Miroğlu: HDP’ye karşı bir savaş var

AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, gündemdeki konular üzerine çarpıcı açıklamalarda bulundu. Hendek konusuna da değinen Miroğlu, Türkiye’ye ilan edilen bir savaştan çok, aslında HDP’ye karşı ilan edilen bir savaş var. Çünkü HDP’nin siyasi varlığı, bu şekilde korunmuş olsaydı, bu bence PKK’yı önemli oranda rahatsız edecekti” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 12.01.2016 09:05
  • Güncelleme Tarihi : 12.01.2016 09:05
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Miroğlu: HDP’ye karşı bir savaş var

MEHMET EMİN YENİAY

AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, Ankara muhabirimiz Mehmet Emin Yeniay ile gündeme dair konuştu. Yeniay, gündeme dair tüm merak edilenleri sordu, Orhan Miroğlu ise açık yüreklilikle cevap verdi.

Sayın Miroğlu, gazetemize zaman ayırıp bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Öncelikle okurlarımız merak ediyor Orhan Miroğlu kimdir? Anlatabilir misiniz? Bize kendiniz tanıtır mısınız?

Ben de sizlere çok teşekkür ediyorum. Size başarılı çalışmalar diliyorum. Orhan Miroğlu kimdir? biraz uzun, biraz da trajik bir hikaye. Bunu da söylemek istiyorum sonu mutlu biten bir hikaye. Çünkü bugün Mardin halkını temsil ediyorum ve bu değerli halk beni son seçimlerde Meclis’e gönderdi.

Ben Mardin/Midyatlıyım. Babamın memur olması nedeniyle değişik illerde okudum. Mardin’in 70’li yıllarından başlayarak siyasi faaliyetlerinde ve gençlik hareketleri içinde yer aldım. Dicle Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Liseyi Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’nde okudum.

12 Eylül öncesinde, gençlik gruplarında yer aldım. 12 Eylül’de tutuklandım, Diyarbakır Cezaevi’nde altı yıl kadar kaldım. Doksanlı yıllarda yeni bir yaşama başladım. 1988’de, Canan Miroğlu’yla evlendim. Hiwa ve Zerdeşt isimlerinde 2 çocuğum var. 1992 Yılında Musa Anter’e yönelik suikastte yaralandım, tedavi amaçlı Ankara’ya geldim ve Ankara’ya yerleştim. Yaklşık 25 yıldır Ankara’da yaşıyorum.

Hayatımın 22-23 yılı siyasi yasaklarla geçti. Siyasi yasağım 2015 yılının ocak ayında sona erdi. Yazı ve gazetecilik hayatım ise 2000’li yıllarda başladı. 2000’li yıllarda Radikal Pazar ekinde yazmaya başladım, o dönemlerde Türkiye’nin entelektüelleri, Radikal Pazar ekinde yazılar yazıyordu. Burada 2006 yılına kadar yazılar yazdım. Daha sonra ise Taraf Gazetesi’nde yazmaya başladım. Yaklaşık 5 yıl Taraf Gazetesi’nde köşe yazıları yazdım. Bu gazeteden de fikri nedenlere ayrıldım. 2012 yılında ise Star Gazetesi’ne geçerek burada köşe yazarlığı yapmaya başladım. Bu arada 2000-2014 yılları arasında yaklaşık 14 yılda, 10 kitap yazdım.

1999 yılında HADEP’te, daha sonra da HADEP’in kapatılması üzerine yerine kurulan Demokratik Toplum Partisi’nde görev aldım. Demokratik Toplum Partisi’nden daha sonra istifa ettim. 2007 yılında Demokratik Toplum Partisi’nden istifa etmiş olmama rağmen parti kapatılınca, siyaset yasağı cezası aldım. Partiden istifa etmeme ve Anayasaya aykırı olmasına rağmen aldığım siyaset yasağı cezası 2015 yılının ocak ayına kadar sürdü.

“MUSA ABİNİN YANINDAYDIM O GECE”

Musa Anter’in öldürülmesi olayından sonra, Musa Anter’in katilini yakalattırdığınız yönünde bir açıklamanız oldu. Bu konuda bize bilgi verebilir misiniz?

Bunu merak edenler için söylüyorum. Musa abinin yanındaydım o gece bu konuyu anlatan bir kitabım var. Kuşatmadan İnfaza-Musa Anter Cinayeti.

Cinayeti 19 yaşında bir kişiye işlettiler. Zanlı olarak dört yıl önce tutuklandı. Sabah Gazetesi’nin yazarları Abdurrahman Şimşek ve Ferhat Ünlü izini sürdüler ve Şırnak’ta yakalandı. Benim bu iz sürme sırasında her iki gazeteci arkadaşımızı ilgilerim ve tanıklığım itibariyle desteklediğim doğrudur.

Bu konu yeniden şunun için gündeme geldi. Meclis’te bir konuşma yaptım. HDP sıralarından bir takım müdahaleler, sataşmalar oldu. Ben de cevap olarak dedim ki, Musa Anter’in katil zanlısı yakalanıp Diyarbakır’da adliyeye çıkarıldığında, hiçbiriniz yoktunuz, yani Musa Anter’in adını ağzınıza almayın diye sitem ettim.

Geçen Hafta TBMM’de yaptığınız konuşma sırasında HDP Milletvekillerinden, “Makul Kürt” diye sataşmaları söz konusu oldu. Sizce “Makul Kürt” deyimi neyi ifade ediyor? Makul olmayan Kürt neyi ifade ediyor? Size bu ifadeyi yöneltmelerinin nedeni nedir?

“Makul Kürt”ü makullüğü hatırlatmak için, başka bir sataşma için söylediler. Makul Kürt kardeşlik ister, barış ister, çatışma hele hendek hiç istemez. Benim o gün yaptığım konuşma HDP’lileri ciddi anlamda sarstı. Kendi gerçekleriyle yüzleşmelerine davet gibiydi bu konuşma çok da yankı yarattı.

Sayın Miroğlu, 7 Haziran seçimlerinden sonra terör olaylarında artış olması ve hükümetin tavrının sertleştirmesini neye bağlıyorsunuz?

Kamu güvenliği söz konusu olduğundan, olup biteni, hükümetin tavrını sertleştirmesi olarak görmemek gerekiyor. Hükümet, güvenliğin sağlanması için gerekli adımları atıyor. Aslında bu problem, 7 Haziran seçimleri sonrası çıkmış bir problem değil, Bir kere bu çözüm süreci başladığında hissetmeye başladığımız bir süreç yaşandı. Genel olarak 7 Haziran seçimlerine bu olayı bağlamamak gerekir. Şimdi ortaya çıkan birçok gerçek, bize şunu gösteriyor ki, Bu gün bu hendek meselesinde oluşmuş politika aslında çözüm süreci başlangıç günlerinde zemini hazırlanmış bir politikadır.

Çok değerli bir gazeteci arkadaşımız, Abdulkadir Konuksever, El Cezire için bir röportaj gerçekleştirdi. Sur İlçesi’nden ayrılan ailelere sorular yöneltti, ‘Bu Sur’daki hal ne zaman başladı? Nasıl oldu da etrafınıza hendekler kazıldı? Bubi tuzakları, bombalar yerleştirmeye, mahalleye, semte silahlı insanlar ne zaman geldi?” diye sorunca, onlar da çözüm sürecin başladığı günlerdi diye yanıtlıyorlar. Yani bu olaylar aslında çözüm süreci ile birlikte başlamıştı. Ve diyorlar ki çözüm sürecinde bir baktık ki hiç o zamana kadar bizim mahallede ikamet etmeyen insanlar geldi. Biz bu insanları tanımıyorduk. Bu insanların sayısı giderek arttı. Sonra bu insanlar hendek kazmaya başladı. Sonra bizi toplayıp talimatlar vermeye başladı. Sonra silahlar geldi. Herkes bunu Haziran seçimleri ile birlikte HDP ile PKK ilişkileri bağlamında yorumluyor. Bir yönü ile hükümeti savaş çıkarmakla suçluyor. Ama burada tam tersi bir durum söz konusudur. 7 Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan tablo şuydu bence, Kürt hareketini temsil eden HDP’nin 80 Milletvekili çıkarması önemli bir şeydi, siyasi temsiliyet, ama demokratik bir temsiliyet. Şeffaf, Anayasa’nın güvencesi altında olan bir temsiliyet, bu da bazılarını rahatsız etti. Elde silah tutan güçlerin kabul edebileceği bir şey değildi bu. Çünkü eğer bu temsiliyet güçlenirse onlara ihtiyaç kalmayacaktı. Silahlara geri dönüşleri için, HDP’nin siyasi güçlenmesi bu bir faktör oldu tabi ama şiddete dönüş için tek faktör değil.

Meclisteki temsiliyet güçlenecekse o zaman dağın ve dağın gücüne ne ihtiyaç var? dolayısıyla orda PKK’yı yönetenler sert bir müdahalede bulundu. Bu harekete inananların bu hareketi destekleyenlerin yüzünü Ortadoğu’daki meselelere bir anda hendekler kazılmaya ve çatışmalara başlandı.

“HDP’YE KARŞI İLAN EDİLEN BİR SAVAŞ VAR”

Türkiye’ye ilan edilen bir savaştan çok, aslında HDP’ye karşı ilan edilen bir savaş var. Çünkü HDP’nin siyasi varlığı, bu şekilde korunmuş olsaydı, bu bence PKK’yı önemli oranda rahatsız edecekti.

HDP’nin güçlenmesi, PKK örgütünü rahatsız eder, bunun sebepleri şu, başından beri elinde silah olan  insanın sözü geçiyordu, ama şimdi bir anda baktık ki TBMM’de 80 milletvekili var, örgütün rahatsız olması bu yüzden.

HDP’yi 7 Haziran seçimleri öncesinde destekleyen kesimler, başta Doğan Medya Grubu, HDP’nin ortaya koyduğu siyaset nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Bu çevreler şimdi, kendilerini adeta ihanete uğramış gibi hissettiklerini yazıyorlar. Bu medya Grubu ve Kürt olmayan unsurlar HDP’ye olan desteklerini çekti. Şu an itibariyle yapılan kamuoyu yoklamalarına göre şu an seçim olsa, HDP ancak yüzde 5-6 oy alabilecek duruma geldi.

Sayın Milletvekilim, terör örgütü tarafından bölgede hendek sürecinin başlatılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de siyasi meseleleri, kendi siyasi geleceğinizi, şiddet üzerinden tahayyül etmişseniz, şiddete ve teröre başvurmaktan başka çareniz yok.

Şimdi haziran ve kasım seçimlerinden sonra, bu hareketin önünde 2 yol vardı. Bunlardan biri, elde ettiği siyasi gücü, Türkiye partisi olmak yolunda kullanması. Bu manada, hükümet ile çözüm sürecine yönelik güçlü bir işbirliği ortaya koyabilirlerdi. Ancak bu yol denenmedi. Bu yolun denenmesi zaten çözümde ısrar etmek anlamına gelirdi. Bu yol denenmiş olsaydı bir ölçüde hem HDP, hem de Abdullah Öcalan’ın eli güçlenecekti. Ama bu yol denenmedi. Bu yolun denenmesini Kandil istemedi. Dolayısıyla da 2. yola başvurdular.

2. yol nedir? bütün bu demokratik teamüllere, HDP’nin aldığı oylara, elde ettiği milletvekili sayısına rağmen, Türkiye’nin konjonktürü hem şiddeti, hem terörü ret ediyor olmasına rağmen 2. yolu tercih etti. Yani çatışma ve şiddet yolunu.

“HENDEK KAZMA FİKRİ ASLINDA İRANLILARA AİT”

Şimdi bu yolda yürünüyor. Peki bunun sebebi ne? sebeplerin bir kısmı örgüte bağlı sebeplerdir. Tabii sadece örgüte bağlı sebeplerle açıklanabilir bir durum da değil. Orta doğudaki değişimleri de buna ekleyebilirsiniz. Savaşı hendek kazarak şehirlere taşıma fikrinin aslında İranlılara ait olduğu yolunda çok sayıda açıklama ve haber yer alıyor medyada. HDP’ye bağlı gençlik örgütlenmesine rağmen, YDGH adıyla silahlı ve illegal bir gençlik yapılanmasına gidildi. Dolayısıyla Türkiye’nin bir bölgesini Kobanileştirmek suretiyle yönetebilecekleri alanlar yaratmak istediler.

İleriki aşamalarda, örgüte uluslararası nasıl güvenceler verildi ben bilemiyorum. Ama belli ki bu konuda elde ettiği uluslararası güvenceler de var.

Sayın Demirtaş’ın Rusya gezisi kamuoyunda çok konuşuldu, çok yorumlandı. Haklı olarak yorumlandı. Yani bir parti liderinin Rusya’ya gitmesi suç değil, ancak sıkıntıların yaşandığı bir ülkeye, böyle bir dönemde yapılan ziyaret kamuoyunda tepki ile karşılandı. Bu ortamda, içerde değil dışarda, uluslararası bir destek ararsanız sizi bu milli bir parti olmaktan çıkarır. HDP bunu hak ediyor mu? etmiyor mu? bu ayrı bir şey ama HDP öyle politikalar izliyor ki, öyle girişimlerde bulunuyor ki, bence evet hak ediyor böyle suçlanmayı. Aslında HDP’nin özerkliğini konuşmak lazım, bunun için de HDP içinde cesaretli milletvekillerine ihtiyaç var. Bazı cesur politikacıların cesurca davranıp, bazı adımlar atması lazım. Görülebildiği kadarı ile bu cesareti gösterebilecek politikacı yok. Bazı HDP’li politikacılar ki bunların arasında Sayın Ahmet Türk ve Sayın Leyla Zana var, bu siyasetten çok memnun değiller, ama susuyorlar. Çünkü konuşmak bir cesaret işi. Bu hareketin medyası, bu politikaları onaylamayan Kürt, Kürt değil haindir ve bölgede yaşamaya hakkı yoktur diyor. Onun için de bu harekete dönüp siz hata yapıyorsunuz demek o kadar kolay bir iş değil. Yani işin bu yanına girmeyelim ama bugün Brüksel’de siz bir kaldırım taşı sökseniz, başınıza bela açarsınız, tutuklanır hesap vermek zorunda kalırsınız, sonra da demokratik siyaset yapıyorum derseniz buna kimse inanmaz, şiddete yöneldiğiniz için, mutlaka hakkınızda yasal işlem başlatılır. Böyle bir çıkmazı var, HDP’nin…

“AK PARTİ’YE ÇOK GÖREVLER DÜŞÜYOR”

Sayın Miroğlu, sizce bu olayların çözümü nasıl sağlanır? bu işin sonu nereye varacak?

Bu iş dönüp dolaşıyor tabi güvenlik meşelisine geliyor. Ama ben bu konuştuğumuz hiçbir şeyin güvenlik sorununa takılıp, kalınarak konuşulmasına taraftar değilim. Demokratik bir devlet her şeyden önce vatandaşının can ve mal emniyetini, kamu düzenini sağlamakla mükelleftir. Kaldı ki bu durumu, sadece, kamu düzeninin sağlanması gibi bir şeyle de açıklayamıyoruz. Bence devletin hükümranlığı altındaki topraklardan bir kısmının devletten zor kullanılarak ayrılmak istenmesi söz konusu. Dolayısıyla hangi devlet olursa olsun bu hükümranlık hakkını devretmez kimseye ve bu hakkı savunur. Devletin şu anda yaptığı bu. 30 yıllık çatışmanın ve şimdi son hendeklerle ilgili olarak, artık şehirlerde gördüğümüz bu çatışmanın yarattığı sosyal sonuçlar, yarattığı siyasal sonuçlar, yarattığı ekonomik sonuçlar, domino taşı gibi her yeri etkiliyor. Bugün Nusaybin’de hendek kazıldığında,  Ceylanpınar’da Viranşehir’de bunu insanlar hisseder.

İçişleri Bakanı Efkan Ala Bey’in geçen hafta sonu bölgeye yaptığı 2 günlük gezide ben de yer aldım. Ziyaret ettiğimiz Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin illerinde en çok konuşulan konu buydu. Yani çok sayıda kişi 7 bin kişiye yakın arkadaşın Habur Sınır Kapısı’nın öte yanında beklemesi en çok konuşulan konuların başında geliyordu. Ama bu yasak biliyorsunuz kaldırılıyor. Demek istediğim şey, tabi Antep’ten başlayıp herkesi etkiliyor. Bu şimdi Sur bölgesi burada 10 bin İşçi çalışıyor, Diyarbakır’ın tamamında 80 bin işçi var. Bunun 10 bini Sur İlçesi’ndeki üretimin içerisindedir. Bu üretim yapılırken batıdan mal alınarak yapılar. 5 Kalem malda Sur İlçesi, çok iyi mal üretir. Özellikle kadın giyimi, tekstil alanında Sur İlçesi’ne üretim yapan firmalar ham maddelerini batıdan alıyorlar. Şimdi de batıdan mal alamaz hale geldi. Mal satan adamlar da mal satamadığı için mağdur oluyor.

Dolayısıyla, bu çok iyi düşünülmüş bir ‘mücadele tarzı’ aslında, baktığımız zaman, ‘hendek kaz bölgeyi bu duruma getir, sonra da, gel müzakere edelim diyeceksiniz. Bu olmaz…

Dolayısıyla bugün bunun yarattığı sosyal sonuçların ortadan kalkması için, bize yeni programlar lazım. Siyasetin normalleşmesi, için bölgede özellikle AK Parti’ye çok görevler düşüyor. Çünkü bölgede siyasi manada örgütlü bulunan yegane siyasi hareket AK Partidir.

Ankara muhabirimiz Mehmet Emin Yeniay’ın ses getiren röportajının 2. bölümü yarın yayınlanacaktır.

Haber Merkezi