Türk Tiyatrosu’nun en büyük piyes arşivi onda!

Türk İlizyonu ve Tiyatrosu’nun en önemli isimlerinden Sermet Erkin aynı zamanda Türk Tiyatrosu’nun en büyük piyes koleksiyonunun sahibi, kendisi ile yaptığımız röportajımızda bu arşivi nasıl oluşturduğunu ve tiyatro ile olan ilgisini konuştuk


  • Oluşturulma Tarihi : 09.08.2021 08:09
  • Güncelleme Tarihi : 09.08.2021 08:09
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Türk Tiyatrosu’nun en büyük piyes arşivi onda! haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT/RÖPORTAJ

Türk İllüzyonu ve Tiyatrosunun önemli isimlerinden Sermet Erkin, tiyatro ile macerasını gazetemize anlattı. Tiyatro’da Necdet Mahfi Ayral’ın kendisini çocuk tiyatrosuna almasıyla Karagöz olarak sahneye çıktı. İlk olarak yaptığı bu gösteri oldukça ilgi gördü. Şehir Tiyatrosunda Necdet Mahfi Ayral’ın yanı sıra Jeyan Tözüm, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit, Nedret Güvenç, Samiye Hün, Yalçın Akçay, Yıldız Kenter, Gülriz Sururi, Toto Karaca gibi ünlü isimlerle tanıştı. Çocuk Tiyatrosu Bölümü’nü yöneten Ferih Egemen tarafından yetiştirilen Sermet Erkin, birçok ünlü ses sanatçısıyla tanışma fırsatı elde etti. 51 yıldır sahnede olan sanatçı, yurt dışında ve içinde çok sayıda gösteri sundu. Çocukların neşe ve eğlence kaynağı oldu. Aynı zamanda en büyük Türk Tiyatro Piyes Koleksiyonun sahibi Erkin, sorduğum soruları içtenlikle yanıtladı.

Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?

Ben 1957 yılında memleketim olan Karamürsel doğumdum ve 98 Aralık ayından beri de doğduğum bu ilçede yaşıyorum. İsmimi, Türk Musikisinin en önemli sesi Safiye Ayla’nın eşi büyük ud virtüözü, bestekar ve peygamberimizin son torunlarından Şerif Muhiddin Targan koyduğu için çok mutluyum. Ben de oğlumun adını bu yüzden “Sermet” koydum. Bir de adını günümüzün en önemli kadın yazarlarından olan Nazlı Eray’dan alan kızım Piraye Nazlı var. İlkokula başlamam için ailemiz İstanbul’a yerleşti, babamın işi zaten buradaydı. İlkokulu Nişantaşı’ndaki Selim Sırrı Tarcan İlkokulunda okudum, öğretmenim müzisyen Uzay Heparı’nin babaannesiydi. Üniversite hayatım İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde başladı son sınıfta bu bölümden ayrılıp bitirmeden aynı fakültenin Felsefe Bölümüne geçip burayı bitirdim...

İllüzyonun yanında köklü bir tiyatro geçmişine sahipsiniz. Bu iş nasıl başladı, konu üzerine bir eğitim aldınız mı?

Elbette işte inandırıcılık ve oyunun takdimi için tiyatro eğitimi ve kabiliyeti kesinlikle şart. Ben bir konservatuar eğitimi almadım ama Şehir Tiyatrosunda Necdet Mahfi Ayral, Jeyan Tözüm, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit, Nedret Güvenç, Samiye Hün, Yalçın Akçay, Yıldız Kenter, Gülriz Sururi, Toto Karaca gibi bütün zamanların en önemli sanatçıları ile çok yakındım ve Çocuk Tiyatrosu Bölümünü yöneten Ferih Egemen’in elinde yoğruldum. Öyle ki Ferih Bey 1976 da jübilesini yaparken jübile dergisine büyük ustalarla birlikte henüz on dokuz yaşında olan benden de yazı istemişti. Ben şanslı biriydim. Gözümü açtığımda büyük sanatçı Safiye Ayla’yı gördüm. Onu tanımış olmam Zehra Bilir, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Necmi Rıza, Suzan Yakar Rutkay gibi bütün zamanların en büyük ses sanatçılarını çok yakından tanımamı sağladı. Radyo da Vedat Demirci’nin talebesi oldum. O yıllarda yaşayan bütün saz ve ses sanatçıları ile tiyatrocuları tanıdım. Ben de şeytan tüyü vardı, hepsi beni çok severdi. Her birinden tek bir şey öğrenmiş olsam, kaç konservatuar eğitimine bedel değil mi?

Kendi tiyatro topluluğunuzu kurdunuz. Sahnelere çıktınız, ekranlarda yer aldınız hiç unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Eşim oğlumuza hamile iken bana sahnede yardım edemeyecekti. O yıllarda gazinolar, gece kulüpleri de yavaş, yavaş kapanıyor eğlence sektöründe hızlı bir değişim görülüyordu, biraz da tiyatroyu özlemiş olmalıyım ki tiyatro kurup tekrar tiyatroya döndüm. Yıllar sonra ise Prof. Hasan Erkek’in daveti ile onun yazıp, yönettiği ve kesinlikle ülkemizde bugüne dek sahnelenen en görkemli çocuk müzikali olan Kibritçi Kız Müzikalinde aralıksız dört yıl büyük bir zevkle oynadım... Sanat hayatım boyunca elbette başımdan çok şey geldi geçti ama en unutmadığım anım TRT Ankara Televizyonu adına Ankara Arı Stüdyosunda gerçekleştirdiğim bir çekim sırasında sol avucumun içinin yanmasıdır. Çekim esnasında elim yandığı halde ben hiç fark ettirmeden programımı yaptım. Sonra kayıt biter bitmez sahne kıyafetimle, makyajımla yakında ki eczaneye koşup elimin ilk tedavisini yaptırıp akşam İstanbul’a gelerek Kervansaray’da iki seans gösterimi yaptım. Oradan da daha önceden söz verdiğim için Çubuklu’ya gidip Hidiv Kasrında o zamanın başbakanının hanımı Semra Özal’ın davetinde show yaptım. Sahneye çıkarken elimdeki sargıyı çözüyor, gösteriyi yapıp sahneden inince yeniden sarıyordum... Elim iyileşene kadar bu şekilde hiç ara vermeden gösterilerimi sürdürdüm. O yüzden avcumda o günlerin izi durur... Olsun, sanat hatırası!

Türkiye’nin en büyük tiyatro eserleri arşivine sahipsiniz. Arşivinizde kaç oyun yer almakta, en değerlisi olarak gördüğünüz hangisidir?

Doğru Türk Tiyatrosunun en önemli piyes koleksiyonu bende. Bakın oyun demiyorum. Zira oyun kelimesi zıp-zıpı, kovalamacayı, satrancı da, damayı da vasıflandırmak için kullanılıyor oysa bunlar piyes. Ben bir yazar tiyatro olarak sahnelenmesi için kaşeme aldığından bu şekilde kullanmayı doğru buluyorum. Piyeslerin ne yazık ki çok büyük kısmı basılamıyor. Çünkü satışı çok olan bir edebiyat türü değil. Yâni çevrilen ya da yazılan eserler daktilo, teksir, fotokopi olarak bir yerlerde kaybolup gidiyor. Bugün elinde çevirdiği ya da yazdığı eseri bulunmayan edebiyatçılar var. Genel de piyesler bu şekilde oraya, buraya atılarak yok olup gitmiş. İşte ben özellikle basılmamış piyeslerin kaybolmaması için öncelikle onları toplamaya gayret ettim. Yanı sıra da kuramsal tiyatro kitapları biriktirdim. Böylece muazzam bir Tiyatro Kütüphanesi oluştu fakat sadece tiyatro değil ayrıca illüzyon kitapları konusunda da iddialıyım. Her ikisinde de Türkiye’nin en büyük koleksiyonu bende. Bunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Bunlar içinde Adile Naşi’in hediye ettiği babası büyük sanatkar Komik-i Şehir Naşit Beyin el yazması piyesler ile Musahipzade Celal Beyin, Necip Fazıl’ın tek nüsha piyesleri ile bugün Şehir Tiyatrosunda, Devlet Tiyatrosunda zamanında oynandığı halde bulunmayan pek çok piyes bende mevcut. İllüzyon konusunda da Osmanlıca basılmış en eski illüzyon hünerlerini anlatan bir eser koleksiyonumun en değerli parçalarından. Elbette Aziz Nesin’den, Tahir Kutsi Makal’a sayısız imzalı kitabım var. Kütüphanem sadece bunlardan oluşmuyor elbette. Felsefe, sosyoloji, tarih, çocuk ve edebiyat konusunda da çok zenginim. Özellikle dergi koleksiyonlarım dikkat çekicidir. Beraberinde afişler, fotoğraflar, belgeler de hele imzalı fotoğraflar göz ardı edilemeyecek sayıda. Bir de yabana atılamayacak hatırı sayılır önemde Karagöz tasvirleri koleksiyonum var. Bende koleksiyon çok ayrıca çok önemli ses kayıt koleksiyonum var. Bu konuda da çok iddialıyım. Plak, kaset, bant olarak yüzlerce malzeme, binlerce eser var elimde fakat bu konuda herkes elindeki koleksiyonun genişliğini gerçek sayısının çok üstüne çıkarak, abartarak anlattığı için bunda ne derecede olduğumu ne yazık ki bilemiyorum. Fakat çok, çok büyük bir ses kayıt koleksiyonum olduğunu söyleyebilirim.

Şu sıralar neler yapmaktasınız?

Her zaman olduğundan daha fazla okuyor, seyrediyor, dinliyor ve pandemi sonrası sunmayı planladığım gösteriler üzerine bol, bol düşünüyorum.