- Kültür-Sanat
- 06.05.2025 11:56
Yazar Meryem Gülbudak ile son kitabı ‘Kırkyama’ üzerine konuştuk. Gülbudak, kitabın yazım sürecinden basıma kadar olan hikayesini anlattı
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Emekli öğretmen ve yazar Meryem Gülbudak ile yazın dünyasına kazandırdığı çalışmaları hakkında hoş bir sohbet gerçekleştirdik. İzmir’de yaşamını devam ettiren Yazar ‘Sakla Beni Karadeniz’ ve ‘Kırkyama’ adlı öykü kitaplarına imza attı. Gülbudak’ın yazıya olan ilgisi okul sıralarına kadar uzanıyor. Şu anda bazı gazete ve dergilerde aktif olarak yazı yazmayı sürdüren Gülbudak, ‘Kırkyama’dan sonra yeni bir kitap ile karşımıza çıkmak üzere.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Yetmişli yıllarda başladığım öğretmenliğimi Samsun, Rize ve İzmir’de çocuklar ve gençler arasında Türkçe ve edebiyat derslerinde severek sürdürdüm. Emekli olduktan sonra İzmir’de yaşamaya başladım. Eğitim-Sen ve Emekli-Sen’ de emek mücadelesine katıldım. Yaşadığım yerlerin insanından, hayvanından ve doğasından ne fışkırdıysa resimledim ve yazdım. Kadınlık halleri ve onların özgürlük mücadeleleri hem hayatımın hem de kitaplarımın kaynağı oldu. Sakla Beni Karadeniz ve Kırkyama adlı iki öykü kitabım yayınlandı.
Yazıyla alakanız nasıl gelişti?
Türkçe bölümünde okurken yazma derslerimiz vardı. Ödevlerimde başarılı olunca yazmaya ilgim arttı. Pir Sultan Abdal konulu tezimi hazırlarken çok keyif almıştım. Kardeşlerimle yarışırcasına okurduk Aziz Nesin’i, Yaşar Kemal’i… Şimdi modası geçen mektuplar yazardık çokça. Mektuplar, yazmayı da insan ilişkilerini de geliştiren güzel bir iletişim aracıydı. Ben hala sürdürüyorum birkaç kişiyle. Mektup yazmanın yanı sıra yerel dergilerde de yazmaya başlamıştım. Bu uğraşın coşkusu, mutluluğu bu güne dek sürdü.
Edebiyat anlamında ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?
Edebiyat dergilerini, gazetelerin kitap eklerini okuyorum. Bazı dergilerde düşünce yazılarım ve öykülerim yayınlanıyor. Kadın Yazarlar Derneği’nde ve Bornova Emekli-Sen’deki öykü atölyelerinde çalışmalara katılıp seçici kurullarında bulundum. Ortak kitaplar ve fanzinler çıkardık. Karadeniz Sakla Beni ve Kırkyama öykü kitaplarımı hazırlamam yıllarımı aldı. Kitaplarımın imza günlerine, kitap fuarlarında söyleşilere katılıyorum. Şu sıralar bir novella dosyamı tamamlamak üzereyim. Edebiyat Nöbeti ve Şahsiyet dergilerine öykü ve düşünce yazıları ile kadın gruplarına metinler yazıyorum.
‘Kırkyama’ adlı kitabınızı kısa bir süre önce yayınladınız. Bu kitabın yazımdan başlayarak yayıma kadar olan hikayesini kısaca bizimle paylaşır mısınız?
Ülkemizde her gün en az üç kadın, eril şiddetle evde, sokak ortasında, iş yerinde eski kocası, sevgilisi, akrabası ya da hiç tanımadığı biri tarafından vahşice katlediliyor. Kadınlara kız çocuklarına savaş açılmış gibi tacizler, tecavüzler, öldürmeler yaşanıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınlara yaşattığı bu şiddet, bu cinsiyet belası beni derinden yaralıyor. İki cins arasındaki her türlü eşitsizliği her kadın gibi çocukluğumdan beri yaşıyor, görüyorum. Susturulan tüm kadınlara ses olmak için yazdım. Yaşanan acılar, isyanım, kadın öykülerine dönüştü. Bir örnek: İzmir’de geçtiğimiz yıllarda töre cinayetiyle sokakta öldürtülen yirmi sekiz yaşındaki Safiye’nin cenazesine ailesi sahip çıkmamıştı. Bu durumu öğrenen kadın örgütlerindeki yüze yakın kadınla cenazeyi aldık. Tabutu omuzlayıp öfkeli ama şefkatli kadın elleriyle onu rahat edeceği son mekanında toprağa verdik. Şiddetten kaçıp insanca, özgürce yaşamak isteyen Safiye’nin ölümle cezalandırılması benim vicdanımda kabul edilmeyen bir isyana sonra da kalemimde “Yalnız Değilmişim” öyküsüne dönüştü. Bundan başka doğaya, hayvanlara yapılan kıyımlar, yıkımlar ve sömürü, toprağımızın, suyumuzun havamızın bu kadar kirletilmesi ve kar hırsıyla madencilere, taş ocaklarına heba edilmesinde özellikle kadınların verdiği mücadele de öykülerime konu oldu. Sakla Beni Karadeniz öykü kitabımın gördüğü ilgi kitap fuarlarında, imza günlerinde okurla buluşmak, kitap çıkarmanın yazar olmanın keyfini yaşatmıştı. LA Yayıncılık basmak istediğini iletince biriken öyküler kitap olarak Kırkyama’da hayat buldu.
Kitabı elimize aldığımızda nasıl bir içerik karşımıza çıkıyor?
Toprağını korumak için elinde sımsıkı tuttuğu taşla gelenlere direniyordu yaşlı kadın. Yırca’da altın bin zeytin ağacı kıyıma uğrarken kadınların isyanı büyüyordu. Birlikte pişirilen aşure sofrada barış yemeği oluyordu. Babasından öğrendiği kemençe ustalığını doksanlı yaşlarda son üç kemençeyle bırakmanın hüznüne kemençeyi alan gencin, becerisi ve dostluğu karışıyordu. Kocasından gördüğü şiddeti, “Alo 155” ile durduran bundan sonra böyle, diyen kadının gücünü… Boyacı sandığıyla yaşama tutunanları, kapitalist sistemde sürekli tüketirken insanlığından uzaklaşanları, insana doğaya ve hayvanlara dair anlatmaya değer gördüğüm bunları başkalarıyla paylaşmak istediğim birçok olay ve karakter Kırkyama kitabımın içindeki öykülerde yer aldı.
Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?
Yeni kitap dosyamı tamamlamak üzereyim. Uzun öykü, kısa roman olan novella türünde olacak. Karadeniz bölgesinde geçiyor. Medyada ve erkek yazarların yapıtlarında eril anlayışlarla işlenen kadını aciz, ezik, zayıf, ikinci cins insan gösteren karakterler yok. Geri ve eril anlayışlara boyun eğmeyen asi, cabbar, dirençli, yürekli, üreten, özgür kadınların öykülerini yazdım. Onların içlerindeki kadın gücüyle, aileyle, toplumla, toprakla, çevre ile ilgili mücadelelerini böyle olunca nasıl mutlu olduklarını işledim.
Türk Edebiyatının günümüzdeki en büyük sorununu ne olarak görüyorsunuz?
Bence günümüzde edebiyatımızın en önemli sorunu; okurun az olması. Çünkü okullarda okumayı sevdirmeyen hatta soğutan bir eğitim sistemi ve müfredat programı uygulanıyor. Bunun sonucunda çok az okuyan bir toplum olduk. Kitabın sayısız yararı olduğunu düşünüp sürekli kitap alan o kadar az insan var ki… Bir araştırmaya göre dünyada en çok kitap okuyan ülke,%21 ile Fransa ve İngiltere, ardından %14 ile Japonya. Türkiye ise % 0.1 ile 86.sıradaymış. Durum böyle olunca edebiyat eserleri de az basılıyor az satılıyor. Kitabı bastırmak, dağıtmak da pahalı ve zor bir iş yazan için. Günümüzde okutulan programlardaki şair ve yazarlar bir hayli eski dönemlerde yaşamışlar. Fuzuli, Baki, Nef’i şiirleri edebiyat tarihi, gençlerin ilgisini çekmiyor, okuma zevki vermiyor. Öğrencileri yazmaya, okumaya yönelten, isteklendiren çağın ustalarının yer aldığı Türkçe ve edebiyat ders programları yapılmalı. Çünkü öğrenci çağını, bu çağın eserlerini ve sanatçılarını da tanımalı. Onları okurken keyif almalı.