- Siyaset
- 28.04.2025 12:05
İmamoğlu protestolarının 2’inci gününde gözaltına alınarak 21 gün tutuklu kalan TİP İzmir Üyesi Salman, yaşadıklarını anlattı. Salman, “İki gün ilaçlarım verilmedi. Gözlüklerim incelemeye alındı. İlk iki gün çok zor geçti” dedi
SEMİ TEKTAŞ / İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 18 Mart’ta diplomasının iptal edilmesi, 19 Mart’ta yolsuzluk ve terör suçlarından tutuklanmasıyla başlayan protestolar ülke geneline yayılmıştı. Açılan davalar ve verilen siyasi kararlar sonrasında, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde protesto gösterileri düzenlendi. Protestocular, İmamoğlu’na verilen cezanın hukuki değil siyasi olduğu görüşünü dile getirirken, yargı sürecinin bağımsız bir şekilde işlenmediği iddia edildi. Gösterilerde, demokratik hakların korunması ve seçilmiş yöneticilere yönelik adımların meşruiyeti konusunda çeşitli talepler öne çıktı. Polis, bazı bölgelerde eylemlere müdahale ederken, gösterilerde sert müdahale tartışma konusu olmuştu. Eylemlerde büyük çoğunluğu üniversite öğrencisi olmak üzere 313 kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştı. Süreç, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı ve farklı kesimlerden çeşitli tepkiler aldı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) İzmir Üyesi Selda Salman’da eylemlerin 2’inci gününde gözaltına alınarak tutuklanmıştı. Salman, daha sonraki süreçte 21 gün Aliağa Şakran Cezaevinde kalmıştı. Salman, özgürlüğüne kavuşmasından sonra yaşananları anlattı. Menemen’de işkence iddiaları kamuoyun yansımış ve tepki toplamıştı. Salman, Şakran Cezaevinde işkenceye uğramadıklarını belirtirken, psikolojik şiddete uğradığını belirtti.
Gözaltına alınma sürecini anlatan Salman, “Sabah saatlerinde TEM beni aldı. Gözlemlediğim kadarıyla İzmir’de gerçekten polis kalmamıştı. Çünkü bir arkadaşımı narkotik şube, diğerini ahlak şube, diğerini başka bir şube almıştı. Bizi aldıktan sonra fark ettim ki çok büyük bir operasyon yapılmış. Bu gözaltılar sadece yapılan eylemlerle ilgili değildi; aynı zamanda sonraki eylemleri de engellemeye yönelik bir hamle olduğunu anladık. Tüm arkadaşlarımız bugüne kadar sokaklarda birlikte eylem ördüğümüz insanlardı. Alırken de, 'Biraz uzun kalabilirsiniz, kedilerinize mama verin isterseniz' dediler. Ben de 'Yoldaşlar halleder' dedim. Böylece gözaltı sürecimiz başlamış oldu. Oradaki kolluk kuvvetlerinin, giydikleri üniformalardan aldıkları bir güç vardı. Süreç boyunca kötü bir muamele görmedik ama bize yönelik üslupları, sanki bir suç işlemişiz gibiydi. Oysa biz bir suç işlememiştik. Orada arkadaşlarla selamlaştık ve TEM’deki sürecimiz başlamış oldu. Kaldığımız nezarethane çok havasızdı, akşama kadar ilaçlarım gelmedi ve bu konuda sıkıntı yaşadım. Ancak oradaki örgütlü arkadaşlarla olmak bizi rahatlattı” diye konuştu.
2911 sayılı kanuna muhalefet ettikleri gerekçesiyle gözaltına alındıklarını belirten Salman, Aliağa Şakran Cezaevinde ilaçlarının kendisine verilmediğini ifade etti. Salman, “Biz 10 kişi tutuklandık. Tek kadın bendim. Diğer arkadaşlar Menemen’e götürüldü. Ben özel bir araçla hastane muayenesine götürüldüm. Beklerken bir polis, 'Türkiye’de 2911 sayılı yasadan tutuklanan 3-5 kişisiniz' dedi. Zaten 2911 sayılı kanunun yatarı yok. Bu da tutuklamaların hukuki değil, siyasi olduğunu gösteriyor. Her kesimden insanı gözaltına aldılar. Böylece bize, 'Harekete geçerseniz önünüzü keseriz' mesajı vermek istediler. 3-5 günde hemen yargılamak istediler; 'Bakın, sizi yargılıyoruz, yargılamaya devam edeceğiz' mesajını verdiler. Aliağa Şakran Cezaevi’ne gittim. Adli bir koğuşta kaldım, siyasilerin yanına koymadılar. Orada yine iki gün ilaçlarım verilmedi. Gözlüklerim incelemeye alındı. İlk iki gün çok zor geçti çünkü ilacımı almadığımda ciddi yan etkiler oluşuyordu; bu raporumda da yazılıydı” diye konuştu.
Aliağa Şakran Cezaevinde şartların uygun olmadığını dile getiren Salman, 3 kişilik odada 5 kişi kaldıklarını bundan dolayı da yerde yattığını belirtti. Salman, “Aliağa Şakran Cezaevi'nde ilginç bir kadın dayanışması vardı. Suça itilmiş, çoğunlukla yoksulluktan dolayı uyuşturucu, dolandırıcılık gibi suçlardan hüküm giymiş kadınlar vardı. Koşullar insani değildi. Sayımlar için bağırarak insanları uykularından uyandırıyorlardı. Psikolojik şiddet oldukça yüksekti. Hatay Depremi'ni yaşamış bir toplum olarak, bu zorlu koşullar bize bir dayanıklılık kazandırdı. Evet, şartlar çok kötüydü ama biz artık her şeye dayanıklıydık. Ne özel alan vardı ne de yeterli yatak. Üç kişilik odalarda beş kişi kalıyorduk. Yastık yoktu, hırkamı yastık yaptım. Cezaevinde kaldığımız 21 gün boyunca böyle devam etti. İlk birkaç gün çok öfkeliydim çünkü hiçbir suç işlememiştim. Küfür etmemiş, şiddet uygulamamıştım. Sadece anayasal bir hakkım olan sokağa çıkmıştım. Dosyamda yalnızca bir görüntüm vardı: Elimde bozuk bir megafon ve kalabalıkta düzeni sağlamak için elimi arkaya doğru ittiğim bir hareket. Sadece bu görüntülerle tutuklandım. İddianamem yeni geldi; "Gösteri ve Yürüyüş Kanunu’na muhalefet" ve "ikaza uymamak" gibi iddialar var. Ancak bana herhangi bir ikaz yapılmadı, duymadım da” değerlendirmesinde bulundu.
Salman, “Hiçbir zaman suçluluk psikolojisine kapılmadım, o yüzden çok zorlanmadım. Şakran Cezaevi gerçekten ıssız bir yerdi; güvenli hissetmiyorduk, sınırlarımızı bilmiyorduk. Bu sadece benim ya da belirli isimlerin meselesi değildi; 313 genç tutuklandı. Benim sesim onların sesi, onların sesi benim sesimdir. Desteğe gelenler çok fazlaydı: Milletvekilleri, avukatlar, Emek Partisi Milletvekili Sevda Karaca, eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer geldi. İzmir Barosu bizi hiçbir zaman yalnız bırakmadı. En çok üzüldüğüm şey, dışarıdaki eylemlere katılamamak oldu. Sadece ilk iki günü görebildim. Keşke daha fazla katılabilseydim çünkü çok güçlü geçmiş. İnsan kendini yalnız hissetmiyor. TV’den izlerken de olağanüstü bir çaba olduğunu gördüm. Arkadaşlara, 'Şakran çok uzak, gidip gelmeyin, yorulacaksınız' dedim ama her gün geldiler. Mektuplar yazıldı, ama komisyondan geçmediği için ulaşmadı” dedi.
Süreç boyunca herhangi bir fiziksel bir şiddetin olmadığını ifade eden Salman, “TEM'de 4 gün gözaltına alınmıştım; Şakran’da 21 gün, neredeyse bir ay kaldım. Şakran’da ciddi bir sorun yaşamadık. Fiziksel koşullar çok kötüydü. Şakran’da fiziksel işkence olmadı ama psikolojik baskı vardı. Avukatlar ve milletvekilleri sık sık gelip bizi desteklediği için görevli memurlar bize dokunamadılar. Menemen’de yaşanan olaylarla ilgili olarak memurlar hakkında soruşturma açıldığını biliyorum” diye konuştu.
Önümüzdeki süreçle alakalı değerlendirmelerde bulunan Salman, “Bu zamana kadar birçok şeyi Gezi Parkı süreciyle kıyasladık. O zaman da denildiği gibi: 'Bu mesele üç-beş ağaç meselesi değildi.' Bu olaylar da sadece Ekrem İmamoğlu meselesi değildi. Ben TİP üyesiyim. Burada halkın iradesine bir darbe vuruldu. Tıpkı seçilmiş milletvekilimiz Can Atalay’ın yıllardır tutuklu kalması gibi. Elbette bu süreçte simgeleşen isimler var ve onların mücadelesi bizim için çok kıymetli. Özellikle 2023 Genel Seçimlerinden sonra oluşan suskunluk ve umutsuzluk, 19 Mart itibarıyla kırılmaya başladı. Üniversitelerde, hatta liselerde bu tepkilerin devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü insanlar bir kıvılcım bekliyordu, o kıvılcım da gençlik tarafından ateşlendi. İyi ki de ateşlendi! Bundan sonra da hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz. Ama tabi ki Türkiye siyasetinde ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Selçuk Kozağaçlı bir gün serbest bırakılıyor, ertesi gün tekrar tutuklanıyor. Mecliste bir şeyler görüşülüyor. Her şey çok öngörülemez. Çok fazla tespitimiz var ama birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yok” açıklamasında bulundu.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü çağrısında bulunan Salman, “Yıllardır 1 Mayıs’lar bizim için hep önemli olmuştur. Ama bu 1 Mayıs’ta sokakları doldurmanın tam zamanı. TİP olarak alanda olacağız. Kalabalık kitlelerle birlikte olacağız. İzmir’de saat 12.00’de Pasaport İskelesi’nde buluşup Gündoğdu Meydanı’na yürüyeceğiz. Herkesi bekliyoruz!” diyerek sözlerini tamamladı.