EMEP’li Çuhadar’dan Tugay’a işçi tepkisi: AKP kazansaydı da aynısını yapacaktı!

Emek Partisi İzmir İl Başkanı Çuhadar, İzmir’de sürekli Büyükşehir ile emekçiyi karşı karşıya getiren eylemler hakkında Tugay’a yüklenerek, “Büyükşehir Belediye Başkanı bir kere emek örgütlerini tanımıyor. AKP İzmir’de Büyükşehir'i kazansaydı da aynı şeyleri yapılacaktı” diye konuştu


  • Oluşturulma Tarihi : 26.02.2025 12:46
  • Güncelleme Tarihi : 26.02.2025 12:46
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
EMEP’li Çuhadar’dan Tugay’a işçi tepkisi: AKP kazansaydı da aynısını yapacaktı!

SEMİ TEKTAŞ - EMEK Parti (EMEP) İzmir İl Başkanı Elif Çuhadır, İstanbul merkezli operasyonda 52 kişinin gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Göz altına alınanlar arasında Emek Partisi İstanbul İl Başkanı da bulunuyor. Çuhadır, hükümetin toplumu baskı ile yönetmeye çalıştığını ifade etti. Gündeme dair önemli açıklamalarda bulunan Çuhadır, iktidar ve muhalefete yönelik sert açıklamalarda bulundu. İktidar kanadına işçilerin sendikal örgütlenmesine karşı müdahale etmesi üzerinden tepki gösterirken, muhalefete ise toplumsal konularda sürekli sandığın işaret edilmesini eleştirdi. Çuhadar ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi ile işçilerin sürekli eylemler ile karşı karşıya gelmesine hakkında ise İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay'ı emek güçlerini yeteri kadar tanımamak ile suçladı.

 

“İKTİDAR BASKI İLE YÖNETMEK İSTİYOR”

Emek Partisi'ne yönelik yapılan göz altılara tepki gösteren Çuhadar, iktidarın toplumu baskılar ile yönetmek istediğini söyledi. Çuhadır, “Parti olarak yapılan bu operasyonların hiçbirinin hukuki olmadığını söylüyoruz. Sadece bizim partimize yönelik değil, tüm emek ve demokrasi güçlerine yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırıdan Emek Partisi de şu aşamada payını İstanbul İl Örgütü’müz üzerinden alıyor. Hukuki hiçbir açıklaması yok. Ülkede hukuk ciddi anlamda sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Adli sorunlar, gazetecilere yönelik baskılar, belediyelere kayyum atanması... Yapılan bütün bu baskılar ülke gündemini değiştirme çabası olarak görülmekte. İşçi ve emekçilerin, toplu iş sözleşmeleri devam ediyor, metal sözleşmeleri devam ediyor, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’ndeki emekçilerinin mücadelesi var. Şubat zamlarına karşı fabrikalarda bir kıpırdanma var. Tüm bu yapılanlar aslında ‘başınızı kaldırmayın, mücadele etmeyin’ mesajıdır. Çözüm süreciyle kayyumlar arasındaki bir bağ var. İktidar, ‘ya benim taleplerimi kabul edeceksin ve süreç benim istediğim gibi ilerleyecek, ya da baskıları artırarak devam edeceğim’ diyor. Dolayısıyla tek adama bağlanmış bir demokrasiden elbette söz edilemez. Demokrasi demek çok seslilik demektir. Azınlığın da fikirlerinin, düşüncelerinin dikkate alınması gerektiği bir süreç olmalıdır. Baskı iktidarının inşası olarak görmek gerekir. Bu süreçten demokrasi, hukuk, adaleti beklemek de doğru değil. İktidar, bu baskı ortamını yönetmeye çalışıyor ama yönetemediğini de biliyoruz. Yönetemedikçe de baskıyı artırıyor” diye konuştu.

 

MUHALAFETE SANDIK ELEŞTİRİSİ

CHP’nin toplumsal olaylarda çözüm olarak sürekli sandığı işaret etmesini doğru bulmadıklarını ifade eden Çuhadar, “Özellikle ana muhalefet partisi CHP, var olan sıkıntılara, sorunlara ve muhalif güçlerin sesini çıkarmaya çalıştığı bu ortamda, sürekli sandığı işaret ediyor. Demokrasi her şeyin ötesinde sandık değildir. Sandık, toplumsal güçlerin ortak iradesini demokrasi ve özgürlükler sözü söyleme koşullarını ifade eder. Dolayısıyla bu özgürlüklerin tümüne karşı ‘susun, bekleyin, sandık gelecek’ demek doğru değildir. Evet, sandık önemlidir ama demokrasinin her şeyi değildir. Dolayısıyla sandığa bağlanan muhalefetin bu çözümünü doğru bulmuyoruz. Sandık elbette gelecektir ama bu koşullarda sandık ne kadar demokrasidir, bunu da tartışmak gerek. Muhalefetin işçi ve emekçilerle oturup bu sürece ilişkin nasıl bir tutum alması gerektiğini tartışması gerekiyor. Eğer demokrasi gelecekse de halkın iradesiyle gelmelidir. Bu iradeyi gasp edip, susturup, ‘Hadi sandığı bekleyin’ demek muhalefet politikası olmamalıdır” değerlendirmesinde bulundu.

 

“SÜRECİ SAMİMİ BULMUYORUZ”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlatılan ikinci çözüm süreci olarak nitelendiren süreci samimi bulmadıklarını belirten Çuhadar, “Biz de tabi ki barış diyoruz, ama süreci de samimi bulmuyoruz. Bu politikalarla zaten samimiyet test ediliyor. Dolayısıyla iktidarın uyguladığı bu baskı politikalarıyla ne kadar samimi olduğu da aşikardır. Bu sürece emek veren insanların bu anlamda da dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyorum. Devlet Bahçeli ve Erdoğan'ın çözüm süreci olarak yürüttükleri süreç, bana iyi polis-kötü polis oyununu oynuyorlar gibi geliyor. Ama iktidar, Suriye politikası üzerinden bir yol temizliği yapmaya çalışıyor. Yeni bir biçimlendirme noktasında Orta Doğu'daki emperyalist savaşa karşı onlardan arta kalanları paylaşma mücadelesi içerisinde. Orada enerjisinden inşaat sektörüne kadar bir sistemi orada konumlandırmak istiyor. O yüzden de bunun yapı taşlarını örmeye çalışıyor. İçeride de bunun istikameti elde edilmeye çalışılıyor. Suriye politikasında da ‘Ben ne kazanırım ne elde ederim, kalanlardan bana düşer’ noktasında bir arayış içerisinde” ifadelerini kullandı.

 

“DEM PARTİ DAHA ŞEFFAF OLABİLİR”

DEM Parti’nin süreç hakkında bileşenlerine karşı daha şeffaf olması gerektiğini ifade eden Çuhadar, “AKP, söylemek istediklerini MHP üzerinden söyletiyor. DEM Parti de yaptığımız gözlemler kadarıyla bu konuda kilitlenerek kendisini halkın ve emekçilerin gündemine kapattığını görüyorum. Sonuçta onların tabanı da işçi ve emekçi. Erdoğan-Şimşek programından kaynaklanan yoksulluktan kendi tabanının da etkilendiğini görüyoruz. Emekçilerin gündemi biraz daha yaşamak, açlık sınırında yaşamaya çalışmak. Barış çok önemli, barış politikaları da bu halkın ekmeğini büyütecektir elbette. Bu ekmeği büyütme mücadelesinde de emekçilerin kendi gündemiyle birlikte işletilmesi gereken bir süreç olmalı. Elbette silahların susması, barışın gelmesi, barış ortamında gündemlerin çok daha rahat tartışılacağını, demokrasinin barışa ihtiyacı olduğunu da biliyoruz. Bu anlamda da bu süreci DEM Parti yürütüyor, ama daha açık, daha şeffaf konuşabilirler. Gidiş-gelişler, ifadeler emekçi halkla da diğer ittifak güçleriyle paylaşılabilmelidir” dedi.

 

“BAŞKAN EMEK ÖRGÜTLERİNİ TANIMIYOR”

Göreve geldiğinden beri işçiler ile karşı karşıya gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Tugay’ın emek örgütlerini tanımadığını söylen Çuhadar, konuşmasına şöyle devam etti:

"Büyükşehir Belediye Başkanı bir kere emek örgütlerini tanımıyor. ‘Bütün çalışanlar benim emrimde çalışacak. Ben ne dersem onu yapacak. Verirsem veririm, veremezsem de veremediğim koşullar var' diyor. İnanın, AKP İzmir’de Büyükşehir’i kazansaydı da aynı şeyleri yapılacaktı. Dolayısıyla sosyal demokrat bir belediye, emek örgütleriyle şeffaf bir şekilde süreci paylaşıp, ne yapılması gerektiğini örgütleri tanıyarak, onların örgütlü mücadelesine saygı duyarak, işveren sıfatını kaybetmeden bu süreç birlikte yürütebilirdi. Emekçilerin hak ve çıkarları noktasında olabildiğince öfkeli ve kindar davranıyor. Ama müteahhit ödemeleri ve diğer ihaleler konusunda hiçbir açıklama yapmıyor. Sosyal demokrat bir belediye iseniz, emekten yanaysanız, öncelikle emek örgütlerini tanıyacaksınız. Onlarla masaya oturacaksınız ve onların eylemlerini de kendinize karşı yapılan bir eylemmiş gibi özelleştirmeyeceksiniz. Bu mücadeleyi kişiselleştirmeyeceksiniz. Var olan bir hak var, toplu sözleşme masası var. Geleceksiniz işveren olarak o toplu sözleşmesi masasında mücadele edeceksiniz. Anlaşamazsanız da işçi, üretimden gelen gücünü kullanacak, grev yapacaktır. Bu onların doğal hakkıdır. Grevi kendisine yapılmış bir eylem olarak görüyor. Hayır, orada bir görüşme var, o görüşmenin sonuçları üzerinden de mücadeleyi işçi ve emekçiler yapacaktır. Ama siz o eylemi kendinize karşı yapılıyor görerek, oradan işçi temsilcilerini, emekçi temsilcilerini cezalandırmaya başlarsanız, bu başka bir tepkiye neden olur.

 

“KEMAL KILIÇDAROĞLU’NU DESTEKLEMEDİK”

2023 Genel seçimlerinde CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu değil AK Parti’nin karşısında güçlü olan adayı desteklediklerini ifade eden Çuhadar, “Seçim gündeme geldiğinde parti organlarımızla oturur, konuşur, tartışır ve ortak bir karar verilir. Ancak, 2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemedik. AKP’ye karşı olduğumuzu, Erdoğan’ın gitmesi gerektiğini söyledik. Dolayısıyla Erdoğan’a karşı, Kemal Kılıçdaroğlu en büyük aday olduğu için destek verdik. Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden bir propaganda da yapmadık. Erdoğan’a oy verilmemesi noktasında bir tutum aldık. Tek adam iktidarına karşı mücadele ettik. Yenilecekse de tek adam iktidarı yenilecek dedik. AKP’ye karşı bir seçim stratejisi izledik. Yerel seçimlerde parti olarak kendi adaylarımızı çıkardık. Parti olarak Büyükşehir Belediye Başkan adaylarımızı, ilçe belediye başkan adaylarımızı ve belediye meclis üyesi adaylarımızı çıkardık. Seçime gidilir, ama asıl olan mücadeleyi büyütmek, mücadeleyi örgütlemektir” diye konuştu.

 

“HÜKÜMET TERCİHİNİ SERMAYEDEN YANA KULLANDI”

Hükümete yönelik sert eleştirilerde bulunan Çuhadar, iktidarın emekten yana değil sermayeden taraf tuttuğunu belirtti. Çuhadar, “Bu ekonomi bu koşullarla gitmez. Çünkü hükümet tercihini sermayeden yana yaptı. Onlara vergi aflarıyla, teşviklerle ve grev yasaklarıyla, işsizlik fonunu yağmalayarak işçi ve emekçilerden yana olmadığını, tarafının sermaye, burjuvazi olduğunu belli etti. Dolayısıyla devleti bir şirket gibi yöneterek sadece patronlara hizmet eden bir iktidardan işçi ve emekçilerin alacağı pek bir şey yok. Bu ekonomik koşullarda devletin bütçesini oluşturan işçi ve emekçiler bütçeden gereken payı alamıyor. İktidar bu payı vermemeyi de sürdürecek. Bu anlamda bize düşen de hem bütçe olanakları çerçevesinde hakkımızı talep etmek hem de özel sektörde ve fabrikalarda, şubat zamları noktasındaki sürece ilişkin kendimizi ifade etmek, oradaki zam oranına hayır diyerek yola çıkmak ve daha fazla insanca yaşamak için taleplerimizi yükseltmektir” açıklamasında bulundu.

 

“SERMAYE İLE KOL KOLA YÜRÜYEN SENDİKALAR VAR”

Bazı işçi sendikalarının sermaye ile beraber hareket ettiğini eleştirisinde bulunan Çuhadar, “İşçi iki şekilde mücadele edecek. Bir, güçlenme mücadelesi; iki, nasıl bir örgüte ihtiyaçları var? Var olan örgütler bu ihtiyacı karşılıyor mu, karşılamıyor mu? Sendikal bürokrasiye karşı da bir mücadele son derece önemli. Sendikal örgütler bir süre sonra bürokratikleşiyor. İşçi temsilcisini seçemez, sendikal eğitimini alamaz hale geliyor. Sendikalar işçi ve emekçiler için bir mücadele okuldur aynı zamanda. Geçmiş deneyimleri öğrenme okuludur. İşçi, mücadeleye yeni başlıyormuş gibi değil geçmiş deneyim ve birikimin üzerine yeni mücadele yol ve yöntemleriyle ilerler ve gelişir. Dolayısıyla işçi ve emekçiler iki şekilde mücadele edecektir. Sendika rekabetini doğru bulmuyoruz. İşçi talep eder, bir sendika seçer ve mücadelesine başlar. O sendikanın nasıl yol alacağını, nasıl mücadele edeceğini de işçi belirlemelidir. Biz burada tıkanıyoruz. Çünkü sendikalar, temsilcilerini atıyorlar, şube başkanlarını atıyorlar. Yeri geliyor, şube genel merkezden icazet almadan hareket edemez hale geliyor. Genel merkez koltuklarını bırakmak istemiyor. Garip bir sendikal bürokrasi oluşuyor. Bir süre sonra da sermayeyle kol kola yürüyen sendikalar görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

 

“SENDİKALARIN SİYASETE GİRMESİNE KARŞI DEĞİLİZ”

Sendikaların siyaset yapmasına karşı olmadıklarını belirten Çuhadar, “İşçilerin ve sendikaların siyaset yapma hakkını savunuyoruz. İşçiler ve sendikalar kendi emek politikalarının siyasetini yapmalıdır. Bu siyaset sınıfsal siyasettir. Dolayısıyla emekçiler ve sendikacılar, siyasetlerini sendikal örgütlenme ile birlikte yapabilirler. Sosyal demokrat bir partide politika yapabilirler. İşçiler farklı partilere oy verebilir. Kendi sınıf siyaseti içerisinde de nasıl bir siyaset yapması gerektiğini zaman içerisinde verdiği mücadeleyle öğrenir. Sendikaların şu ya da bu partiye yönetici ya da vekil olması, o partiyi tercih etmesi ya da o partiyle birlikte hareket etmesi, işçi tarafından da hak temelli bir mücadelede yolunu açıyor mu, açmıyor mu bunun sorgulanması gerekir. Başka sendikaların yöneticileri de AKP’de siyaset yapıyorlar. Hak-İş’in bazı yöneticileri AKP’de politika yapıyor. DİSK’in bazı yöneticileri ise CHP’de yapıyor. Politika yapsınlar ama kendi sınıfının mücadelesinin yolunu ne kadar açıyor, diye sorgulanması gerekiyor. Açıkçası şu ana kadar yol açmadığını da gördük. Çünkü sermayeyle ya da iktidarla birlikte yürüyen bir sendikacı, masanın diğer ucuna geçmiş demektir. Çünkü iki sınıf arasındaki uzlaşmaz mücadelede, siz masanın öbür tarafına geçtiyseniz, zaten artık kendi kişisel hesaplarınız, kariyer hesaplarınız, kendinizi kurtarma hesaplarınız içerisine girmişsiniz demektir” diye konuştu.

 

“GÜNDEM DEĞİŞTİRME ÇABASI”

Son günlerde artan gözaltı ve tutuklamalar ile gündemin değiştirtilmeye çalışıldığını söyleyen Çuhadar, “AKP, bir gündemin konuşulmasını istemiyor, konuşulanları da bir gece yarısı toplayıp gözaltına alıyor. Gazetecisi, sanatçısı, politikacısı baskı ve saldırıyla karşı karşıya kaldı. Bunun konuşulmasını istemeyenler de başka gündemlerle halkın gündemini değiştirmek istiyor. Dolayısıyla bir siyasi partinin kurultayı kendi iç dinamiğidir. Orada bir sıkıntılı süreç varsa da işleyen bir hukuk olsaydı aslında, gündemi değiştirmek için kullanılmayan bir hukuk olurdu. Dolayısıyla o süreç kendi mecrasında akardı. Bizim gündemimiz olmazdı hukukun gündemi olurdu. Ama maalesef hukuk, iktidarın gündemi çarpıtmak için kullandığı bir araç haline dönüştü. Gaziantep’teki işçi direnişleri konuşulmamalı çünkü büyüyordu. Sendika Genel Başkanı tutuklandığında, ona destek ve karara tepki artınca da bu sefer siyasi partilerle beraber bir HDK dosyasını açtılar. 12 yıl önceki dosyayı açıyorlar. Ve orada da 5 binin üzerinde insana soruşturma açılacağı ifade ediliyor. O tartışmalar büyürken, CHP’nin kurultayını gündem yaptılar. Dolayısıyla ülke her gün başka bir gündeme uyanıyor” değerlendirmesinde bulundu.

 

SENDİKAL HAKLAR KAMPANYASI BAŞLATILDI

Parti olarak başlattıkları Sendikal Haklar kampanyası hakkında bilgi veren Çuhadar, “Parti olarak Sendikal Haklar kampanyası düzenliyoruz. Nisan ayına kadar sürecek. Bu kapsamda sendikaları, şubeleri ziyaret ediyoruz. İşçilerle buluşmalar gerçekleştiriyoruz. İşçi buluşmalarında ‘sendikal örgütlenme, iş yasalarındaki engeller’ bunları anlatıyoruz. İşçi ve emekçilerin sendikalaşma eğilimleri var. İşçiler örgütlü mücadele talep ediyorlar. Ancak sendikalı olmak, yasa dışı bir örgütü örgütleme olarak görülüyor neredeyse. İşçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesini nasıl büyütebiliriz, onu tartışacağız. Nisan ayının sonuna kadar hukukçuları ve akademisyenleri işçilerle buluşturacağız. İş yasasındaki örgütlü mücadelenin önünü tıkayan maddeleri konuşacağız. Daha sonra da Emek Partisi vekilleri, bu tartışmaların çıktısı üzerinden bir yasa tasarısı hazırlayıp meclise sunacak. 1 Mayıs’a giderken vekillerle tartışarak, destek isteyerek bir süreç inşa edeceğiz. Ülkedeki sendikal örgütlülük çok çok az. TİS yapan sendikal üye sayısı bile çok az. Çok fazla örgütsüz iş yeri var. Örgütsüz iş yerlerinde patronlar yasaları uygulamıyor. İşçi güvenliği sağlanmıyor, gerekli önlemler alınmıyor. Mobbingler artmış, keyfi işten atmalar arttı. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda, örgütlü mücadele şart diyoruz. Grev yasaklarıyla, TİS masalarından kaçan patronlar, sendika liderlerinin işten çıkarılması gibi daha birçok nedenden dolayı örgütlenme gittikçe zorlaşıyor. Anayasal bir hak olmasına rağmen hükümetin ve iktidarın politikaları nedeniyle daha da zorlaşıyor. Tüm Türkiye’de sendikal toplantılar yapılacak. Bütün organize sanayilerde bildiriler, broşürler dağıtılacak, afişler asılacak. İşçilerle toplanılacak, kahvehanelere gideceğiz, fabrika temsilcileriyle bir araya geleceğiz. Bir çalıştay yapacağız. Akademisyenler ve hukukçular bir araya gelecek. İmza metinleri üzerinden yaygın bir çalışma üreteceğiz. Kampanyayı 18 Ocak’ta geniş bir katılımla İstanbul’da başlattık. İzmir’de 6 sendikayı ziyaret ettik” diyerek sözlerini tamamladı.

 

HABER MERKEZİ

Yazarımız Kim ?

HABER MERKEZİ