Sayfa Yükleniyor...
Şair Müjdat Güven, Şiir barışın cephanesidir, umudun darphanesidir, sevdanın sözcüklerle vücut bulmuş halidir, şiir hem edebiyat için, hem toplum için karanlığın alnının çatında yanan bir meşaledir dedi
TANER UYANIKER-ÖZEL HABER
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenci olan aynı zamanda şiir yazan Müjdat Güven ile şiir üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.
Çocukluğundan beri şiir yazan Şair Güven, bu yola çıkanlar için kitap okumanın önemine dikkat çekti. Güven, toplumda insanların şiir okumayı sevmediğini buna rağmen şiir açısından umutsuzluğun olmadığı her köşe başında her sosyal medya da platformunda şiirin sayfaları süslediğini ifade etti.
Şiirle tanışmasının ilkokul yıllarının başlarına denk geldiğini ifade eden Güven, ilk şiirini de üçüncü sınıftayken öğretmenine yazdığını belirtti. Güven, Dediğim gibi o yıllara rastlar şiire ilgim, belki daha evvel. O öz biraz da doğuştan gelir, hiç ben şair olacağım diye bir karar almışlığım yok, olamaz da... Okumaya müthiş bir açlığım vardı, fakat köy okulumuzda kütüphane yoktu. Sağ olsunlar hocalarım kitaplar getirirdi, günü geçmiş gazeteler, eski dergiler ve hatta okulun nadir demirbaşları arasında olan eski kocaman ama küçücük yazıları olan ansiklopediler. Neler okumadım ki! Ama o yokluğun acısını yıllar sonra radyo pragmamım ve sosyal medya üzerinden başlattığımız kampanyaya destek veren yüzlerce insanla birlikte köy okuluma kütüphane kurarak çıkardım. Sonra yatılı bölge okuluna gittim, cezaevinden çevrilme, parmaklıklar duruyor camlarda, koğuşlar elli altmış kişilik Evden ayrı kaldığım ilk gece, üst kattaki ranzama çıkmış, hayatımda ilk defa yer yatağından başka yerde, gecenin göğsüne gömülmüştüm, babamın bana verdiği radyomda Selda Bağcan çalıyor: Ağlama Anne... Ben ağlıyorum, ama kısık ve derin Her ağladığımda sen erkeksin ağlama diyen onca ses kulağımda. Ertesi gün ağlamadım bir şiir yazdım. Yıllar sonrasında bir toplantıda bu güne ithafen edebiyatımızda neden kadın şairler bu kadar az sorusuna cevaben, Şiir yazmak bir ağlamak biçimidir dökersin içinde ne varsa. Hani erkekler ağlamaz derler ya, ondandır kadınlar daha çok ağlar erkekler daha çok şiir yazarlar demiştim. Sonra bunu kompozisyonlar, öyküler takip etti. Hocalarım fark etti. Okul gazeteleri, kaymakamlık, valilik yarışmaları filandı derken defterler doldurdum, şimdilerde bakıp mahcup güldüğüm defterler... Öyle ki o günlerden bu yana şiiri katar da öyle alırım şu dünyadan soluğu. Şiir ne ifade ediyor, anlatmak zor ama ben hemen her şeyi şiirle ifade edebilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Şiir barışın cephanesidir, umudun darphanesidir, sevdanın sözcüklerle vücut bulmuş halidir, şiir hem edebiyat için, hem toplum için karanlığın alnının çatında yanan bir meşaledir dedi.
ŞİİR OKURUNU SEÇER!
Son zamanlarda Türkiyede şair yetişmiyor ifadelerini sert sözlerle eleştiren Güven şu ifadelerde bulundu: Kim diyor bunları bu kadar? Kemal Varol'u okudular mı? Son zamanlar derken ne kadar sonu kastediyoruz bilmiyorum, edebiyatımızda ve şiirimizde bir karmaşanın olduğu muhakkak ama şair yetişmiyor demek haksızlık olur. Bizim toplumumuzda söz çok önde gelir, şiir ise sözün en güzel hallerinden biridir, biter mi? Şiire ve şiir kitabına rağbet az deniliyor, doğruluk payı yok mu? Var elbette. Bunun birçok sebebi var. Çoğu kimse şiir okumaz zaten. Okurun seçtiği gibi şiir de okuru seçer biraz. Durum kötü deniliyor ama bir çıkın bakın her sokak başını kuşatmış şiir, her acının ve sevincin paylaşıldığı meydanda dörtnala koşuyor şiir. Sosyal medyada paylaşılan şiirlerin haddi hesabı yok. Ama yine de işin kolaycılığına da kaçmıyor değiliz toplum olarak. Umudu, aşkı, mücadeleyi, güzel günleri cımbızla ayırıp şiir cümbüşünden asıyoruz duvarlara. Tabi az satılır böylece kitapta şiir, çok satılan kitaplara bakarsanız anlarsınız neden olduğunu da, neleri okuduğumuzu. Doğrusu ben çok satanların nasıl çok sattığı konusunda derin endişeler taşımıyor değilim. Bu sektörün de temiz olduğuna maalesef inanmıyorum. Çok satanları da genel itibariyle okumuyorum zaten. Son dönem şiirlerine gelen eleştirilerin bir kısmına katılıyorum, son dönem şiirini tümden içine koyacak bir sınıf bir dönem bulamıyorum, kendimi şiir bakımından bu yüzyıla ait hissetmiyor gibiyim bazen. Şiiri basit ve yalınlığın ötesinde sıradan aşk, sevgi, dini, ideolojik sözler kümesi haline getirenler ile şiiri birbirine benzer ama bütünde bir anlamı okura vermeyen, anlamsız, zorlama ve hatta biraz saçma imgeler kümesi haline getiren iki kesimin arasında direniyoruz. Ha bir de şu çok satan bir kaç kitap var aşk, ayrılık temalı, süslü püslü. Radyoculuk yaptığım için biliyorum, iyi birer radyo yazısı olabilecek metinler var içlerinde, çoğu da radyo şairleri zaten ama şiir demek sanki fazla kaçıyor. En büyük korkum o gruptan zannedilmekti. Ki kanımca; aşk şiiri yazmakla şair olunmaz, ama şairler aşk şiiri yazarlar...
SESİ DAHA ÖN PLANDA OLAN ŞİİR YAZIYORUM
Şiirlerini değerlendiren Güven, şiir yazmanın da bir süreç gerektirdiğini bu zaman diliminde de okumanın önemli olduğunu ifade ederek şunları söyledi: Kendi şiirimi değerlendirmek biraz zor tabi, çok küçükken başladığım çok uzun bir yolun ilk adımlarındayken üstelik. Tabi her dönem bir önceki şiirlerine bakıp gülersin, liseye kadarki şiirlerim ile lise sonrası şiirlerimde dağlar kadar fark diyebilirim. İçerik, üslup, tarz... Tabi birden bire olmuyor bu, okuyarak, daha çok okuyarak ve elbette yazarak. Şairlerden elbette etkilenir ve birilerine yakın olursun, ama taklit asla olamaz. Kimden ne kadar etkilenirsen etkilen, özgünlüğünü de katmak şart. Ama bu konularda kendi şiirimi kendim değerlendirme yapmaktansa, çok sevdiğim iki insanın ağzından nakledersem daha doğru olur. İlkokul hocam Emrah Yıldırım yıllar sonra şiirlerimi okuyup, beni radyoda dinlemiş ve şöyle demişti ; Zamanında İsmet Özel ve Necip Fazıl okurken de utanarak okurdum, Fuzuli şiirlerini de yerin dibine girerek okur, adamların kelimelere ve duygulara hakimiyetine kıskanarak, imrenerek ezilirdim. Şimdilerde Müjdat Güven şiirleri de beni aynı duygulara sevk ediyor, şair ruhlu olmadığım için utandığım anların birindeyim. Yine Van'da bir dönem Sınır Dergisi'ni çıkaran, güzel insan Lütfi Demir de şiirlerim için belirttiği bir eleştirisinde şöyle demişti: Ben ne zaman senin bir şiirini okusam, kendi sesimle değil de sanki Müjdat biraz sonra mikrofonu alacak bana sesiyle okuyacak gibi oluyorum. Sesi ön plana çıkaran bir sokak sahne şiirini andırıyor yazdıkların. Sokağı güzelleştirme temennisiyle yazıyorsun sanki. Belki de yazdığım her şiir sokakta kitlelere okunmalı gibi yazıyorsun. Tüm güzel temennilerle toplanmış her kitlenin her eylemine şiir yetiştirme derdi havası var şiirlerinde, duygularında... Bu güzel bir şey... Belki de bana öyle geliyor. Çoğu şiir yazılır ve şair susar bir köşede. Yazdıkların seni susturmayacak denli sokağa hitap ediyor, Dertleri kuşanıyor, anneye dokunuyor, babayı dürtüyor, çocuğu daha bir özgür yarınlara teşvik ediyor İkisine de tekrar teşekkür ediyorum, evet ben sesi daha ön planda olan şiir yazıyorum, buna engel de olamıyorum, yüreğim diyorum en acı çığlığı susturacak kadar çok bağırmalısın umudu, mücadeleyi, barışı...
KİTAP BASMIŞ OLMAK İÇİN BASMAYACAĞIM
Hemen her sanatçının, sanatını halka ulaştırmak istediğinin altını çizen Güven, bunun çeşitli yolları olduğu gibi çeşitli amaçları olduğunu da vurguladı. Güven, Tabi her alanda olduğu gibi yayıncılıkta da sanatın önceliğini artık sermayeye bıraktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Emeğin sömürüsü burada da fazlasıyla oluyor maalesef. Tabi bu işi hakkıyla yapmaya çalışanları tenzih ederim ki varlar. Açıkçası ortalığın ticarethane mantıklı yayıneviyle dolu olduğu, edebi değeri şüpheli, parayı basanın kitabı bastığı, yüzbinlerce kitapla raflar doldurulup, nice güzel sanatın, emeğin arada yitip gittiği bir düzensizlik varken kitap yayımlamak nasıl olur bilemiyorum. Kitap basmış olmak için basmayacağım asla, o yüzden henüz bir kitap yayımlamadım. Tek sebebi bu değil elbette, yayınevlerinin ağır sözleşme ve para talepleri de cabası. Şuan 'Lal Zemheri' adlı bir şiir kitabı dosyam hazır, ikinciye de az kaldı. Öykülerim de bir kitap etti edecek. Bekliyorlar, değerlerini bilip, sanatın hakkını verecek bir yayınevini... Şimdiye dek çeşitli dergilerde ve çok yazarlı antoloji kitaplarında yer aldı yazdıklarım. Sınır, Ulak, Havin, Nubihar, Hasır gibi dergilerde şiir ve öykülerim yayımlandı. Genç Kalemler Antolojisi serisinde ondan fazla şiirimle, bir tweetlik öykülerden oluşan Yitik Öykü kitabında da yer aldım. Tabi İzmir'de İbrahim Ülger'in öncülük ettiği Işığın Kaynağı Dergisinde de şiir ve öykülerimi bu güzel şehre ulaştırdım dedi.
ŞİİR ÖLMEZ!
Türkiye'de edebiyatın hiç olmadığı kadar zengin ve üretken ama bir o kadar da bataklığa dönmüş durumda olduğunu ifade eden Güven, Sermayenin de güçlü bir bağ kurmasıyla ve tabi edebiyat dünyasının burjuvazisinin de kalemden keskin kılıcını eklersek nice güzelim eserler ya tozlu raflarda ya hiç yayımlanmamış defter yapraklarında heba olup gidiyor. Ama dil ölmez, edebiyat ölmez, şiir hiç ölmez. Ataol Behramoğlu'nun deyişiyle şiir bizi masadan farklı kılar, daha fazla insan yapar. Ben görüyorum, okuyanlar var, yaşıtlarımdan ve daha gençlerden çok ümitliyim, kitap okuyor dergi alıyorlar, Sanırım sosyal medyanın da bunda katkısı var. Tabi şiir ve kahve fotoğrafı paylaşıp beğeni alıp, mutlu olma okurluğunu aşabilirsek. Dergilere ilgi maalesef az, bir kaç popüler kültür dergisini ayrı tutarsak. Sanırım onların da bir kaçı gerçekten işin sadece popüler kısmında, üzgünüm diye konuştu.
Şair Müjdat Güven kimdir?
90'lı yılların başlarında karlı bir 30 Ocak günü, Muş'un bir köyünde yollamış beni dünyaya Allah, ailemin ilk çocuğu olarak. İlkokulu köyümde, ortaokulu cezaevinden çevrilme yatılı bölge okulunda, liseyi Van Fen Lisesinde okuduktan sonra Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesine girdim, son gün Ankara Hukuk Fakültesinden vazgeçerek...
Üniversite hayatımın geride kalan kısmında; dört yıl boyunca üniversite radyosunda bir şiir-müzik programı hazırlayıp sundum, çeşitli dergi ve antolojilerde otuza yakın şiir ve bir kaç öykü yayımladım. Şiir ve öykünün yanında deneme ve çeşitli gazetelerde köşe yazıları yazdım bir vakit. Sonuçta Müjdat Güven kimdir deseniz, diyecek pek bir şey bulamam somut olarak; karlar ülkesinin fena çocuklarından biriyim, heybemde acılar, ayrılıklar, karanlıklar olsa da yüreğim her acıya kan yetiştirme telaşıyla çarpıyor, kalemimin rengi en koyu harflerle umuda çalıyor, giydiğim beyaz önlüğüm daima yaşamdan ve yaşatmaktan yana duruyor...
Haber Merkezi