Yazarlar çok şey öğretiyor

Bugüne kadar kitaplarını okuduğu yazarlardan birçok farklı bakış açısını öğrendiğini ve bu kitapların kendisine sağlam bir kişilik kazandırdığını belirten Yazar İnci Gürbüzatik, Cortazar’ın ironisi ve ince zekasına dikkat çekti


  • Oluşturulma Tarihi : 01.07.2017 07:17
  • Güncelleme Tarihi : 01.07.2017 07:17
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Yazarlar çok şey öğretiyor haberinin görseli

NİLGÜN TAZE - ÖZEL HABER

Kitap ve yazar seçme bilgisinden yoksun, okuma alışkanlığı olmayan ve kendisine empoze edileni okuyan bir okur kesiminin bulunduğunu söyleyen Yazar İnci Gürbüzatik, büyük bir kesimin okuma alışkanlığı bulunmadığını söyleyerek, Türkiye’de okuma teşvik ediliyor gibi görünse de ne eğitimde ne de aile ortamında istekli bir uygulamanın olmadığını söyledi.Misket, İki Çırpı Kiraz Kız, Aşk Kaldığı Yerden isimli kitapların yazarı olan İnci Gürbüzatik, Cortazar’ın ironisini, metaforlarını o ince zekasını, baş kaldırışını ve siyasi mücadelesini görüp onlardan bir şey öğrenmemenin mümkün olmadığını söyleyerek, “Aynı şekilde antik tragedya yazarlarından dramatik kurguyu, dramayı öğrenmemek de mümkün değildir. Ya Marques? Hayallerimi coşturdu o. Barikatlarımı onunla yıktım. Prost acıttı beni. Cervantes, Tolstoy, Cehov, Brecht, Sheakespeare, Marlov ve Racine, daha hangisini saymalı bilmem ki” dedi.

YAZARLARDAN ÖĞRENMEK

Gürbüzatik, hayran olduğu ve ders aldığı birçok yazar olduğunu ve bu yazarlardan çok şey öğrendiğini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Almaya çalıştım ama aldım mı almadım mı tam olarak bilemem, onlar ancak beni yazar olarak şekillendirmiş olabilir. Dostoyevski söz gelişi, bana sabırlı olmayı öğretti.  ‘Mektuplar’ını okuyup da onun yaşamından ders almamak olur mu? Bir romanının beş bin sayfa tutan satırlarını defalarca, bıkmadan usanmadan yeniden yazmak, hem de o günün yazım koşullarında, sobasından akan katranımsı isle,  el yazısıyla yazmak, sonrasında yayınevleriyle yaşadıkları, bana göre bir yazar mucizesi. Acele etmemeyi yani sabrı, yeniden yazmayı, acımasızca yırtıp atmayı ondan öğrendim. Edgar Allan Poe, çocukluk travmalarının insanı nasıl biçimlendirdiğini, gelecekteki yaşamına, sanatına yazdıklarına nasıl yansıdığını kavrattı bana. Benim de travmalarım vardı ve bu yazarlar bana onları kabullenmemi sağladı.”

“KİŞİLİĞİMİ OLUŞTURDULAR”

Kitapların kendisini yazar olarak değil, daha çok kişiliğinin oluşumunda etkilediği bilgisini veren Gürbüzatik, “O’Hanry’nin kendi yazdığı halde sanki kendi yazmıyor gibi yabancılaşarak metnine müdahale ettiğini görmemek çok zor değildi. Charles Dickens’e daha çocukken hayrandım. Mark Twin’in kız çocuklar için yazmadığının daha farkında değildim elbette ama bilinçsizce severdim onu işte.  Daniel Defoe’nun Robinson Cruse’ sunu okuduktan sonra elimde olanlarla neler yapabileceğimi, yaşamımı nasıl yaşanır kılabileceğimi, nasıl buluş yapıp, yaratıcı olunabileceğini öğrendim. Dünya görüşümde, estetik bakış açımda her yazar bir ışıktı benim için. Beni aydınlatan o yazarlara minnet duyuyorum. Çünkü onlar sayesinde ben de içimdeki ışığı gördüm” ifadelerini kullandı.

BİLMEYEN YAZARLAR

Gürbüzatik, okumayan yazarların bilgisizlikleriyle gurur duyma halinin edebiyat söz konusu olduğunda içler acısı bir durum olduğunu vurgulayarak, “Bu kesim ile ilgili hiç bir şey düşünmüyorum çünkü düşünmeye değer bulmuyorum. Parlatıldıkları ışıklar altında, burunları Kaf Dağı’ndayken, herkese tepeden bakar, ezberlenmiş, basmakalıp, süslü püslü cümleler, sözler ederlerken gördüğümde beni eğlendiriyorlar. Onları sadece komik ve acınası buluyorum. Hiç bir şeyin farkında olmama halleri, olup bitene, hele de kendilerine inanma durumları edebiyatımızın geleceği açısından düşündürüyor beni. Öz güvenlerinin kofluğunun farkında olmamaları geleceğe yönelik kaygımı arttırıyor. Kaç tane saygın yazarımız var sorusunu sorayım size? Cevabınızı duyar gibiyim” şeklinde konuştu.

DÜNYANIN EN KÖTÜ SİSTEMİ

Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de okuma yazmaya yeterli önem ve teşvikin verilmediğini ifade eden Gürbüzatik, “Bu konuda öncelikle ulaşılabilir kütüphane sayımıza bakmamız yeterli. Çocukların, ailelerin gittiği, öğrencilerin araştırma yaptığı semt, okul kütüphanelerin sayısına, okullarımızdaki eğitime bakın. Evlerdeki kitaplıklara, kitapevlerinde satılan kitapların kalitesine bakın.  Dünyanın en geri eğitim sistemini uyguluyor üstelik her yıl o sistemi daha da kötüleştiriyoruz. Müfredat düşünmeye değil ezberci dini eğitime eğilimli. Öğretmen açığı bir yana ironik biçimde sayılarının yüz binleri aştığı söylenen genç öğretmen adayı atanmayı bekliyor. Yüzlercesi meslekten uzaklaştırılıyor.  Öğretmenlerin de yeterli eğitim donanımlı ve moralde olduğu söylenemez” açıklamasını yaptı.

TABLET EĞİTİMİ

Türkiye’de eğitim eşitliği ve birliğinin bulunmadığını ifade eden Gürbüzatik şunları söyledi: “Çoktan İmam-hatipleşmiş, hala dönüştürülmeye çalışılan okullarımız sıralarını bekliyor. Ama diyeceksiniz ki çocukların google amcaları, tabletli eğitim var. Ya içerik, sistem, uygulama, ezberci eğitim? Okuduğu kitapta yazılanları anlamayan, düşünmeyen okurlardan söz ediyoruz artık. Felsefe dersleri okullardan uzak ‘Felsefe, şeytanla sohbettir’ diyen insanların sözüne inanan bir kesim nesil var artık karşımızda. Onların ne okuduğunu merak etmiyor musunuz? Sorgulamayan, aklını kullanıp da okuduğunu anlamayan, düşünmeyenlerin aydınlanacağı düşünülebilir mi? Kitap ve yazar seçme bilgisinden yoksun, okuma alışkanlığı olmayan, kendisine empoze edileni okuyan bir okur kesimi var karşımızda.  Eee o zaman iş daha da karışıyor. Çocuklarda okuma alışkanlığı yok derken anneleri, babaları okuyor mu diye bir başka soru sorarız o zaman.  Birkaç büyük şehir, iyi eğitim veren birkaç okulla, kitap okuma katsayısını sınırlandırmak doğru olmaz. Okuma teşvik ediliyor gibi görünse de ne eğitimde ne de aile ortamında yaygın,  istekli bir uygulama yok.”