“Şiirlerimde Saklıyım”

Köyden şehre göç etmiş bir şair; Veli Erdem ile şiir ve Türk Edebiyatını konuştuk. Üçüncü olarak şiir kitabı ‘Dünle Gelme Bana’ ile okurlarıyla buluşan şair, ileriye dönük projelerini anlattı


  • Oluşturulma Tarihi : 14.09.2021 07:14
  • Güncelleme Tarihi : 14.09.2021 07:14
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Şiirlerimde Saklıyım” haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ

‘Sevgi Şiddetten Kaçarken’, ‘Terli Düş’ ve son olarak ‘Dünle Gelme Bana’ kitaplarının yazarı Anamurlu Şair Veli Erdem ile kitapları ve şiiri konuştuk. Köyden şehre genç yaşlarda göçen bir şair olan Erdem, bunun zorluklarını başta çok çekmiş. İlerleyen zamanda bu durumun verdiği olumsuz düşünceleri bir kenara iten şair, köy hayatında kullandığı sözleri şiirlerine, yazılarına taşımış. Aynı zamanda bir eğitimci olan Şair Erdem’in ilk öyküsü 2000 yılında ‘Çorba’ dergisinde yayınladı. ‘Terli Düş’ öykü kitabında aldığı bir yorumla ağırlıklı olarak şiir ile yoluna devam etme kararı alan şair, bir şiir ve öykü kitabının hazır olduğunu söyledi. Yeni kitapların yayınlanma tarihinde bir kesinlik olmadığını ifade eden Erdem, zamanı geldiğinde bu kitaplarında raflarda yerini alacağını söyledi. ‘Ben şiirlerimde Saklıyım’ diyen Şair Erdem: “İnsan ne kadar yazdığı şiirin dışında kalabilir ki? Şiirlerim için yüreğimin aynasıdır diyebilirim.”

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1966’da Mersin’in Anamur ilçesi Kaşdişlen Köyü’nde doğdum. İlkokulu köyümde, ortaokulu ve liseyi Anamur’da okuduktan sonra 1990 yılında Diyarbakır Dicle Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldum. Sınıf öğretmeni ve sonrasında Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak Mersin, Adıyaman ve Antalya’da çeşitli okullarda görev yaptım. Halen Anamur’da görevimi sürdürmekteyim. Yazılarım Ütopya, Çorba, İmgelem Çocuk, BH Sanat, Dikili Ekin, Turunç, Patika Dergisi, Tmolos, Sarmal Çevrim, Üvercinka, Maki, Akatalpa gibi kültür-edebiyat dergilerinde yayımlandı. Halen dergilerde yazmaya devam ediyorum. 2011 Yılında Kelenderis Öykü Yarışması’nda ‘Sırrım Yüreğimde Patladı’ adlı öyküm ile Aydıncık Belediyesi Teşvik Ödülü aldım. Edebiyatçılar Derneği üyesiyim. 2015 yılında “Sevgi Şiddetten Kaçarken”, 2016 yılında “Terli Düş” adlı öykü kitaplarım, 2018 yılında “Dünle Gelme Bana” adlı şiir kitabım Broy Yayınevi’nden yayımlandı. Öykü ve şiir yazmaya devam ediyorum.

YAZMAYA ÖYKÜ İLE BAŞLADIM

Yazar olma sürecindeki hikayeniz nedir, devamında işler nasıl bu düzeye geldi, ilk eserinize ne zaman imza attınız?

İlk öyküm 2000 yılında Çorba dergisinde yayınlandı ve o zaman yaşadığım heyecan beni alıp edebiyat dünyasına taşıdı. Yazmaya öykü ile başladım. Bazen umudum, bazen umutsuzluğum, bazen olana, bazen olabileceklere itirazım kendi içimi yordukça içimden taşanları yazıya dökmeye başladım. Önce arkadaşlarımla, sonra dergilerle paylaşmaya başladım ve yazılarım yayınlandıkça kendime güvenim arttı. Dergilerde yayınlanan öykülerimle ilk kitabım çıktı. İkinci öykü kitabımla birlikte çevremdekiler “senin yazılarında şiir dili var” dedikçe şiire ilgim artmaya başladı. Ne zaman öykü yazmaya başlasam “bu sözcükleri şiirde kullanmalıyım” diyerek şiire taşınmaya başladım. Edebiyat dergilerinde öykülerimden sonra şiirlerim yayınlanmaya başladı ve ‘‘Dünle Gelme Bana’’ adlı şiir kitabım çıktı.

‘Dünle Gelme Bana’ isimli şiir kitabını elimize aldığımızda nasıl şiirler görüyoruz, şiirlerinizde ne kadar siz varsınız?

Ben şiirlerimde saklıyım. İnsan ne kadar yazdığı şiirin dışında kalabilir ki? Şiirlerim için yüreğimin aynasıdır diyebilirim. Bazen yüreğime batan bir diken, bazen bir çiçeğin bende bıraktığı koku, bazen bir egzoz zehri, içimdeki yangın, özlem, güncel olaylardan etkilendiğim anlar, hepsini görebilirsiniz şiirlerimde. Ben ve bendekilerle doludur şiirlerim.

Şu an hazırlığında olduğunuz projeleriniz var mı, sizden okurlarınız yakında zamanda yeni bir kitap görecekler mi?

Hazırda bir şiir dosyam ve bir öykü dosyam var. Ne zaman okurla buluşur bilemiyorum. Ben yazmaya devam ediyorum. Zamanı gelince yayınlanır diyelim.

Türk Edebiyatındaki mevcut en büyük sorunu ne olarak görüyorsunuz?

Herkes yazmak istiyor, yazdıklarının herkes tarafından okunmasını istiyor ancak kimse başkalarının yazdığını okumaya zaman ayırmıyor. Edebiyat dergileri çok zor şartlarda çıkıyor ve çok az okuyucuya ulaşabiliyor. Birçoğunun ömrü kısa süreli oluyor. Oysa birçok yazarı, yazılarını, yazmaya yeni başlayanların yazılarını, nasıl yazdıklarını öğrenebileceğimiz yerdir dergiler. Sosyal medyada yazılarını paylaşanlar beğeni sayılarına göre kendi yazdıklarına not verir hale gelince, bununla yetinmeye, dergilerden kaçmaya, okumamaya başladılar. Dergilere gönderdikleri öykü ve şiirlerinin mutlaka yayınlanması gerektiğini düşünüyorlar. Ben kendi adıma söyleyeyim, gönderdiğim öyküler, şiirler defalarca dergilerden geri dönmüştür ama yine de göndermekten vazgeçmedim. Dönenler üzerinde yeniden çalıştım. Eğer dergilerden geri dönüş olmuş, “yayın kurulumuz yazınızı zayıf buldu” denmişse ilgileri beni daha da çok çalışmaya yönlendirmiştir. Yazmak isteyenlerin birkaç dergi de olsa takip etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Yazmak isteyen herkes yazmalı. Yazdıklarını beğenmesek de yazmalı. Herkesin bir şair yönü ve birkaç dize de olsa bir şiiri vardır. Bazılarında bir hevestir, bir süre yazar, içini döker ve bırakır. Önemli sorunlardan biri de yazarların, özellikle şairlerin kendi aralarındaki kavgalarını sosyal medyaya ve buradan da okuyucuya taşımalarıdır. Şairlerin birbirlerine üstünlük taslamaları, şiirini değil şairi övmeleri veya ağır eleştirileri, yazarlara olan saygıyı azaltıyor, okuyucuya da zarar veriyor diye düşünüyorum.

OKUMAYA KENDİLERİ KARAR VERMELİDİR

Türkiye’de bilindiği üzere kitap okuma oranları çok düşük. Mevcut olan bu oranı yükseltmek adına neler yapılabilir, sizin konu hakkındaki düşünce ve önerileriniz nedir?

Ne yazık ki istatistikler bize bunu gösteriyor. Bir öğretmen olarak çevremdeki gençlerin, öğretmen arkadaşların okumayı sevdiğini görmek umutlarımı arttırıyor. İlkokuldan itibaren çocukların ders yükünü azaltıp, okuma yazma öğretirken, okumanın tadına varmayı da öğretmeliyiz. Okuduğu kitabın kendinde oluşturduğu değişikliğin farkına varmasını sağlamalıyız. Her okulda kütüphaneler kuruluyor ancak öğrencilerin kütüphanede geçireceği zaman yok. Ders sayısının yoğunluğu düşürülmeli, öğrencilere kitap okuyabileceği serbest saatler de bırakılmalıdır. Okumaya kendileri karar vermelidir. Öğrencilere “bu saat okuma saati, birlikte kitap okuyoruz” demenin faydası olmadığını düşünüyorum.

Edebiyatta kendinize nasıl bir yol haritası belirlediniz?

Çocuktum. İlkokuldan ortaokula geçtiğimde köyden şehre adımımdı benim. Köyde gündelik dilde kullandığımız sözcükleri kullanmaya korktum hep… Bildiğim sözcükler yerine, bilmediğim sözcükler ararken özgüvenimi kaybettim. Köylü olmakla şehirli olmak ayrımını çok yaşadım. Yıllar sonra şiirlerimde, o kullanmaya korktuğum sözcükleri bolca kullanıyor, çocukluğuma dönüyor, başkalarının dilinden de duyunca mutlu oluyorum. Yıllar önce kökünden söküp atmaya çalıştığım o sözcükleri şimdi şiirlerimde, öykülerimde yeşertmeye çalışıyorum. Yazdıklarımla herhangi bir konuda kimseyi ikna etmek gibi bir çabam yok. Yazılarımı, şiirlerimi okuyanları düşündürebiliyorsam, sarsabiliyorsam, onlarda ilgi uyandırabiliyorsa ne mutlu bana. Şimdilik şiir ve öykülerimle yola devam ediyorum. İleride neler olur bilemiyorum.

Son olarak bu röportajı okuyacak, okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Bazı kitaplar için özellikle klasikler için “ben yıllar önce okudum” demek yerine bir defa daha okumanın önemini fark ettim. Okumayı seven arkadaşların da okudukları kitapları tekrar okumaları gerektiğini düşünüyorum. Şiirlerimle, öykülerimle birkaç kişiyi bile olsa düşsel yolculuğa çıkarabiliyorsam, sonrasında da bu yolculukları devam edebiliyorsa yeter bana.

YEŞİL KORUK ÇOCUKLUĞUM

Telden araba yaptım

Düştüm ardı sıra

Gidecektim nereye götürürse

Yaşım dertleşedursun kendiyle

İyi de oldu

Öyle bir yere vardım ki

Mutlu oldu beni görünce

Muşmula dalında asılı

Yeşil koruk çocukluğum