Tokalaşmadan İmralı mektubuna: Cumhur-DEM iş birliğinde yeni anayasa mesaisi 

AK Parti, DEM Parti ve MHP üçgeninde ilerleyen yeni çözüm sürecini değerlendiren Siyaset Bilimci Dr. Zekiye Seda Sönmez, “Bu aslında bir yeni anayasa ittifakıdır diyebiliriz. Özelikle de sivil anayasanın revizyonda başkanlık sisteminde köklü değişimler söz konusu olabilir” dedi 

  • Oluşturulma Tarihi : 19.07.2025 10:09
  • Güncelleme Tarihi : 19.07.2025 10:09
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Tokalaşmadan İmralı mektubuna: Cumhur-DEM iş birliğinde yeni anayasa mesaisi  haberinin görseli

HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN/ÖZEL HABER

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) DEM Partili temsilcilerle tokalaşması, partisinin grup toplantısında terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın Meclis’e getirilmesini söylemesi sonrası Türkiye yeni bir sürece girdi. Bahçeli’nin bu hamlesine AK Parti kanadından da destek gelmesi sonrasında DEM Parti ve Cumhur İttifakı cephesi arasında ziyaretler ve görüşmeler başladı. Bununla birlikte umut hakkı da gündeme geldi. Halkın çeşitli kesimlerinden yaşananlara tepkiler yükselirken Öcalan tarafından kaleme alınan bir mektup canlı yayında Türkçe ve Kürtçe olarak okundu. Öcalan, söz konusu mektupta PKK’ya silah bırakma çağrısında bulundu. Terör örgütünün kendini feshettiğini açıklamasının ardından PKK üyesi 30 kişilik bir grup, geçtiğimiz günlerde temsili olarak silahlarını yaktı. 

SÜREÇ İTTİFAKI ÇIKIŞI 

Tüm bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırdıkları sürece ilişkin açıklamasında, AK Parti-DEM Parti-MHP ittifakını duyurdu. Buna karşın DEM Parti cephesi ise iş birliğini bir “süreç ittifakı” olarak niteledi. Ayrıca AK Parti’nin Kızılcahamam kampı sonrasında, yaşı tutan ve herhangi bir eyleme katılmamış olan PKK’lıların da askerliğe alınacağı haberleri kamuoyunda yayıldı. 

PRAGMATİK BİR YOL MU? 

Siyaset Bilimci Dr. Zekiye Seda Sönmez, yaşanan sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye siyasetinde farklı dönemlerde çözüm süreci denemeleri yapıldığını belirten Sönmez, “Türkiye siyasetinde çözüm süreci denemeleri geçmiş yıllarda farklı şekillerde ve stratejik konumlandırmalar etrafında var olmuş ve süregelmiştir diyebiliriz ancak bu klasik bir çözüm mekanizması olmaktan çok biraz daha pragmatik bir süreci de kapatıyor diyebiliriz. Çünkü bu durumun iç yapısına baktığımız zaman ideolojik açıdan birbirleri ile zıt olan birden fazla partinin bir araya gelmesi söz konusudur. Aslında imkansız gibi görülse de tarihsel süreç içerisinde Türkiye siyasal hayatında koalisyon hükümetleri olmuştur ve bu koalisyonlar da zıt partilerin bir araya gelmesi ile oluşmuştur. Ama şunu unutmamak gerekir ki ömürleri de hep kısa olmuştur” ifadelerini kullandı. 

KARMAŞIK BİR SÜRECİ İFADE EDİYOR 

Sönmez, şu an yaşana sürecin 2013 – 2015 yıllarındaki çözüm sürecine kıyasla daha stratejik olduğunu belirttiği açıklamasında şunları kaydetti: “2025 yılındaki çözüm süreci diye tabir edilen bu süreci 2013-2015 yıllarında meydana gelen çözüm arayışları ile kıyasladığımızda daha stratejik olduğunu düşünebiliriz. Çünkü bu defa Kürt seçmeninin desteğini almak isteyen bir AKP iktidarını görüyoruz. DEM Parti ise yerelde katılımı önceleyen ve ana dilde eğitim ile siyasi temsili bir nebze olsun normalleştiren süreçleri talep etmektedir. MHP’de durum ise yine güvenlik politikası ekseninde bakmaktadır. Dolayısıyla aslında görünüşte zıt kutupların bir araya gelmesi gibi görünse de daha önce de belirtmiş olduğum gibi son tahlilde Türkiye siyaseti pragmatizm etrafında kümeleniyor diyebiliriz. Ancak bu süreçte bir değişik durum ‘seçimsel, taktiksel ve sistemsel bir ittifak’ diyebiliriz. Aynı zamanda AKP-MHP - DEM Parti üçgeninde Arap, Kürt ve Türk seçmenini bir arada tutma ve konsolide etme çabası, Türkiye’nin iç dinamikleriyle sınırlı olmayan, çok daha karmaşık bir süreci de ifade ediyor diyebiliriz. Çünkü AKP dindar ve muhafazakar seçmeni üzerinden siyaset yaparken Kürt meselesinde de AB etkileri üzerinden bir yumuşama izlemiştik. Ancak geçmiş yıllardaki çözüm süreçlerinin sekteye ve kesintiye uğraması DEM Parti ile bir araya gelmesini ve kimliksel ve etnik kökenler üzerinden siyaset yapmayı ve pazarlık masası oluşturmayı zorunlu kılmıştır.”

MHP’DE İKTİDAR TAVİZİ 

MHP’nin uzun süredir iktidar kudretini elinde tutma çabası ile tavizler verdiğini belirten Sönmez, şöyle konuştu: “MHP de uzun süredir bürokratik elitleri koruma ve iktidar kudretini elinde tutma çabası ile aleni ve zaman zaman da örtülü şekilde tavizler vermektedir. Aslında bunu, Lübnan’daki Hristiyan Maruni liderlerin zaman zaman Şii ya da Sünni koalisyonlarla pragmatik ittifak kurmasına benzetmek çok da yanlış olmaz düşüncesindeyim. Lakin Türkiye henüz etnik- mezhepsel bir paylaşıma geçmiş değildir. Bunun en korkutucu yanı ise bana göre ‘kimlik temsili üzerinden siyaset yapma’ alışkanlığını kurumsallaşmasıdır. Neticede: AKP-MHP-DEM üçgeni üzerinden Arap, Kürt ve Türk seçmeni aynı anda bir arada tutmaya çalışmak; siyasi istikrar yerine kimliksel kırılganlık yaratma riski taşır. Bu yapı uzun vadede Türkiye’yi Lübnan tipi kimlik koalisyonculuğuna götürebilir. Bize göre demokrasi ancak kapsayıcı yurttaşlık üzerinden inşa edilirse bu tuzaktan kurtulunabilir.” 

TRAVMATİK BİR ETKİ YARATABİLİR 

Sönmez, silah bırakan ve yaşı gelen PKK’lıların da askere alınabileceği haberlerini değerlendirdi. Bu durumunda toplumda travmatik bir etki yaratabileceğine değinen Sönmez, “Aslında bu öneri bir tür sembolik nitelik taşımakta beraber kurumsal kırılganlıkları da bir araya getirebilir. Toplumda travmatik bir etki yaratabilir. Askerliğini Doğu ve Güneydoğu illerimizde yaparak terör örgütü ile çatışmış vatandaşlar ve aileleri nezdinde algıları sarsılabilir. Milliyetçi gruplar ‘terör ile uzlaşma olmaz’ diyerek kamuoyunda kutuplaşmalara neden olabilir. Ordu 15 Temmuz sonrasında her ne kadar sivilleşmiş olsa da bu durum orduda da hassasiyete neden olur. Yine de böyle bir hamlenin varlığını AKP’nin Kürt seçmene yönelik verdiği ‘normalleşme’ sinyali olarak okumak gerekir” dedi. 

DEM PARTİ YENİ BİR AKTÖR HALİNE GELEBİLİR

Yaşananlarla birlikte DEM Parti seçmeninin iktidarla olan iş birliği karşısında nasıl bir tutum sergileyeceği de merak konusu oldu. DEM Partili Kürt seçmenin sürece karşı tutumuyla ilgili de konuşan Sönmez, şunları kaydetti: “DEM Parti seçmeni aslında homojen gibi görünse de hem parti içi klikler hem de seçmen profili aslında heterojen bir yapıya sahiptir. Burada radikal gruplar Kürt milliyetçileri devlet mekanizmasına ve devletin meşru şiddet tekelini elinde bulundurmasına karşı çıkar ve güven duymaz. Bu nedenle de aslında bu tip ittifaklara tereddüt ile yaklaşır. Bu da DEM Parti’ye oy kaybettirebilir. Bir tarafta da demokratik reformdan yana olanlar var. Bu grup hakların kazanılması halinde var olan durumu destekler. Bir de genç Kürt seçmenler var ki onlar da iş beklentisi olan ve somut fayda gördüğü taktirde ‘süreç ittifakı’ denilen duruma olumlu bakmaktadır. Eğer ‘süreç ittifakı’ Kürt meselesinin çözümüne dair ciddi ve yapısal adımlar içerirse, DEM Parti oy kaybetmek yerine merkezileşerek yeni bir aktör haline bile gelebilir.” 

KÜRTÇE EĞİTİM SÖZ KONUSU OLABİLİR 

Sönmez, bahse konu iş birliğinin yeni anayasa tartışmalarını nasıl etkileyebileceğini de değerlendirdi. Yapılan ittifakın bir yeni anayasa ittifakı olduğunu kaydeden Sönmez, “Pek tabi bu aslında bir yeni anayasa ittifakıdır diyebiliriz. Özelikle de sivil anayasanın revizyonda başkanlık sisteminde köklü değişimler söz konusu olabilir. Kürtçe eğitim ve yerel özerklikler düzenlenmesi söz konusu olabilir. Seçmen nezdinde kazanılması güç olan 50+1 sisteminin iktidara Tabi anayasa değişikliği AKP-MHP-DEM Parti toplamı bu sayıya ulaşamazsa, referandum yolu açılabilir. Bu da kamuoyunun ikna edilmesi gerektiği anlamına gelir; ki burada muhalefetin söylemleri ve tutumu belirleyici olur” açıklamasında bulundu. 

CHP NASIL BİR YOL HARİTASI İZLEMELİ? 

Son olarak ana muhalefet partisi CHP’nin sürece ilişkin tutumunu ve bundan sonra nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiğini de anlatan Sönmez, konuşmasını şöyle noktaladı: “Aslında CHP’nin bu konuda bir nevi ikilem içerisinde olduğunu görmek mümkün çünkü bu durumu desteklemesi ile seçmeni AKP ile aynı görüşü paylaştığını düşünebilir. Karşı çıkması durumunda ise Kürt melesinde çözüm sürecini ket vuran ve önünü tıkayan bir konuma düşebilir ki bu zaten CHP’nin içine düşeceği en zor durum ve açması göstermektedir. CHP’nin stratejisi şu şekilde olmalıdır; öncelikle CHP 100 yılı aşan bir geçmişe sahip bir parti olarak kendi anayasa taslağını çalışmalı, önermeli ve kamuoyu ile paylaşmalıdır. Geçmiş dönemlerde yapmış olduğu gibi Kürt sorununu sahiplenmeli ve öneriler getirmelidir. Bu konuda parti içerisinde daha önce rapor sunmuş olan yaşayan temsilcilerin görüşlerine başvurmalı ve bir çalışma grubu acilen oluşturmalıdır. Bunu yaparken de iktidar ittifakıyla arasına mesafe koyarak bir ‘üçüncü yol’ oluşturmalıdır. Bu süreçleri de meclise ve kamuoyuna sunarak iktidarın kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarını sorgulamalıdır. Türkiye’de siyasal ittifaklar ideolojik uyumdan çok, sistemsel ihtiyaçlara dayanır. AKP-MHP-DEM Parti üçgeninde şekillenen süreç, eğer başarıyla yönetilirse anayasa değişikliğine ve yeni bir siyasal dizayna kapı aralayabilir. Ancak bu sürecin kırılgan noktaları da çoktur: ordu tepkisi, kamuoyu baskısı, muhalefet dili ve uluslararası dengeler sürecin gidişatını belirleyecektir.”