“Tek hedefim kalıcı eserler bırakabilmek”

Bir taşra kasabasında büyüyen ve çocukluğundan itibaren kitaplarla dost olan 23 yaşındaki genç yazar Deniz Ceren Türkkan, ilk kitabı ‘Düş Mesafesi’ ile okuyucusuyla buluştu. Türkkan, “Tek hedefim kalıcı eserler bırakabilmek” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 05.02.2021 08:04
  • Güncelleme Tarihi : 05.02.2021 08:04
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Tek hedefim kalıcı eserler bırakabilmek”

ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ

Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü öğrencisi genç yazar Deniz Ceren Türkkan, ilk kitabı ‘Düş Mesafesi’ni geçtiğimiz günlerde yayımladı. Edebiyatla çok küçük yaşlarda alakası gelişen Türkkan’ın okuma tutkusu onu zamanla bir şeyler yazmaya itti. Edebiyatın genç kalemlerinden Türkkan, yazdığı son kitabıyla gelecekte kendinden epeyce söz ettireceğinin bir ipucunu da bizlere vermiş oldu. Çalışmalarını aralıksız olarak sürdüren yazardan tarihi kesin olmasa da yeni eserler göreceğimiz kesin…

Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?

1998 doğumluyum. Çocukluğumun önemli bir kısmı Karadeniz bölgesinin çeşitli şehirlerinde, ilk gençliğim Ankara’da geçti. Şu anda Hacettepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat bölümünde öğrenciyim. Yazmaya devam ediyorum.

Yazıyla alakanız nasıl gelişti, edebi anlamda ilk kez ne zaman bir şeyler üretmeye başladınız, çevrenin ve ailenin bu konuda teşviki oldu mu?

Aslında, edebiyatla çok küçük bir yaşta ilişki kuran biriyim. O zamanlar 8-9 yaşlarındaydım; taşrada küçük bir okulda öğrenim görmeye başlamıştım. Türkçeyi söker sökmez okumaya yönelik önüne geçilmez bir tutku beslediğimi, bir avuç öğrencinin bulunduğu o derme çatma okulun küçümen kütüphanesinin altından girip üstünden çıktığımı anımsıyorum; kütüphane dediysem, kırık kapaklı birkaç kitaplıktan ibaretti. Bunun üzerine, annemi şehir merkezine sürüklemekte ayak diretirdim ben de, kısacası daha o zamanlar okuduğum kitaplar birbiri üstüne yığılı bir külçe halini alırdı. Öyle ki çevremde olup bitenlere karşı alabildiğine kayıtsız bir tavır takınır, mutlu bir çocuk olmak için başka bir şeye gereksinim duymazdım. Üstelik, son derece içine kapanık bir yaradılışa sahip olduğumdan olacak, yalnız bir çocukluk geçirdiğim ortadaydı. Bu yüzden, kitapların yalnızlığı avutucu yanını keşfetmekte gecikmedim. Yazmaya ilişkin merakım da böyle başladı. Okumaktan aldığım o büyük hazdan ve yalnızlığımı ortadan kaldırma arzumdan. Kelimelerin insanı sarhoş eden çekimine kendimi kaptırmış, yalnızlığımdan, edebiyata yönelmiştim. Çünkü; edebiyat, küçük bir taşra kasabasında belki de hiç rastlayamayacağım hayatlara uzanan köprüler kuruyordu. İnsana renkli kalabalıklar bağışlayan dünyasına sığınır olmuştum. Sonuçta, insan, bir karakter yaratmanın, yazarak bir dünya kurabiliyor olmanın hazzına bir kere vardı mı edebiyata koparılamaz bağlarla bağlanır; yazmak, hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelir. Yazmaya devam ettim ve bu durum, zamanla varlığımın bir parçası haline geldi, kurmacaya saldığım merak benliğimi yoğuran unsurlardan biri olmakta gecikmedi. Çevremin bu konuda desteği ve teşviki daima oldu. Hiç unutmuyorum, o zamanlar ilkokul döneminde, ikinci sınıf öğrencisiydim. 9 yaşında olmalıyım. “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” gibilerinden sorular soranlara kesin bir kararlılıkla “yazar olacağım” diyordum. Kimisi far görmüş tavşan gibi anlamaz bakışlarla beni süzüyor, kimisi yazma merakımı gelip geçici bir heves olarak değerlendirerek tatlı tatlı gülümsüyor, kimisi de kaşlarını çatarak, “Hayır, gerçek bir meslek soruyorum,” diye sorduğu soruyu düzeltmeye çabalıyordu. Tabii ben, astronot olmanın sanatçı olmaktan daha mümkün görüldüğü topraklarda büyüdüğümün henüz bilincinde değildim. Ama ilkokul öğretmenlerim ve annem çok ciddiye aldı bu hayalimi. Henüz birinci sınıftayken, öğretmenim Samed Begrengi’nin yazdığı “Küçük Kara Balık” kitabını bana hediye ettiğinde çok mutlu etmişti. Bu, bana hediye edilen ilk kitaptı. Kitabı neredeyse ezberlemiş, özetini anlatacağım diye tutup ilk cümleden son cümleye kadar birebir aktarmıştım. Bu yüzden, annem, bana kitap almak için şehir merkezine gide gele eskittiği pabuçlarını hiç önemsemezdi. Karşımda şaşkınlık geçiren öğretmenim bu işi başaracağımdan kuşku duymazdı.

Kısa bir süre önce ‘Düş Mesafesi’ adlı kitabınız İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabın

KİBRİMİZİ AÇIĞA VURUYOR

İçeriğinden kısaca bize söz eder misin?

Kısaca bahsetmem gerekirse, “Düş Mesafesi”, bizi kutuplaştıran, ötekileştiren, alçakça aşağılayan ve anlamsızca yüceleştiren o aşınmaz kibrimizi açığa vuruyor. Kitabın içeriğini taşrada geçen sekiz farklı öykü oluşturuyor ve her öykü sudan sebepleri bahane göstererek kin duymanın, bilmeden yargılamanın, halkı sınıflandırmanın dışlayıcı öfkesini gözler önüne seriyor. Bu öfkenin ardında, bana kalırsa, toplumun ahlak değerlerinin, körü körüne inanmayı sürdürmenin ve biraz da sistemin dayattığı “kabullenilmiş bir çaresizlik” var. Bütün bunları, yani kendi cehennemimizi, kendi ellerimizle kurmuyor muyuz? Lafı fazla döndürüp dolaştırmadan söylemek gerekirse, toplumun derinliklerine inmeye, insan ruhunun karanlık dehlizlerini aydınlatmaya, “yaftalanmak” korkusuyla kolayca dile getiremediğimiz sırlarımızı cesaretle ortaya dökmeye çalıştım bu kitapta.

YAZMAK YALNIZLIKTIR

Aynı zamanda okuyorsun. Hem bir şeyler üretmek yazmak aynı zamanda derslerine odaklanmak güç olmuyor mu?

Elbette zor oluyor. Ama yazar olmanın ne çetin yollardan geçtiğine, yazmanın sıkı bir disiplin ve törensellik gerektirdiğine çoktan kanaat getirmiş biri olarak, bir yandan yaşamsal gereklilikleri yerine getirirken öte yandan yazmaya devam etmenin zorluğunu seviyorum. Yazmanın yalnızlık isteyen bir uğraş olduğunu, yazmayan bir insana göre kat kat daha fazla çalışmak durumunda kalacağımı bilerek devam ettiğim bir yoldayım ve bundan memnunum.

Sizden yakın zamanda yeni bir kitap görecek miyiz?

Çok yakın bir zamanda olası görünmediği gibi çok uzak bir zamanı beklememiz gerektiğini de söyleyemem. Şu sıralar üzerinde çalıştığım, “novella” türünde bir dosya var. Eş zamanlı olarak kurgusunu tamamladığım bir “roman” da söz konusu, öte yandan, kısa öyküler yazmaya devam ediyorum. Ben de ortaya neler çıkacağını merakla bekleyenlerdenim.

HEDEFİ TOPLUMCU BAKIŞ

Hedeflediğin, varmak istediğin bir nokta var mı?

Açıkçası, tek hedefim, şöhret veya popülerlik gözetmeden, kalem tekrarına düşmeden, “toplumcu” bir tavır takınarak yazmaya devam etmek ve kalıcı eserler bırakabilmek. Özgün yapıtlar ortaya koyabildiğime ve edebiyata bir çeşni katabildiğime kani olduğum zaman varmak istediğim noktaya ulaşmış olacağım.

Haber Merkezi