- Siyaset
- 06.09.2025 14:22
MEB’in 10 Kasım’ı tatil kapsamına alması sendikalar, dernekler ve muhalefetin tepkisine neden oldu. Söz konusu uygulama Cumhuriyet değerlerini gölgeleme girişimi ve Atatürk’ü unutturma çabası olarak yorumlandı.
Yeni eğitim öğretim yılının başlamasına sayılı günler kala uygulanan eğitim politikaları çeşitli nedenlerle eleştirilmeye devam ediyor. 8 Eylül’de başlayacak 2025 – 2026 eğitim öğretim dönemine ilişkin de çeşitli tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. Son olarak Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından 18 Temmuz 2025 tarihinde yayımlanan basın açıklamasında yeni eğitim döneminin 1’inci ara tatilinin 10 – 14 Kasım 2025 tarihleri arasında planlandığı kaydedildi. Tatilin, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi istirahate ayrılışının yıl dönümü olan 10 Kasım’a denk getirilmesi muhalefet partileri ve vatandaşların tepkisine neden oldu. Bakanlığın bu hamlesi, iktidarın Atatürk’ü unutturmaya yönelik politikasının getirisi olarak yorumlandı. CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, VELİ – DER İzmir Şube Başkanı Necati Kalafat ve Eğitim – Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Hamdi Çalık, bakanlık tarafından açıklanan tatil tarihinin 10 Kasım’a denk getirilmesini İLKSES Gazetesi’ne değerlendirdi. CHP’li Kılıç, iktidarın Cumhuriyet değerlerini hedef aldığını ifade ederken, Kalafat ise Atatürk’ün emaneti olan laik ve bilimsel eğitim sisteminin saldırı altında olduğunu ifade etti. Çalık da MEB’in mevcut sorunları çözmekten ziyade yeni sorunlar ürettiğine dikkat çekti.
CHP’li Kılıç, söz konusu kararın sıradan bir takvim tesadüfü olamayacağını belirttiği açıklamasında, iktidarın Atatürk’e ve Cumhuriyet değerlerine karşı yaklaşımının altını çizdi. Kılıç, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “23 yıldır bu iktidarın Atatürk’e, Cumhuriyetimize ve onun değerlerine karşı nasıl bir yaklaşım içinde olduğunu hep birlikte görüyoruz. Bugün eğitim politikaları üzerinden yürütülen her düzenleme, aslında Cumhuriyet’in kurucu değerlerini itibarsızlaştırma operasyonunun bir parçasıdır. 10 Kasım, Türk milletinin ortak hafızasında yalnızca bir yas günü değildir; Atatürk’e bağlılığın, Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkışın, ulusal birlik ve beraberliğimizin en güçlü sembollerinden biridir. Siz hangi takvim oyununu yaparsanız yapın, hangi ara tatili 10 Kasım’a denk getirirseniz getirin; bu milletin gönlünden, kalbinden ve vicdanından Mustafa Kemal Atatürk’ü silemezsiniz. Bu karar, sıradan bir takvim tesadüfü olarak görülemez. Çünkü aynı iktidarın geçmişte de 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 29 Ekim’i gölgede bırakmaya çalışan uygulamalarını gördük. Eğitim müfredatından törenlerin kısıtlanmasına, laiklikten uzak projelerden ideolojik dayatmalara kadar her adım Cumhuriyet değerlerimizden bir şeyler koparmayı hedefledi. Bugün 10 Kasım’ı gölgelemeye çalışan bu zihniyet, aslında Atatürk’ün ışığından korkmaktadır. Ancak şunu herkes bilsin: Atatürk, Cumhuriyet ve onun değerleri yalnızca bir partinin, bir kesimin değil, 85 milyonun ortak değeridir. Sayın Bakan’a sesleniyorum: 10 Kasım günü saat 09.05’te ister makamından isterse de sokağa çıksın ve baksın! Bir lidere bağlılık nedir, bir milletin kurucusuna duyduğu sonsuz saygı nedir, o gün bu halk size gösterecektir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu değerleri her şartta, her koşulda korumaya ve savunmaya devam edeceğiz.”
VELİ – DER İzmir Şube Başkanı Kalafat ise söz konusu kararı manidar bulduklarını ve iktidarın mevcut tutumu karşısında şaşırmadıklarını belirtti. Mustafa Kemal Atatürk’ün mevcut eğitim sisteminden silinmeye çalışıldığını da vurgulayan Kalafat, şöyle konuştu: “Bu kararı manidar buluyoruz. 10 Kasım, bu ülkenin kurucu önderinin anıldığı bir gündür ve bu konuda çocukların bilinçlendirilmesi açısından, o sevginin çocuklara aşılanması açısından önemlidir. 10 Kasım sadece bir tören, bir anma hali değil bu ülkenin köklerine kadar inme halidir. Bu tarih bir hafta öncesine ya da sonrasına alınabilirdi. Ama genel olarak hükümetin milli eğitim bakanlığının yaklaşım tarzı bu olduğu için bu durum da bizi şaşırtmadı. Bu ülkede cumhuriyetin ilerici eğitimin önünü açan Mustafa Kemal Atatürk ve onun kadroları, eğitim sisteminden zaten bir şekilde yok ediliyor. Yani o devletçilik ilkesi, laiklik ilkesi artık eğitim sisteminde esamesi okunmayan kavramlara dönüştü. Nerede ne çok imam hatipler, nerede ne çok özel okullar onları teşvikleyken bir millî eğitim var artık. Son kale olarak da 10 Kasım’ı tatile denk getirmek gibi bir absürt bir uygulama gerçekleşiyor. Ama biz buraya takılmıyoruz. Önemli olan Atatürk’ün o gün anılması değil. Bu ülkenin insanları çocukları Atatürk’ü zaten anarlar. Anmaktan başka çareleri de yok zaten bu ülkeyi kuran insandan bahsediyoruz. Asıl mesele onun eğitim sisteminin bu kadar saldırı altında olması. O sembolik olarak da sadece bir tartışmanın başlığı haline geliyor. Yoksa eğitim sistemi Atatürk’ün bize emanet ettiği sistemden çıkarılmaya çalışılıyor. Asıl tepki vermemiz gereken şeyin de bu olduğunu düşünüyorum.”
Ayrıca ülkedeki yoksulluğun da eğitim üzerindeki etkilerine değinen Kalafat, “Ülkemizde çok derin bir yoksulluk var ve bunun faturası çocuklara, velilere ödetiliyor” dedi. Kalafat, kamusal eğitimin altının boşaltıldığını ifade ettiği açıklamasını şöyle noktaladı: “Geçen sene üniversite sınavına girmeyen 1 milyon 100 bin öğrenci var. Bu ülkede MESEM adı altında milyonları geçmiş öğrenci 15 yaşından 18 yaşına kadar ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyor. Artık yemek alamayan, okula beslenme götüremediği için eğitimi aksayan kız çocukları, erkek çocukları var. Bu sadece bir muhalif olarak değil yönelim olarak hükümeti, Milli Eğitim Bakanlığı’nı eleştiriyoruz. Sadece muhalif kanat değil eğitimle ilgili olan, akademisyenler, bilim insanları, birazcık insanlığı kalmış olan herkes eleştiriyor. Ama söz geçiremiyoruz, dinlemiyorlar çünkü bir tercih bu. Bu kamusal eğitimin altının boşaltılması, devlet okullarının kötü hale getirilmesinin sebebinin özel okulları güçlendirmek ve aslında eğitimi bir şekilde özelleştirmek olduğunu biliyoruz. Seçmeli derslerin hep din temelli hale getirilmesi, okullarda din kültürü öğretmeninin kalmaması, bunun sebebi idareci olmaları, bunlar artık bir tercih. Bu tercihle ilgili de yapılabilecekler bellidir. Çocuklarımıza sahip çıkmak ve çocuklarımıza ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmak ve laik, bilimsel ve kamucu bir eğitim sisteminin mecburiyet olduğunu, bir siyasal yönelim değil dünya ölçeğinde çocuk yetiştirmenin bir mecburiyeti olduğunu herkesin bulunduğu her konumda her yöntemle söylemek zorunda olduğunu düşünüyoruz.”
Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Çalık da Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni sorunlar ürettiğini ve mevcut sistemi iyileştirmek yerine yeni bir rejim inşası çabasında olduğu değerlendirmesinde bulundu. Çalık, konuyla ilgili olarak şöyle konuştu: “Malum Milli Eğitim Bakanlığı sorun çözmek üzere değil yeni sorunlar üretmek üzere işe yarıyor ne yazık ki. Aynı zamanda işini gücünü bırakmış eğitimin kalitesini yükseltmek için değil yeni bir rejim inşa etmek üzerine bir misyonla hareket ediyor. Bu yeni rejimin hedefi görünen o ki bilimsel eğitimden uzaklaşma, kız ve erkek öğrencilerin karma eğitim görmesini engelleme, tarikat ve cemaatlerin hamiliğinde eğitim kurumlarını yeniden tasarlama gibi ve daha önceki aydınlanmayı aklın bilimin yolundan ilerlemeyi seçiş olan cumhuriyet değerlerini de toplumdan silme gayretiyle hareket eden bir bakanlıkla yüz yüzeyiz. Ne yazık ki son günlerde emniyet teşkilatının Atatürk resmini etkinliklerde kullanmaması, Milli Eğitim Bakanlığının kızlı erkekli öğrencileri ayırıp ayrı eğitim verilmek üzere okullar tasarlaması şeklinde uygulamalar, bunların bir yeni yönelim içerisinde olduğunu gösteriyor. Bu yeni yönelim, çağdaş eğitim yönüne doğru değil, bu yeni yönelim medrese eğitimi, Ortadoğu bakış açısı, zihniyeti ya da siyasal İslamcılığın hakim olduğu bir din istismarına dayanan bir eğitim modelini hedefliyor. O nedenle bugün 10 Kasım, belki giderek 23 Nisan, belki giderek diğer milli bayramlar yani bu memlekette çağdaşlaşmanın sembolleri olan birtakım tarihi değerleri ve olayları bu milletin zihninde silikleştirme gayreti olarak görüyoruz. Uygulamalar bunu gösteriyor. Ara tatilin de 10 Kasım’a getirilmesi belki öğrenciler okullarda bu atmosferden uzaklaşsın diye atılmış bir adım olabilir. Ama bu Türkiye’nin çağdaşlaşma, bilimin yolunda ilerleme noktasında gençlik üzerinde bir caydırıcı etkisi olacağını düşünmüyorum. Gençlik akıldan bilimden yana tercihini kullanacaktır. Boşuna gayretler olarak değerlendiriyorum.”
Kaynak : HABER MERKEZİ