masal kitabım olmuştu. İlk elime aldığımda, sayfalarına dokunduğumda tüm dünyayı avucumun içinde hissetmiştim. Artık masal kahramanlarım ve onların büyülü dünyası da hep benimleydi; okulda, teneffüste, masada, çantamda, yastığımda, başucumda... Her anımda yanımda olan masal kitabım bir gün kayboldu. Herkese sordum, aradım, olabilecek her yere baktım ama maalesef bulamadım. Bu olaydan kısa bir süre sonra da ne yazık ki babaannemi kaybettim. O büyülü dünya ve o dünyadaki ses artık hayatımda artık yoktu. Bu büyük kayıptan sonra onun bana masal anlattığı koltukta oturup yazmaya başladım. Sonra yazdıklarımı karşımda durup beni dinler gibi ona okumaya başladım. Belki de tüm yazma çabam o zamana ve çocukluğuma dönmek içindir; okuduğum, dinlediğim masallara tekrardan varmak içindir. Yazdığımı söylemezdim kimseye, kendime saklardım. Lise döneminde edebiyat öğretmenlerim edebiyata olan ilgimi fark etti ve onların önerileriyle de okumaya ve yazmaya devam ettim. Sonra ilk kitabın ardından destekler çoğaldı.
Şiir hayatınızda size ne ifade ediyor?
“Şiir hayatın kanıtıdır” diyor Leonard Kohen. Şiir tamamen hayatı ifade ediyor bana göre. Hem yaşamın içinde hem de dışında kalmak gibi.
‘Bana Kalan Çöl’ kitabını elimize aldığımızda bizi nasıl şiirler karşılıyor?
“Bana Kalan Çöl” ilk kitabım. Hepimizin içinde susturamadığımız sesler var. Çöl ne kadar sessiz, suskun ve umutsuz gibi görünse de, hiçliği, sonu anımsatsa da aslında bir duruştur. Büyük kentler ve yükselen mimariyle evlerin içine hapsoluş, günlük koşuşturmalar içinde her şeyin ve herkesin giderek birbirine benzemesiyle sınırsızca uzanan çöl kendini arayıştır, sınırsızlıktır, köksüzlüktür. Edilgen gibi görünse de etken olandır. Dilin zıtlığını düşünürsek çöl negatif imge olarak denizin yansımasıdır, belki de suları çekilmiş bir denizdir çöl ya da denizinden sürgün ada. Bu yüzden yeniden doğuş, kendini arayıp bulma ve yüzleşme ve başlangıca dayanır. Yüzeyinde geçmiş durmakta ama hem şimdi hem de geleceğe de uzanmaktadır. Nasıl ki hayatın karmaşası, basitliği, yabancı gibi durması, aradaki kopukluğu, içtenliği, belirli düzeni ya da düzensizliği varsa çöl de hayatın öteki yanı gibi duruyor. Herkesin bir çölü vardır ve bu hiç de uzak değildir. Dünyanın döndüğüne, hayatın sürdüğüne dair bir kanıttır, umuttur. Bu yüzden hayatın içinde olan, bazen de hayatın uzağına düşen, kendinle konuşan ve rüyalardan çıkan iç ses barındıran şiirler var. İç ses derken yaşadığımız toplumdan, dünyadan da parçalar var.
Ne kadar şiirlerinizde kendinizi yansıtıyorsunuz?
Var olan hayatın yanında varsayımsal, düşsel bir dünyaya da işaret ediyor yazı. Her ne kadar bireysel gibi görünse de, kendinden yola çıkarak yazılanlarda hep başkası, başkaları da vardır ve olmaya devam edecektir. Yazıya hem kendi yaşamımız, hem de diğer insanların hayatları, yaşanmışlıkları, deneyimler, imgeler sızar ve böylece içten dışa, dıştan da içe bir bakış açısı oluşur. Bir parça kendimden de yansımalar mutlaka var.
Son çıkan kitabınızın ardından yeni bir kitap hazırlığınız var mı, şu an çalışmalarınız ne aşamada?
Evet, yeni bir şiir dosyasını tamamladım ve yakında yayınlanacak. Yaklaşık dört senedir üzerinde çalıştığım bir kitap. Tam bitti dediğim noktada yazdıklarıma tekrar tekrar döndüm, gözden geçirdim, eklemeler yaptım ya da bazı kelimeleri, dizeleri çıkarttım. En sonunda kitap kendisi fısıldadı bittiğini bir şekilde. Bir novella dosyam da var “Karan” adında. Onun çalışmaları hâlâ devam ediyorum.
Sizden yakın zamanda yeni bir kitap görecek miyiz?
Evet, “Sesimyok” isminde bir şiir kitabı. “Gördüğüm ve söylediğim, söylediğim ve sustuğum, sustuğum ve düşlediğim, düşlediğim ve unuttuğum arasındadır şiir” der Octavia Paz. Rüyalarla başlıyor kitap, rüyalardaki sayıklamalar, iç sesler... Yaşananlar rüya mı yoksa gerçek mi diye sorguladığımız zamanlar oluyor. Sorguladıkça da kendi dünyamızla dış dünya gerçekliğinin çarpıştığı sesler, çelişkiler çıkıyor ortaya. Ne kadar çok sesimizi duyurmak istesek de ya duyulmayan ya da anlaşılmayan sesler. Ses birçok şeyi ifade ediyor aslında. Ölümün de sesi yok, rüyaların da ya da tüm sesler birbirine o kadar çok benziyor ki aynı koronun parçası gibi duruyor. Sesimizle bir şeyleri duyurmaya çalışsak ta ya yeterince anlaşılmıyor ya da eksik kalıyor. Kadınların itirazları, seslerini duyurmaya çalışmaları ve kadına her türlü şiddetin giderek arttığı bir ortamda ne yazık ki kadınların seslerinin bastırılması, susturulmaya çalışılması da var “Sesimyok”ta.
Şiirlerinizi üretirken, ne tür kaynaklardan besleniyorsunuz?
Şiirin hayatın tüm alanlarıyla ilişkisi vardır. Bu yüzden tüm sanatlardan, disiplinlerden beslenmeliyiz. Tarihten, psikolojiden, güncel olaylardan, felsefeden, mitolojiden, sinemadan, müzikten tutun da doğaya, insan bilimine, ekonomiye kadar daha birçok alana uzanır. Hayata dair ne varsa hepsi şiirin içindedir .
Korona pandemisi günlerinde neler yapmaktasınız?
Pandeminin ilk zamanlarında bir şaşkınlık ve belirsizlik hakimdi. O yüzden ilk dönem sadece güncel olayları takip ettim. Eğitim-öğretime ara verildiğinden dolayı uzaktan eğitim süreci başladı ve vaktimin büyük bir bölümü derslerle geçti. Geri kalan zamanda belirsizlikten uzaklaşarak kendime döndüm. Yazdıklarımı değerlendirerek, yeni yazılar, şiirler ekleyerek kitabımı tamamlamaya odaklandım ve bu süreçte şiir dosyamı bitirdim. Kitap ve dergi okudum. Ne zamandır isteyip sonraya ertelediğim filmleri izledim. Pandemiyle birlikte sosyal etkinlikler dijital platformlara taşındı ve bu alanda birkaç şiir etkinliğine katıldım.
ZEHİR
Uçmaktan değil çırpınmaktan yorgun kanatların.
Dağın sitemi kayaya,
Kayanın taşa
Kum sabra dönmeyi bekler.
Ağzını açtığında kuruyan ırmak
Gözyaşı gerekli
ve gecenin oyuklarını kapatmak.
Biraz daha dayan.
Dayanmaz dağlarım diyorsun.
Boyun eğmeye çokça yakın.
Zorla geçtin, hatırla o kapıdan.
Haber Merkezi