Kurban Resmi

Silikozis hastalığının uzun hikayesi: Vakti Gelince!

Yönetmen Murat Yüksel, son belgesel filmi ‘Vakti Gelince’de, Çine’de kuvars ve feldspat madenlerinin çıkarıldığı ocaklarda çalıştıkları için ölümcül akciğer hastalığı silikozise yakalananları anlattı

  • Oluşturulma Tarihi : 08.10.2022 10:02
  • Güncelleme Tarihi : 08.10.2022 10:02
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Silikozis hastalığının uzun hikayesi: Vakti Gelince! haberinin görseli

ÇAĞLA GENİŞ-RÖPORTAJ

Aydın’ın Çine ilçesinde kuvars ve feldspat madenlerinin çıkarıldığı maden ocakları çevreye ve insan sağlığına zarar vermeye devam ediyor. Maden ocaklarında çalışan işçiler soludukları zehirli toz yüzünden silikozis ve KOAH gibi hastalıklara yakalanırken, bölgede yaşayan insanlarda ise kanser hastalıkları artmaya başladı. Yönetmen Murat Yüksel, ‘Vakti Gelince’ adlı yeni belgesel filminde bu ocaklarda çalıştıkları için ölümcül akciğer hastalığı silikozise yakalananları anlattı. Belgeselde uzman görüşlerine de yer veren Yüksel ile filmin hazırlık sürecini ve çekim aşamalarında yaşanan zorlukları konuştuk.

MADEN ŞİRKETLERİNDEN ENGELLEME

-Toplumsal konulardaki diğer çalışmalarınızın ardından silikozis üzerine belgesel film çalışmanızın temeldeki motivasyonu neydi ve hazırlık süreci nasıl geçti?

Aydın bölgesinde daha önce çekmiş olduğum ‘Jeotermal Yetti Gari’ adlı belgesel ile JES’lerin yöre halkının yaşam alanlarında nasıl bir tahribata yol açtığını ve burada verilen mücadeleyi tanıklarıyla anlatma imkanım olmuştu. Aydın’ın çok büyük bir alanı enerji şirketleri, maden ocakları için ruhsatlandırılmış tahribat her geçen gün daha da artıyor. Çine’nin bir dağ köyüne yolum düştüğü zaman bu bölgedeki ormanların maden ocakları tarafından talan edildiğini gördüm. Köylülerin isyanını dinledim. O an bunları kayıt altına almaya karar verdim. Çineli çevre ve doğa savunucusu Çine Yaşam Platformu ve Aydın Ekoloji ve Yaşam Platformu Üyesi Ahmet Uslu ile yolum keşişti. Sohbetlerimizde Çine’de çevre tahribatının yanında silikozis hastalığının yaygın olduğunu öğrendim. Bu insanların yaşamış olduğu sağlık dramını belgelemeye karar verdim. Bu sayede belgesel sinemanın gücünü kullanarak daha çok insana ulaşsın, dikkatler bu hastalığın üzerine çekilsin istiyorum.

-Belgeselin hazırlık süreci, çekim aşaması ve gösterimi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Silikozis hastalığı hakkında detaylı bilgi sahibi olabilmek için Prof. Dr. Arif Hikmet Çımrın ve madenlerdeki iş sağlığı iş güvenliği hakkında bilgi edinmek Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Aykut Aydemir ile görüşmeler gerçekleştirdim. Çevreciler ve yöre halkı ile görüşmeler yaparak belgeselde anlatıları ile yer alacak kişileri belirledim. Çekim aşamasında bölgedeki maden şirketleri ile çeşitli sorunlar yaşadım, çekim yapmamı engellemeye çalıştılar. Maden sahalarında köyleri tahrip edilen Çinelilerin çok desteğini gördüm. İnsanların gözlerinde yaşadıkları sorunların birileri tarafından duyulacak olmasının verdiği mutluluğa şahit oldum. Çine’de özel bir gösterim için görüşmelerim devam ediyor. Çine’de hastalık mağduru işçilerin, köyleri maden şirketleri tarafından ele geçirilmiş köylülerin katılımı ve sivil toplum kuruluşlarının desteği ile bir gösterim yapacağız.

DAVANIN HAKLI TARAFINDAYDIK

-Belgesele ‘Vakti gelince’ ismini vermenizin anlamı nedir?

Kimsenin yaşam hakkının bir şekilde elinden alınmasını istemiyorum. Ne bir maden ocağında, ne bir jeotermalde, ne de sıradan bir doğa olayında hiçbir canın yitip gitmesine gönlüm razı gelmez. Her ne kadar insan evladı; mal, mülk, para hırsı içinde çok şey yapacağına inansa da ben emeğin en yüce değer olduğunu düşünüyorum. ‘Vakti gelince’de insanca, onurlu bir yaşamın düzenin kurulacağına inanıyorum. O yüzden belgeselimin adını ‘Vakti Gelince’ olarak belirledim.

-Silikozis hastalarını yaşadıklarını anlatmaya ve kaydetmeye nasıl ikna ettiniz?

En zorlandığım yer ilk adımı atmak ve sağlık sorunları yaşayan bu insanlara belgesel çekiminde onların hikayelerini anlatmak istediğimi konuşmaktı. Ama bu benim kendi çekincemmiş. Fikrimi paylaştığımda hepsi çok iyi yaklaştı ve destek verdi. Elbette çekincesi olan ve katılmak istemeyen insanlar da oldu. Çevre hareketi içinde yer alan ve benim daha önce yaptığım belgeseli bilen insanların da desteği oldu. İşçiler ile kurduğum samimi ilişkiler onların bana güven duymasını sağladı.

-Belgeseli çekerken sizi en çok zorlayan noktalar nelerdi?

Maden ocaklarında çalışıp, hasta olan kişilerin hikayesini anlatmak oldukça zor bir işti. Bu zorluğu anlatmak için de maden ocaklarının çevreye vermiş olduğu zararı göz önüne sermek gerekiyordu. Gerek hava çekimleri, gerekse de maden ocaklarında yapılan çekimlerimizde pek çok engel ve zorlukla karşılaştık. Pes etmeden yolumuza devam ettik. Yine maden şirketi ve güvenlik güçleri bizi engellemeye çalıştı, kendilerince güvenlik önlemlerini artırmaya ve bölgede çekimleri engellemeye çalıştılar.

GÖRMEZDEN GELİNENLERİN HİKAYELERİ

-Belgeselini çekmeyi düşündüğünüz konu ve temaları hangi yaklaşımla belirliyorsunuz?

Ben genelde toplumsal konular üzerine yoğunlaşıyorum. Çevre mücadelesi, göçmenler, azınlık hakları, işçi hakları gibi hak temelli konular... Canımı acıtan, dert ettiğim, neden böyle, kimse görmüyor mu dediğim meselelerin belgeselini çekiyorum. Zaten bir konuyu dert etmiyorsanız onu görmezsiniz.  Daha önceki  ‘İmroz’ adlı belgeselim Gökçeada’da yaşayan Rumların yaşamlarının hikayesini anlatıyordu. ‘Jeotermal Yetti Gari’ adlı belgesel Aydın bölgesinde yaşayan ve JES’lerin çevreye vermiş olduğu zarardan etkilenen bölge halkını anlatıyordu.  Bu topraklarda anlatılması gereken çok hikaye var. Görmezden gelinenlerin hikayeleri ve mücadeleleri daha fazla duyulsun istiyorum. Belgesel sinema tarihin boşluklarını doldurur. Çalışmalarımda; kıyıda köşede kalmış ve anlatılmayı bekleyen tarihin tozlu sayfalarında gizli kalmış ya da anlatılmaktan imtina edilmiş olan konulara değinmek, yaşadığım coğrafyanın da sıkıntıları anlatmayı kendime ilke edindim.