Sayfa Yükleniyor...
Şair Elif Burcu Özkan ile şiir ve edebiyat üzerine konuştuk. Özkan, geçtiğimiz sene ‘Larva’ ile okurlarının karşısına çıkarken yakın bir zaman içerisinde ikinci kitabı ‘Koza’yı yayınlayacak
ONURHAN ALPAGUT/ÖZEL RÖPORTAJ
Elif Burcu Özkan, bir öğretim üyesi aynı zamanda şiir başta olmak üzere farklı sanat dalları ile uğraşıyor. Geçtiğimiz yıl ‘Larva’ ile okurlarına merhaba diyen Özkan, yakın bir gelecekte ‘Koza’yı da edebiyat dünyasına kazandıracak. ‘Larva’nın satışından elde ettiği gelirin bir kısmını Bursa Lösemili Çocuklara Yardım Derneği’ne (LÖDER)’e bağışlarken aynı şekilde kalan kısmını da sokak hayvanları için mama alımı için kullandı. Özkan, yine yayınlanacak ‘Koza’ da aynı şekilde elde edilen geliri farklı bağışlarda ve sokak hayvanlarına alınacak mama alımında kullanacak. Şair Özkan, şiirle tanışmasını şu sözlerle anlattı: “Esas olarak okuyarak değil yazarak başladı. 13 yaşındayken ilk şiirimi yazdım. Daha sonraki yıllarda ara ara yine şiir yazmış olsam da bir süre sonra düzyazıya geçerek anılarımı yazmaya başladım. 19-20 yaşlarındayken lisans öğrenciliğimin son yıllarında duygularımı ve düşüncelerimi ifade şekli olarak şiir hayatımda yeniden ve bu kez düzyazı ile birlikte yer almaya başladı. Sonunda iç dünyama çekildiğim, hayatı ve yaşadıklarımı sorguladığım, kendimle dertleştiğim hemen her an sarıldığım mecralardan biri oldu.”
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimlerimi İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda tamamladım, doktora eğitimimi de birkaç ay içinde tamamlıyorum. Bir klasik filolog olarak 2013-2014 eğitim yılından beri Bursa Uludağ Üniversitesinde öğretim görevlisi kadrosunda çalışıyorum. Arkeoloji ve Felsefe bölümlerinde Eski Çağ dillerini, edebiyatlarını ve Antik dilleri yoğun olarak kapsayan bazı alan derslerini öğretiyorum. Aynı zamanda edebiyatla ve müzikle ilgili çalışmalar yapıyorum.
Şiir kitabınızdan önce 2017 yılında Latinceden çevirdiğiniz, Seneca’ya ait “Bilgenin Sarsılmazlığı” adında felsefî bir eser Doğu Batı Yayınları tarafından yayımlandı. Bu kitaptan ve hikayesinden bahsedebilir misiniz?
“Bilgenin Sarsılmazlığı”, Eski Romalı düşünür ve yazar Seneca’nın yaklaşık 2000 yıl önce yazdığı; Stoa felsefesinin öğretilerini temel alan, bilge bir insanın dış koşullardan, talihsizlik olarak adlandırdığımız durumlardan ve saldırılardan bağımsız kalabileceğini; mutlu olmak için erdemiyle yetinebileceğini vurgulayan felsefî bir metin. Onu 2007 yılının başlarında Latinceden Türkçeye çevirdim; 2008 yılında savunduğum Yüksek Lisans tezimin ana konusu olarak ele alıp altında yatan felsefi akımları ve nosyonlarını inceledim. Çeşitli nedenlerle ve özellikle yayınla ilgili bazı haklar gözetilerek kitabın basımı 10 sene gecikti, ancak bu durum metni defalarca kontrol etmeme ve daha doğru bir çeviri ile yayımlatmama vesile oldu. Çeviri de olsa ilk kitabım olduğu için bendeki yeri ayrıdır.
Şiir ile tanışmanız nasıl oldu?
Benim şiirle tanışmam esas olarak okuyarak değil yazarak başladı. 13 yaşındayken ilk şiirimi yazdım. Daha sonraki yıllarda ara ara yine şiir yazmış olsam da bir süre sonra düzyazıya geçerek anılarımı yazmaya başladım. 19-20 yaşlarındayken lisans öğrenciliğimin son yıllarında duygularımı ve düşüncelerimi ifade şekli olarak şiir hayatımda yeniden ve bu kez düzyazı ile birlikte yer almaya başladı. Sonunda iç dünyama çekildiğim, hayatı ve yaşadıklarımı sorguladığım, kendimle dertleştiğim hemen her an sarıldığım mecralardan biri oldu.
İlk şiir kitabınız geçtiğimiz sene “Larva” adıyla yayımlandı. Bu kitabın başlangıçtan sona kadar olan öyküsünüz bizimle paylaşır mısınız?
2019 yılında Bursalı şair ve yazar Sayın Muhsine Arda’nın iki kolektif şiir etkinliğinde yer aldıktan sonra Artshop Yayıncılık’ın yayın yönetmeni Sayın Vedat Akdamar sosyal medyadan bana ulaşınca basımını ileriki yıllara ertelediğim şiir kitabım ilk sıraya alınmış oldu. Geçtiğimiz yıl ekim ayının sonunda kitap yayımlandı. 20’li yaşlardan bugüne kadar 16 yıl içinde yazdığım şiirlerimin neredeyse tamamını “Larva” adı altında bu kitapta topladım. Şiirlerin düşünen ve sorgulayan bir yapısı olsa da özellikle duygu ağırlıklı olan bu şiirler bir genç kızın acılarını, mutluluklarını, sorgularını, hayallerini ve hayata dair çıkarımlarını içeriyor. Bir nevi iç dökme amacıyla yazdığım ve amatör dönemimi oluşturan bu şiirleri basıma hazırlarken imgelemeler ve düzenlemeler eklemedim, yani orijinal hallerine pek dokunmadım. Bu kitap bir amaç değil, sonuç. Yani şiir kitabı çıkarmak için şiir yazmadım, yıllarca şiir yazmış ve yazmaya devam ediyor olduğum için “Larva” doğdu.
Kitaptan elde ettiğiniz gelirin bir kısmını Löder’e (Bursa Lösemili Çocuklara Yardım Derneği’ne), bir kısmını sokak hayvanlarına bağışladınız. Şimdi ise ikinci şiir kitabınız “Koza”nın hazırlığındasınız. Bu kitaptan da aynı şekilde elde edilen gelirin bir kısmını yine bir hayır kurumu ile paylaşacak mısınız?
“Larva”nın basım ve dağıtım prosedürü nedeniyle kitapların çoğu bende bulunuyordu. Bu durumu biraz da gençlere örnek olmak adına hayır işleri için kullanmayı tercih ettim. Larva’nın tanıtımının yapıldığı özel bir etkinlikte kitap satışından elde edilen gelirin yarısını Löder’e bağışladım. Sonraki iki ay içinde yapılan satışlardan elde ettiğim gelirin tamamını sokak hayvanları için kullandım. Birkaç öğrencimle birlikte kitap satışından elde ettiğim parayla aldığım mamaları sokak kedilerine ve köpeklerine hafta sonları çeşitli noktalarda dağıttık. “Koza”daki dağıtım şekli muhtemelen farklı olacak ama kitap tanıtım organizasyonunda elde edeceğim geliri yine sokak hayvanları için mama alımında kullanacağım.
Bir gazeteye verdiğiniz demeçte iki romanınızın yayınlanacağının müjdesini vermiştiniz. Bu kitaplar hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
İlk romanım 2010-2015 yılları arasında kaleme aldığım ve senelerdir dosya halinde bekleyen, spiritüel bir roman. Bir erkeğin ağzından kendisinin ve yakınlarının hayat hikayesini, ikili ilişkilere ve düşüncelerimizin hayatımız üzerindeki etkisine vurgu yaparak anlatan bir roman. İkinci roman ise 2017-2018 yılları arasında kaleme aldığım, romantik ilişkiler üzerinden kadersel döngüyü ve nedensellik unsurunu ön plana çıkaran bir roman. İki romanımı da henüz hiçbir yayınevine göndermedim. İkinci roman ilk yazdığım romandan daha önce basılacak. Bazı öncelikli görevlerim ve işlerim nedeniyle ilk yazdığım romanın basımını ertelemeyi ve önümüzdeki yıl yayımlatmayı planlıyorum.
Koronavirüs süreci kitabın basım sürecini etkileyecek mi?
Koronavirüs süreci hemen her alanda sosyo-ekonomik anlamda bir gerilemeye neden oldu. Yayınevlerinin çoğunda basım işlerinin yavaşladığını hatta çoğunda ertelendiğini duydum. Bundan kitaplarımın basım süreçleri de mutlaka etkilenecektir. Ancak sonuçtan çok sürece, yani yazma eyleminin bana kattıklarına odaklanan, yıllardır akademik makaleler yazan, kitaplarının basımını yıllarca bekleten biri olarak diyebilirim ki, bir yazı veya bir eser ne kadar çok demlenir, ne kadar çok edisyon ve redaksiyondan geçerse o kadar iyi ve kaliteli oluyor. Bu nedenle kitap basım aşamasındayken geçecek olan süreyi çok önemsemiyorum.
Aynı zamanda şiir seslendiriyorsunuz. İnsanlar şiir okumayı mı yoksa dinlemeyi mi daha çok seviyor?
Her ikisini birden seven de var, tercihleri farklı olan da. Ancak benim tanık olduğum kadarıyla; eğer doğru tonlamayla ve hissiyatı doğru vererek yazılanları yaşatırcasına okursanız dinlemeyi hemen herkes seviyor. Birkaç şiirim de müzikle ilgilenen arkadaşım Cevat Hikmet Erdem tarafından bestelendi. Onları seslendirip şarkıları Youtube kanalıma yükledim. Aldığım yorumlara göre söylersem, şiiri şarkı formatında dinlemek en çok sevileni.
“Koza”daki şiirlerinizin niteliği nasıl olacak?
“Koza”da “Larva”dakinden farklı olarak felsefi, spiritüel ve analitik yönü ağır basan; düşünsel altyapılı, imgelemelerle oluşturulmuş şiirler yoğunlukta. “Larva”yı, yani oluşum aşamasını geride bırakmış; duygusal katmanlarından, alışkanlıklarından soyunmuş, zihinsel basamakta daha fazla duran, kozasından çıkmaya çalışan bir varlığın karanlıktaki eski derisi ile güneş gören yeni kimliği arasındaki yolculuğu “Koza”.
Bir edebiyatçı olarak edebiyat dünyasında nasıl bir yol çizmeyi planlıyorsunuz?
Bundan birkaç yıl öncesine kadar uzun yıllar boyunca sadece kendisi için, kendisini yazarak iyi ifade ettiğine inandığı için yazmış, edebiyat eğitimli bir yazar adayıyım. Kitaplarımı basım aşamasına taşımak benim için yeni bir süreç. Bu anlamda edebiyat dünyasında kendi eserlerini var etme anlamında yolun henüz başında olan; ancak sürecin ciddiyetinin, uzunluğunun, öneminin farkında olan ve bu durumdan keyif alan bir edebiyatçıyım. Tıpkı hayatta olduğu gibi, edebiyatta da dengenin, farklı dokunuşlar katabilmenin ve netliğin önemine inanıyorum. Sadece duygusal veya sadece düşünsel metinler ya da şiirler yerine, ikisinin birbirine örülü olduğu, bir mesaj içeren metinler kaleme almaya çalışıyor ve bundan sonra da aynı çizgiyle devam etmeyi düşünüyorum. Zihin, ruh ve kalp birbiriyle uyum içinde olduğunda doğan sentezin ve estetiğin, eserlerde kendini gösterdiğinde çok daha sahici, öğretici ve kapsamlı olduğunu düşünüyorum. Yazdığım ve yazacağım kitaplarla sadece belli bir kategoriye veya kitleye değil, duygusal veya düşünsel anlamda ortak paydada buluşabileceğim geniş bir kitleye ulaşmayı diliyorum.
İKİ YİTİK ÜLKE
“İki yitik ülke” yazıyor tabelamızda
Yağmur damlalarının izi
Paslanmış demir lekesi
Üstümüzde hâlâ
Bağırıyor korna sesleri
Tahammülsüz bekleyişler
Bir sen durgun
Bir ben yorgun
Asfaltın kalabalık koynunda
Ezberlenmiş heceleri unut
Kaç insana yaramış altı çizili sonlar?
“Akşam” diyorum, “akşam oldu”
Yelkovanı yok saymak en büyük hata
Haritayı baştan çizmektir unutmak
Tüm adaları yok saymak
Anakaranın heybeti karşısında
Unutma
Yitik birer ülkeyiz biz
Bir deniz kabuğunun koynunda
Çarmıha gerili sınırların
Kayıp bir adanın derin sularında
Haber Merkezi