Türkçeye hayatını adamış bir isim: Muhittin Bilgin

Bu haftaki röportajımızı Eğitimci ve dilbilimci Muhittin Bilgin ile gerçekleştirdik. Röportajımızda tüm sorularımıza içtenlikle ve samimiyetle yanıt veren Bilgin, "Şiirsiz, türküsüz, sevdasız yaşanmaz! Bunlar, güzelliktir. Yaşamınızda bunlardan biri eksikse, eksik yaşıyorsunuz demektir. Yazık!" diyor

  • Oluşturulma Tarihi : 31.10.2016 06:58
  • Güncelleme Tarihi : 31.10.2016 06:58
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Türkçeye hayatını adamış bir isim: Muhittin Bilgin haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ

Eğitimci ve dilbilimci Muhittin Bilgin, Türkçe’ye hayatını adamış bir isim. Bu bağlamda çok sayıda yapıta imzasını koyan Bilgin, her yönüyle Türkçe’yi doğruları ile insanları öğretme çabasında. Türkçe’ye katkılara yadsınamayacak olan Bilgin, Tudem Yayınevinden çıkan Anlamdan Anlatıma Anadilimiz Türkçe kitabıyla 2001 yılında öykü şiir yarışmasında "Yazın Ödülü"ne layık görüldü. Bunun dışında Mehmet Zeki Gündüz ile 5 yıllık bir çalışma sonucu "İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar" açar adlı İzmir'in şiir Antolojisi kitabına imzasını koyan Bilgin, çok sayıda esere de imza attı. Çalışmalarını aktif olarak devam ettirmekte olan Bilgin, "Şiirsiz, türküsüz, sevdasız yaşanmaz! Bunlar, güzelliktir. Yaşamınızda bunlardan biri eksikse, eksik yaşıyorsunuz demektir. Yazık!" diyor.

Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?

1948 yılında Kaş'ta doğdum. Kaş Merkez İlkokulu'nu bitirdikten sonra Antalya Aksu İlköğretmen Okulu'nda okudum. Okula yaşım büyültülerek verilmişim, o nedenle 15 buçuk yaşında öğretmen oldum. 8 yıllık ilkokul öğretmenliğimden sonra, bende bir tutku halini alan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünde okudum. Öğrenim yaşamımda kendimi çok şanslı görüyorum. Eğitim sisteminin henüz yozlaştırılamadığı bir dönemde öğrenim gördüm ve her kademede çok değerli öğretmenlerim oldu. Kitap ve deniz, yaşamım boyunca denetleyemediğim iki tutkum oldu. Bir de yaşamla ilgili bir değerlendirmem vardır: Şiirsiz, türküsüz, sevdasız yaşanmaz! Bunlar, güzelliktir. Yaşamınızda bunlardan biri eksikse eksik yaşıyorsunuz demektir. Yazık!

"DELİ OLMAMAK" İÇİN…

Yazarlık süreci sizin için nasıl şekillendi? Yazmaya nasıl karar verdiniz?

Bu konu gündeme geldiğinde Sait Faik'in o ünlü öyküsünün son tümcesini anımsarım: "Yazmasam deli olacaktım!" Karar verilerek yazar olunmuyor. Bir gereksinimin giderilmesi gibi bir iş oluyor yazma eylemi. Özellikle ilk başlarda, yaşadığım ya da gözlemlediğim olayların etkisiyle yazmaya oturduğumu anımsıyorum. "Deli olmamak" için!...

Yazmaya nasıl başladınız? İlk yazınız nerede yayımlandı?

İlk yazım, "İmeci Kardeşlerim" başlığıyla, İmece dergisinde (Temmuz 1967, Sayı: 75) yayımlandı. Özellikle eğitimciler arasında büyük saygınlığı olan bu dergide yazımın yayımlanması beni çok mutlu etmişti. Ne güzel bir rastlantıdır ki değerli yazarımız Fakir Baykurt'la aynı sayıda yer almıştık. Onurdu benim için… 8 yıllık ilkokul öğretmenliğim sürecinde öykülerim, değişik konularda yazılarım yayımlandı. Gazi Eğitim Enstitüsü'nde inceleme-araştırma çalışmalarına yöneldim. Yenigün Gazetesi’nde dört sayı süren "Cumalı'nın Şiirleri" incelemem yayımlandı. Eğitim Bilimleri Fakültesi-Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümünde yüksek lisans tezi olarak "Kemal Tahir'de Batılılaşma" çalışmasını yaptım. Birkaç şiirimin yayımlandığını da söylesem mi ki?

EN BÜYÜK KATKIYI ÖĞRETMENİ KOYDU

Yazar olma sürecinde çevrenizdekilerin etkisi ne düzeyde oldu? Herhangi bir destek gördünüz mü?

Öncelikle, Aksu İlköğretmen Okulu'nda daha 1. sınıftayken bizlere okuma sevgisini kazandıran Türkçe Öğretmenim Zeki Ceylan ile Sosyal Bilgiler Öğretmenim Mustafa Şanlı'nın katkılarını belirtmem gerekiyor. Bu çok değerli öğretmenlerimin kazandırdıkları okuma sevgisi, kuşkusuz, yazarlık sürecimin altyapısını oluşturuyor. Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümü, yazarlık donanımını kazandırdı bizlere. Bu alanda, Türkçemizin değerli uzmanı canım öğretmenim Emin Özdemir'e sonsuz borçluluğumu özellikle belirtmeliyim. Okulu bitirdikten bir süre sonra karşılaştığımızda, "Hani ne yapıyorsun?" diye sormuştu bana. Ben de "Bize kazandırdıklarınızı öğrencilerimize yansıtıyorum" diye yanıtlamıştım. Sitemli, alaylı ama güvenini de belli eden bir tonlamayla, "Bırak benim kazandırdıklarımı! Ben kitaptan söz ediyorum. Hani kitap? Senden kitap bekliyorum!" dedi. Biraz alay da koksa canım öğretmenimin sözleriyle nasıl da mutlu olmuştum. Türkçemizin çok değerli uzmanı Emin Özdemir, bana güveniyor, benden kitap bekliyordu. Bu mutluluk nasıl anlatılır? Anlamdan Anlatıma Türkçemiz adlı yapıtım bu yönlendirme sonucu gerçekleşti.

ÇOK SAYIDA ESERE İMZASINI ATTI

Bugüne kadar kaç yapıtınız yayımlandı? Kitaplarınız hakkında bizi bilgilendirir misiniz? Ne tür kitaplar yazıyorsunuz?

Tudem Yayınları'nda ilköğretime yönelik bir Türkçe kitabım yayımlandı. Aynı içerikte Bilsa Yayıncılık adına Milli Eğitim Bakanlığı için de bir kitap hazırlamıştım. Ancak o yayımlanmadı. Bu çalışmalardan sonra yayımlanmış yapıtlarım şöyledir: Anlamdan Anlatıma Anadilimiz Türkçe, 2000 yılında Ercan Kitabevi tarafından yayımlandı. Bu yapıtım, ÖYKÜŞİİR-2001 "Yazın Ödülü"ne değer görüldü. Anlamdan Anlatıma Anadilimiz Türkçe, geliştirilmiş olarak, 2002 yılında, Anlamdan Anlatıma Türkçemiz adıyla, Kültür Bakanlığı Yayınları arasında çıktı. Bu kitabımın 2. ve 3. baskısı Ankara Anı Yayıncılık tarafından yapıldı. Değerli arkadaşım Mehmet Zeki Gündüz ile gerçekleştirdiğimiz İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar-İzmir Şiirleri, 2010 yılında Şenocak Yayınları arasında çıktı. Kardeşim Ahmet Can Bilgin ile gerçekleştirdiğimiz Tanıklarıyla Deyimler Sözlüğü, 2014 yılında Yayın B olarak çıktı. Bu yapıtımız, 2012-DİL DERNEĞİ "Beşir Göğüş Türk Dilini ve Eğitimini Geliştirme Ödülü"nü almıştı. Anlamdan Anlatıma Türkçemiz'de Türkçemizi tüm yönleriyle incelemeyi amaçladım. Bu yapıt, dilbilimdeki "Bağlam içinde değerlendirme" yaklaşımı gözetilerek gerçekleştirilmiştir. "Bağlam içinde değerlendirme" , sesten paragrafa değin tüm dil birimlerini ve dille ilgili yargıları örnekleyerek verme anlamına geliyor. Anlamdan Anlatıma Türkçemiz, bu yönüyle, özellikle üniversitelerimizde büyük ilgi gördü, kısa sürede üçüncü baskıya ulaştı. Tanıklarıyla Deyimler Sözlüğü de "Bağlam içinde değerlendirme" yaklaşımıyla oluşturulmuş bir yapıttır. Türkçemizin varsıllığını ve anlatım gücünü gösteren bu çalışmamızda 21 bin deyim, yazarlarımızın, ozanlarımızın kullanım örnekleriyle verilmiştir. İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar, 15. yüzyıldan bu yana İzmir ile ilgili şiirlerin derlendiği bir antolojidir. Bu antolojide 600'e yakın ozanımızın şiiri vardır.

Kitaplarınızı ortalama ne kadar sürede tamamlıyorsunuz?

İnceleme-araştırma ağırlıklı çalışmalarda süreyi, yılların birikimini saymazsak, doğal olarak içerik belirliyor. Anlamdan Anlatıma Türkçemize eylemli olarak tam 8 yılımı verdim. Kardeşim Ahmet Can Bilgin'le oluşturduğumuz Tanıklarıyla Deyimler Sözlüğü, geceli gündüzlü diyebileceğim 12 yıllık çalışmanın sonunda ele geldi. Demek oluyor ki; Tudem Yayınları ve Bilsa Yayıncılık'taki okullara yönelik Türkçe kitaplarımı saymazsak, Türkçemiz için, kitap bağlamında, tam 20 yıl… İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar adlı sevdamıza kavuşabilmek için de arkadaşım Mehmet Zeki Gündüz ile 5 yıl süren bir araştırma yaptık.

"İZMİR BİR SEVDA KENTİ"

"İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar" adlı şiir antolojisi nasıl oluştu, neyi amaçladınız, antoloji sizce amacına ulaştı mı?

İzmir, bir sevda kenti… İzmir'de yaşayıp da İzmir'e sevdalanmayacak birini düşünemiyorum. İzmir, bir kültür kenti… Bu kent, Homerosları yaratmış. Kendilerini yaratan bu kenti Homerosların nasıl değerlendirdikleri hakkında bir araştırma yapma düşüncesi doğmuştu kafamda. Bu araştırma, öteki ozanlarımızı da kapsayabilirdi. Ozanlarımızın İzmir sevdası… Bu düşüncemi, kendisiyle paylaştığım değerli arkadaşım Mehmet Zeki Gündüz de destekledi. Anımsıyorum; hemen, o paylaşım akşamı, benim kütüphanemdeki yüzlerce şiir kitabına birlikte dalış yapıp "İzmir’in dağlarında açan çiçekleri" derlemeye başladık. Uzun bir araştırmanın sonucunda oluşan İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar’ın basımını değerli yayıncımız, kültür adamı Sayın Bülent Şenocak üstlendi. "Yüzyıllardır çağıl çağıl akan Homeros pınarından içmeye ne dersiniz?" diyerek okuyucularımıza sunduğumuz antolojimiz, bizi duygulandıracak ölçüde bir ilgi gördü.  Değerli yazarlarımız Banu Şen, Mustafa Şerif Onaran, Savaş Ünlü, Ünal Ersözlü, Yaşar Aksoy ve Yılmaz Karakoyunlu, İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar hakkında yazdıklarıyla, bizleri onurlandırdılar. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu’nun İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar'a sahip çıkması da büyük mutluluğumuz oldu. İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar basıldıktan sonra da araştırmalarımızı sürdürdük. Şimdilerde ikinci baskı gündemde… Şu anda bin 500 ozanımıza ulaşmış bulunuyoruz. Arkadaşlarımızın farklı dillerde yaptıkları araştırmalara dayanarak gönül rahatlığıyla şöyle bir yargıda bulunabiliyoruz: Dünyanın hiçbir kenti için böyle bir antoloji yapılmadı.

Yazarlık yanı sıra bir de öğretmenlik yönünüz var? Öğretmenliği seçmenizdeki etken neydi?

İlkokul 4. ve 5. sınıf öğretmenim Makbule Sabah'ı çok seviyordum. Canım öğretmenim bizleri öğretmen okuluna girme konusunda güdülüyor, bu okulun sınavları için de bize yoğun emek veriyordu. Öğretmen okullarına yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamalı sınavla giriliyordu. Bu sınavları kazanıp öğretmen okuluna girebilmek, büyük bir onurdu. Öğretmenimi seviyordum ya ben de öğretmen olmalıydım. İşte o büyük onurla öğretmenime duyduğum sevgi birleşince sınıfımızdan yalnız ben öğretmen okullu oldum. Sevginin gücünü o yaşta yaşayarak öğrenmiştim. Öğretmen Okulu 1. sınıfta ders kitabımızda geçen bir tümce vardı: "Yanık yüzlü Ayşeler, dağdaki çobanlar sizi bekliyor." Yanık yüzlü Ayşelere, dağdaki çobanlara ulaşabilmek için 6 yılın bitmesini iple çekmiştim. 1963'ten günümüze 53 yıldır bu kutsal uğraşın içinde bulunmaktayım.

Ülkemizin mevcut eğitim sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz, sizin kafanızda nasıl bir eğitim sistemi var?

Ülkemizin mevcut eğitim sistemini bir karşılaştırmayla belirleyebilmek için, izninizle, kendimden örnek vereceğim: Yaşar Kemal'in İnce Memed'ini Öğretmen Okulu 1. sınıfta okudum ben. 10-11 yaşındaydım. O kitap, hala kütüphanemin en değerli yapıtı… Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını ise Öğretmen Okulu 3. sınıfta, 12 yaşındayken okumuştum. Bakanlık klasiklerindendi okuduğum kitap. Okul kütüphanesinden okumuştum. Hiç unutmam, Raskolnikov bendim, tefeci kadını 72. sayfada öldürmüştüm. Bu okuma olgusu, benim özelliğim değildi, benden daha çok okuyan arkadaşlarım vardı. Bu olgu, bize uygulanan eğitim sisteminin bir özelliğiydi. Günümüzle karşılaştırabilirsiniz!

"AÇIK ARA ÖNDE"

İzmirliler sizce yeteri kadar kitap okuyor mu? Konu hakkındaki düşünceleriniz ve gözlemleriniz nedir?

Öteki kentlerimizle karşılaştırdığımızda İzmir, açık farkla önde… Ben okuma hastasıyım ama İzmir'de bazı arkadaşlarımın yanında sönük kaldığımı mutlulukla söyleyebilirim. Ancak tümümüzün yaşadığı, gözlediği bir gerçeği de vurgulamakta yarar var: Son yıllarda, teknoloji, okumayı ciddi anlamda tehdit ediyor. Örneğin otobüslerde gazete, kitap okuyana pek rastlanmıyor. Bu olumsuzluğa karşı önce kendimizden başlayarak önlem almamız gerektiğini düşünüyorum.

Geçtiğimiz günlerde Türk Dili gününü kutladık, sizce Türkçemize ne kadar değer veriliyor ve ne kadar doğru Türkçe kullanıyoruz?

Türkçemize ne kadar değer veriliyor? Birkaç gün önce Türkçe yazılı tişört giyen bir genci görünce çok şaşırdığımı söylesem bu sorunuza yeterli yanıt olur mu ki? Ne kadar doğru Türkçe kullanıyoruz? Bu sorunuzu da bir tasarımla yanıtlayayım: Bir anlatım bozuklukları kitabı yazacağım, örneklerimin tümü Orhan Pamuk'tan olacak!

İlginizi Çekebilir...

Ege Üniversitesi'nde müzik ziyafeti
  • Kültür-Sanat
  • 20.06.2025 14:56
Ege Üniversitesi'nde müzik ziyafeti
EÜ'de İngilizce konser
  • Kültür-Sanat
  • 20.06.2025 12:27
EÜ'de İngilizce konser