- Siyaset
- 21.04.2025 10:58
İktidarın iki muhalefet partisi olan DEM Parti ve CHP’ye karşı farklı tutumlarını değerlendiren siyaset bilimci Emrah Gülsunar, “DEM Parti artık düşman olmaktan çıkarıldı, tek bir düşman kaldı rejimin gözünde o da CHP” dedi
HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN/ ÖZEL HABER / MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında gerçekleştirdiği konuşmasında terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın, “terörün bitmesi” için Meclis’e gelerek çağrıda bulunması gerektiğini söylemesi sonrasında Cumhur İttifakı ve DEM Parti arasında yakınlaşma başladı. Cumhur İttifakı ve DEM Parti arasında gerçekleştirilen görüşmeler, İmralı ziyaretlerini de beraberinde getirdi. Söz konusu durum kamuoyunun tepkisini çekmiş olmasına karşın iktidar, “terörsüz Türkiye” söylemiyle DEM Parti’ye karşı sempatisini sürdürdü. Daha sonrasında binlerce askerin şehit olmasına neden olan örgütün elebaşı Öcalan’ın PKK’ya hitaben yazdığı mektup okundu. Öcalan, PKK’ya silah bırakması yönünde çağrıda bulundu. Bununla birlikte iktidar ve DEM Parti yakınlaşması da günden güne devam etti. Geçmişte CHP’yi DEM Parti ile yakınlığından dolayı terör destekçisi olmakla suçlayan Cumhur İttifakı’nın, DEM Parti’ye karşı bu yaklaşımı, yeni bir çözüm sürecinin başlatıldığı yönünde yorumlandı. İktidar, kendisine yönelik en sert muhalefeti yapan partilerden olan DEM Parti’yle yakınlaşırken CHP’ye yönelik hamlelerini geri tutmadı. Ancak DEM Parti’nin aksine CHP’ye karşı çok daha farklı bir tutum sergilendi. Öncelikle İstanbul’da belirli ilçe belediyelerine kayyum atandı. Daha sonra CHP’nin cumhurbaşkanı adayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diploması, henüz aday adaylığı sürecindeyken iptal edildi. Bunun ardından ise İmamoğlu “terör” ve “yolsuzluk” suçlamalarıyla gözaltına alındı. İmamoğlu, yolsuzluk suçundan tutuklandı. Daha öncesinde ise yine iktidara en sert muhalefeti yapan isimlerden Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tutuklandı. Siyaset bilimci Emrah Gülsunar, AK Parti’nin CHP ve DEM Parti’ye karşı farklı tutumunu değerlendirdi.
Gülsunar, konuya ilişkin değerlendirmesinde şunları kaydetti:
“Türkiye’deki gibi popülist rejimlerde rejimin her zaman bir düşmana ihtiyacı olur. Yönetimin kendi seçmenine düşman gibi gösterebileceği bir karşıtı olması gerekir. Bundan 1 sene önce AK Parti için CHP düşman gibi görünüyordu ama DEM Parti de düşman gibi görünüyordu. Özellikle CHP, aslında DEM Parti’yle ilişkisi üzerinden kriminalize ediliyordu. Yani CHP, DEM Parti’yle bir ittifak yaptığı zaman ‘Siz teröristsiniz’ denmeye başlanıyordu. Ama şu son ortaya çıkan süreçte bir çözüm süreci başladı. Çözüm sürecinin başlamasında aslında dışsal dinamiklerin de etkisi var. Çözüm süreci, bölgesel gelişmelere bağlı olarak, başlamaya mecbur kaldı da diyebiliriz. Çünkü böyle bir ortamda bir yandan çözüm süreci yürütüp bir yandan da rejimin DEM Parti’yi hâlâ kriminalize etmeye çalışması söz konusu olamaz. Tam aksine şu an Öcalan’la bir süreç yürütülüyor, hatta Devlet Bahçeli Öcalan’a ‘kurucu önder’ gibi ifadeler kullanıyor. Yani DEM Parti artık düşman olmaktan çıkarıldı, tek bir düşman kaldı rejimin gözünde, o da CHP. CHP’ye sürekli yükleniliyor. Geçmişte sokak protestoları yapıldığında PKK’lı denirdi. Böyle ithamlarda bulunulurdu. Şimdi hiç denmiyor, farklı örgütlerin isimleri söyleniyor ya da hiçbir şey söylenmiyor. DEM Parti artık rejimin düşmanı olmaktan çıktı. Hatta belki ileride dostu olma yolunda gidiyor denebilir.”
AK Parti ve DEM Parti arasında ilerleyen süreçte ittifak kurulup kurulmayacağı konusunda da değerlendirmelerini paylaşan Gülsunar, “Doğrudan bir ittifak olacağını zannetmiyorum. DEM Parti’nin Cumhur İttifakı’na katılacağını düşünmüyorum çünkü bu durum seçmen nezdinde karşılık bulmaz” dedi.
Gülsunar, şöyle devam etti:
“Sonuçta partiler birleşik adımları atarken tabanlarını ikna etmek zorundalar. Ama şu olabilir, DEM Parti muhalefet bloğundan çıkabilir. Üçüncü yol gibi, ‘Ne oraya aitim ne buraya aitim’ gibi bir yoldan gidebilir ki öyle yapacakmış gibi gözüküyor zaten. Bu aslında başlı başına muhalefeti zayıflatır. Çünkü bu durumda muhalefet DEM Parti’siz kalacak. Bunu zaten bu süreçte de görüyoruz. Şimdi CHP’ye yapılan bu baskılar, İmamoğlu’nun tutuklanması gibi tüm bu süreçte DEM Parti tabii destek veriyor ama bu çözüm süreci olmasaydı çok daha yüksek bir tepki verecekti. Destek vermiyor diyemeyiz ama tonu kısılmış bir destek veriyor. Çünkü DEM Parti kendisini sol ve demokrat bir parti olarak tanımlamaya geldi.''
DEM Parti’nin, geçmişte de ilişkilerini iyi tuttuğu ve iş birliği içinde olduğu CHP’ye karşı iktidar eliyle yapılanlara yönelik tepkisini değerlendiren Gülsunar, “Şu anda onlar için muhtemelen en önemli şey çözüm süreci. Ona zarar gelmeyecek şekilde bir tepki var evet ama iktidara gösterilen tepkinin belli bir eşiği geçmesine asla müsaade etmiyorlar. Çünkü o eşik geçilirse bu defa o çözüm sürecinin tehlikeye girmesini istemiyorlar” diye konuştu.
Gülsunar, açıklamasına şu ifadelerle devam etti:
“Şimdi durumu ikili götürüyorlar ama bir noktada artık ikili götüremeyebilirler de. Artık karşı taraf yani Erdoğan ve iktidar, onları pozisyon almaya da zorlayabilir. Orada nasıl bir pozisyon alacaklarını şu anda bilmiyoruz ama daha çok ağırlık verdikleri çözüm süreciymiş gibi duruyor. Ben bu durumun Erdoğan’ı da rahatsız eden bir şey olduğunu zannetmiyorum. Yani DEM Parti düşük dozajda CHP’ye destek olduğu sürece Erdoğan açısından tolere edilebilir bir şey ama ilerleyen dönemde olayların seyri artık DEM Parti’yi bir seçim yapmak zorunda bırakabilir. Onların o dönemki seçimi de kendi duruşlarını belirleyecek. Çünkü DEM Parti açısından şöyle bir çelişki söz konusu. Şimdi kendilerini sol bir parti olarak, demokrat bir parti olarak tanımlıyorlar ama bir yandan da otoriter bir rejim inşa ediliyor. Bir yandan kendinizi sol demokrat bir parti olarak tanımlayıp ondan sonra Kürtlere dair bir takım kimlik hakları elde edebilmek için otoriter rejimin inşasına destek vermeye kalkarsanız, o zaman bu sizin parti kimliğinizle bir çelişki doğurur. O zaman sizin için en önemli mesele Kürt meselesiymiş. Yani Kürt meselesiyle ilgili birtakım kazanımlar elde ettiğiniz sürece sol ve demokratik değerlere sırt çevirmekte demek ki bir beis görülmüyor gibi bir durum çıkıyor ortaya. O noktaya gelinmedi. DEM Parti böyle bir tercih yapmadı. Onlar da belli ki böyle bir tercih yapmaktan kaçınıyorlar, yani ikili gidiyorlar. Dediğim gibi bir noktada tercih yapmak zorunda kalabilirler. O noktada neyi tercih edeceklerini de göreceğiz.”
Gülsunar, DEM Parti’nin yapacağı tercihin Kürt seçmeni de etkileyeceğini ve kitlenin de bir tercih yapacağını belirtti. Kürt seçmenin her zaman DEM Parti’nin tercihi doğrultusunda ilerlemeyebildiğini ve son yerel seçimlerde de bunun örneğinin görüldüğünü hatırlatan Gülsunar, şunları kaydetti:
“Tabii DEM Parti’nin tercihi kadar Kürt seçmenin neyi tercih edeceği de önemli. DEM Parti bazen bir şeyi tercih edebilir ama seçmen onu tercih etmeyebilir. Biz bunu belediye seçimlerinde de gördük. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde DEM Parti de aday çıkardı ama Kürt seçmenin büyük bir çoğunluğu İmamoğlu’na oy verdi. İlerleyen durumlarda göreceğiz nasıl gelişeceğini. Bu noktada DEM Parti’nin ilerleyen zamanlarda yapacağı tercih, seçmenin CHP’ye kaymasına da neden olabilir. Çünkü orada Kürt seçmen de bir tercih yapacak. Şimdi bir yandan Kürtlerin kimlik hakları var. Bu haklar çok uzun süredir, bir Kürt meselesi var Türkiye’de. Bu haklar için birçok şey de yapıldı. Bir yandan onlar isteniyor ama bir yandan da sonuçta otoriter rejimin inşa edildiği bir düzende Kürtlerin kendisi de yaşayacak. Hukuk devletinin olmadığı, demokrasinin olmadığı, ekonomisinin berbat olduğu bir ülkede kendileri de yaşayacaklar. Dolayısıyla burada terazinin kefesi gibi bir durum da var. Bir yandan Kürtlerin kimlik hakları ama bir yandan da ülkenin berbat gidişatı. Bu tabii her Kürt seçmen için, Kürt seçmen de kendi içinde homojen değil. Örneğin metropolde yaşayan Kürt seçmenle doğu – Güneydoğu illerinde yaşayan Kürt seçmenler de ayrılabiliyor yönelim olarak. Orada göreceğiz. Ama gerçekten böyle bir ayrışma olursa, ülke çok katı bir otoriter rejime gidiyorsa orada bir artık seçim yapması gerekiyorsa özellikle metropollerde ve batıda yaşayan Kürt seçmen CHP’ye yönelebilir. Böyle bir ihtimal de söz konusu. Çünkü CHP de Kürt meselesini dışlamıyor. Kendisi de bu konuda bir çözüm vaat ediyor. Çözebilir ya da çözemez, o ayrı bir konu ama sonuçta dışlamıyor. Kendisi de zaten çözüm odaklı olduğunu söylüyor ki stratejik açıdan doğru da bir yol izliyor. O noktada bazı Kürt seçmen ülke otoriter bir rejime gideceğine CHP de zaten demokrat oraya yöneleyim diyebilir.”