“Milliyetçilik olgusunu diri tutuyor”

EÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ahmet Talimciler ile Dünya Kupalarının sosyolojisi hakkında konuştuk. Talimciler, “Dünya Kupası organizasyonları küreselleşen dünyada milliyetçilik olgusunu diri tutuyor” dedi

  • Oluşturulma Tarihi : 02.07.2018 07:49
  • Güncelleme Tarihi : 02.07.2018 07:49
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Milliyetçilik olgusunu diri tutuyor” haberinin görseli

YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL HABER

2018 Dünya Kupası tüm hızıyla sürüyor. Favori takımların elenmesi ve bazı favori takımların aldığı kötü sonuçlar sürekli tartışma konusu olurken, kamuoyunda ilk defa favorisi belli olmayan bir Dünya Kupası organizasyonu yaşandığı fikrinin hakim olduğu görülüyor. İlerleyen dönemde her türlü sürprize gebe olan futbol dünyasının bu en büyük organizasyonunun sosyolojisini, tarihini ve unutulmaz olaylarını Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ahmet Talimciler ile konuştuk. Dünya kupalarının futbolun kitleselleşmesi açısından büyük önem taşıdığına vurgu yapan Ahmet Talimciler, “Küreselleşen dünyada Dünya Kupası organizasyonlarının milliyetçilik olgusunu diri tutuyor” dedi.

“ZIT KUTUPLARI BİR ARAYA GETİRMEK”

Dünya Kupası organizasyonlarının başlangıç tarihi hakkında bilgiler aktaran Ahmet Talimciler, “Dünya Kupası organizasyonları 1930’lu yıllarda başlıyor. 1930’dan günümüze kadar yapılan bir organizasyon. Arada sadece 2. Dünya Savaşı’nın etkisiyle 1942 ve 1946’te dünya kupaları oynanmadı. Gerçekten çok özel bir organizasyon. Futbolun kitleselleşmesini, tüm dünyaya mal olmasını sağlayan bir misyon taşıyor. Dünya Kupaları ilk başladığı 1930 yılında 13 takımla oynanıyor, daha sonra ilgi arttıkça katılan takım sayısı da artıyor. Kitleselleşmeyi asıl sağlayan ise 1950 sonrası yıllar oluyor. 2. Dünya Savaşı’nın yaralarını sarmada Dünya Kupası organizasyonlarının çok önemli bir görevi vardı. Çünkü 2. Dünya Savaşı 1945 yılında sona eriyor ama normalleşme hemen gerçekleşmiyor. Sonrasında Soğuk Savaş yılları, Yumuşama Dönemleri derken su süreç uzunca bir süre devam ediyor. Başka bir perspektiften bakarsak dünya ikiye bölünürken; bir tarafta ABD diğer tarafta Sovyetler Birliği, Berlin Duvarı’nın örülmesi süreçleri yaşanırken, biz 1950’de Brezilya’da dünya çapında yapılan bir organizasyonla karşılaşıyoruz. Bu organizasyon kutuplara ayrılan dünya ülkelerini bir araya getirme misyonu taşıyor” diye konuştu.

“FRANSA’DA ALGIYI DEĞİŞTİRMİŞTİ”

Dünya Kupası organizasyonlarının milliyetçi duyguları tetiklediğini söyleyen Ahmet Talimciler, “Küreselleşmenin yanında bu tip organizasyonlar milliyetçiliğin artmasını ve insanların kendilerini bir ulusa ait hissetmesini sağlıyor. 1998’de Fransa’da düzenlenen Dünya Kupası’nda o dönem Fransa milli takımında çok farklı ırktan ve dinden insanlar yer alıyordu. Hatta Fransa’da ırkçı parti lideri Le Pen bu milli takım benim milli takımım değil demişti. Le Pen kadar ırkçı olmasa da pek çok Fransız da milli takımlarını benimsememiş ve güven duymuyordu. O Fransız milli takımı Fransa’nın o dönem tam da ihtiyacı olan şeyi vermişti. Bir taraftan farklılıkları bir araya getirdi bir taraftan da o farklılıklarla birlikte başarıya ulaşarak Dünya Kupası’nı aldı. 1998 yılından sonra Fransızların yabancılara karşı algısı değişti. Şanzelize Bulvarı’nda 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez 1 milyon insan bir araya gelerek, kupayı kazanmanın coşkusunu yaşadılar” değerlendirmelerinde bulundu.

“BÜYÜK ŞEYTANI YENDİK”

Spor organizasyonlarının hemen hepsinde milliyetçilik olgusunun var olduğuna dikkat çeken Ahmet Talimciler, “Ulusal marşların okunması, göndere bayrağın dikilmesi gibi milliyetçilik duygusunu geliştiren olguların olduğunu görüyoruz. Bunlar milliyetçi duyguların okşanmasında, bir ulusa ait olma hissinin uyanmasında önemli etkilerdir. Bunun dışında bazı ülkelerin karşılaşmalarında geçmişten bugüne zihinsel bagajlarımızda biriktirilen, bazen unutulan fakat bazen de hep hatırlamak istenilen detaylar vardır. Bunu sömürgeci devletlerle sömürdüğü devletlerin futbol karşılaşmalarında çok net bir şekilde görebiliyoruz. Örneğin 2002 Dünya Kupası açılış müsabakasında Senegal, yıllarca sömürgesi altında bulunduğu Fransa’yı mağlup etmişti. Bu maçı Senegal’in kazanması onlar için sadece bir galibiyet elde etmek değildi elbette. Ya da yanlış hatırlamıyorsam 1994’te ABD’de düzenlenen Dünya Kupasında İran, ABD’yi yenmişti. O gün İran’da ulusal bayram ilan edilmişti. ‘Büyük Şeytan’ı yendik diye dile getirilmişti. Tarih boyunca bugüne kadar biriktirilenler, ezilenlerin kendini göstermek istemesi vb. birçok amacı da vardır. Ünlü İngiliz tarihçi Hobsbawm’ın dediği gibi, 20. YY’ın ikinci yarısından itibaren artık savaşlar tankla, tüfekle, silahla olmayacak. Sporla özellikle de futbolla olacak. Bu yol daha barışçıl ama aynı zamanda bir çeşit savaş gibi. Bir örnek daha vermek gerekirse 1986 Dünya Kupası’nda Arjantin ve İngiltere karşı karşıya gelmişti. Bu karşılaşma 1982 yılında Arjantin ile İngiltere arasında yaşanan Falkland Savaşı’nın ardından uluslararası arenada karşı karşıya geldiği ilk buluşmaydı. Dolayısıyla o maça çıkan Arjantin ve İngiltere milli takımlarındaki oyuncular sadece bir maça çıkmadılar. Maradona’nın ‘Tanrının Eli’ diye nitelendirdiğimiz elle attığı gol bunun en büyük göstergesi. Arjantinlilerin Maradona’yı bu kadar sevmesi sadece çok iyi bir futbolcu olduğundan değil aynı zamanda İngiltere’ye karşı galip gelinmesini sağladığı için de çok sevilir. O maçta Arjantinliler için sadece bir galibiyet değildir. O maç Falkland Savaşı’nın rövanşının alınmasıdır” ifadelerini kullandı.

“SADECE FUTBOL DEĞİL”

Dünya Kupası’nın kendi içerisinde birçok dinamiği olduğunu ifade eden Ahmet Talimciler, “Dünya Kupası, dünyanın farklı ülkelerini bir araya getirmenin yanı sıra, oraya gidemeyenlerin de özellikle medya aracılığıyla takip ettiği bir organizasyon. Biz 1962-1966 dünya kupalarını radyodan, 1974 Dünya Kupası ve sonrası televizyondan takip edebilme imkanına sahip olduk buna karşın Avrupa’da 1954’ten sonra televizyondan yayınlanmaya başlamıştı. Yani anlatmak istediğim medyayı da içine alarak sürekli büyüyen bir organizasyon olma özelliği taşıyor. Medya, farklı ülkelerin katılımı, insanların kendi ülkelerinin maçlarını takip etmek için şampiyonanın düzenlediği ülkelere gitmesi ve bununla birlikte o bölgede artan turistik faaliyetler vb. gibi faktörler bunun sadece bir futbol organizasyonu olmadığını göstermektedir” dedi.

“ARTIŞ BİRÇOK ALANDA OLACAK”

Son dönemde Dünya Kupası’na daha çok takımın katılması yönündeki tartışmalara da değinen Ahmet Talimciler, “Dünya Kupası’nı 1978 Dünya Kupası başlamıştım. İlk yıllarda 10-12 takımla oynanan Dünya Kupası organizasyonları daha sonradan 24 takıma çıkarıldı. 1990’lı yıllardan sonra 32 takıma çıktı. Şimdi ise takım sayısının arttırılmaya çalışıldığı söyleniyor. Futbol dünyası Dünya Kupası’nın oynandığı bugünlerde bu konu üzerinde tartışıyor. 2026 Dünya Kupası’nın ABD-Kanada ve Meksika’da yapılacağı açıklanmıştı. Bu Dünya Kupası’nın 48 takımla oynanması planlandığı söyleniyor. Takım sayısının artması, otomatik olarak maç sayısının da artmasına neden olacak. Bu artış naklen yayın gelirleri, sponsorluk gelirleri ve reklam gelirlerinin artmasına sebep olacak. Bununla birlikte organizasyonun düzenlendiği ülkeye giren turist sayısı da artacak” şeklinde konuştu.

“KÜRESEL EKONOMİ”

Dünya Kupası’nın futbol ekonomisinin en önemli yapı taşlarından biri olduğunu söyleyen Ahmet Talimciler, “Dünya Kupası spor sosyolojisi açısından dünyanın çok farklı bölgelerinden milletleri bir araya getirebilme gücüne sahip organizasyonlarından bir tanesidir. Olimpiyatlarla birlikte dünyanın en kitlesel organizasyonlarından bir tanesi olarak bilinir. Televizyondan izlenme oranları muazzam yüksek olduğu görülüyor. Çok büyük paraların döndüğü, global bir organizasyon. Futbol ekonomisinin Şampiyonlar Ligi ile birlikte en önde gelen ayaklarından bir tanesini temsil ediyor. Küresel sermayeden, küresel ekonomi gibi kavramlardan çok sık bahsettiğimiz bugünlerde kupanın öneminin her geçen gün artmaması zaten sürpriz olurdu” şeklinde konuştu.

“BREZİLYA VE ARJANTİN AVRUPA’YA KARŞI”

Güney Amerika ülkelerinin ekonomik açıdan güçlü Avrupa takımlarına karşı farklı bir misyon taşıdığına dikkat çeken Ahmet Talimciler, “21. Dünya Kupası’nı yaşıyoruz. 20 kupanın 11 tanesini Avrupa kıtası, 9 tanesini Güney Amerika aldı. Geçen turnuvada Brezilya’nın ya da Arjantin’in kupayı alıp eşitliği sağlaması bekleniyordu ama bu gerçekleşmedi. Dünya Kupası’na farklı kıtalardan birçok ülke geliyor ama birçok ülke dünya futbolunda söz sahibi olan ya da futbol ekolü olan ülkeler arasında yer almıyor. Futbol ekolü olan ülkeler Avrupa ve Güney Amerika’da ağırlıklı olarak bulunuyor. Bugün Brezilya’nın dünyada en çok tanındığı iki şeyi var. Biri futbol diğeri kahve. Dünyanın hemen her ülkesinde Brezilyalı bir futbolcu bulabilirsiniz. Latin Amerika’da futbolun önemi gerçekten çok yüksektir. Arjantin, Brezilya, Uruguay’ın Dünya Kupası’ndaki misyonu farklı. Avrupa’nın ekonomik açıdan zengin, daha sistemli bir oyun tarzı benimseyen futbol ekolü ülkelerine karşı daha çok bireysel yeteneklerle bu oyunu oynamaya çalışan, estetik açıdan göze daha hoş gelen bir futbolla her zaman sempati kazanan ülkeleri temsil ediyor” dedi.

“METAFORLAR SIK KULLANILIYOR”

Ülkelerin karakteristik özelliklerini Dünya Kupası’na yansıttığını ifade eden Ahmet Talimciler, “Almanya dediğimiz zaman her zaman disiplini ile bilinen, iki dünya savaşından yenik ayrılmasına rağmen her seferinde disiplinli çalışarak tekrar dünya ekonomisinin önemli kilometre taşlarından bir tanesi olduğunu görmekteyiz. Almanya’nın bu özelliğini futbolda da aynı şekilde gözlemliyoruz. Oyunu daha çok sistemli oynamaya çalışan, adeta bir makine düzeni gibi çalışan bir oyun sistemine sahipler. Kazansalar da kaybetseler de bu özelliklerini yitirmezler. Almanların simgesi de panzer olarak bilinir. Panzer; güç, dayanıklılığı simgeler. Futbol öyle ya da böyle insanların farklı milletlerle tanışmasını sağlayan alanlardan bir tanesidir. Brezilya sambacılar olarak bilinir. Brezilyalılar için futbol ve dans en büyük tutkudur. Arjantin de keza tangocular olarak bilinir. Dans, müzik ve futbol tutkusu ile yaşayan insanlarla dolu olan Arjantin’in tangocular olarak bilinmesi gayet normaldir. Arjantin ve Brezilyalılar futbolu bir dans gibi göze hoş, estetik açıdan oynamaları da bunun göstergesidir. Futbol bir de metaforların en çok kullanıldığı mecralarından bir tanesidir. İngilizler için ‘Futbolun Beşiği’, İtalyanlar için ‘Çizme’, İspanyollar için ‘boğa’ ya da ‘matador’, Hollandalılar için, ‘portakallar’ gibi imgelerinin kullanılması artık kanıksanmış bir takım bilgilerin futbol aracılığıyla tekrar dışa vurulmasını sağlıyor. Yani Meksika, Almanya’yı yendi değil de Meksika, Almanya’ya acı geldi ya da Meksika biberi gibi çağrışımlar daha çok dikkat çekiyor ve insanların ilgisini çekmeye yarıyor” diye konuştu.

ALMANYA’NIN ELENMESİ SÜPRİZ DEĞİL

Kupanın gidişatını da değerlendiren Ahmet Talimciler, Almanya’nın sürpriz yaşayabileceğinin sinyallerini ilk maçtan verdiğini dile getirdi. Meksika yerine daha becerikli bir takımın Almanya’nın karşısında olması durumunda çok ciddi sıkıntılar yaşayabileceğini söyleyen Talimciler, “Almanya ile ilgili olarak defanslarının son derece kötü ve oyun kurmada zorlandıklarını dile getirmiş ve hızlı akın yapan takımların Almanya’ya sürpriz yapabileceğini dile getirmiştim. Güney Kore maçında tam da dediklerim yaşandı ve berbat oynayan bir Almanya izledik. 80 yıl sonra ilk kez gruplardan çıkamadan evlerinin yolunu tutmak zorunda kaldılar” diye konuştu

“MESSİ VE RONALDO”

Messi ve Ronaldo’nun Dünya Kupası’nı kazanmalarını bir mecburiyet şeklinde görülmesinin yanlış olduğuna dikkat çeken Ahmet Talimciler, “Ronaldo ve Messi gerçekten dünyanın en önemli futbolcuları. İkisinin aynı dönemde oynaması birbirleri için hem büyük şans hem de büyük şansızlık çünkü her ikisi de çok büyük futbolcu ama aynı zamanda aralarındaki rekabet onları daha iyi hale getiriyor. Bir daha böyle bir rekabet izleyeceğimizi düşünmüyorum. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcuları listesi yapılsa her ikisi de bu listede yer alacaktır. Fakat bu iki ismin Dünya Kupası almaması sürekli tartışma konusu oluyor. Messi sürekli mukayese edildiği Maradona gibi ülkesine Dünya Kupası getiremediği için çok eleştiriliyor fakat Maradona’nın oynadığı Arjantin ile Messi’nin oynadığı Arjantin aynı güçte değil. Maradona’nın oynadığı dönemdeki futbolla, Messi’nin oynadığı dönemdeki futbol da aynı değil. Futbol artık çok daha hızlı oynanıyor. Ronaldo’dan da aynı beklenti var fakat Messi’nin üzerindeki baskı daha fazla. Her ikisi de çok büyük futbolcular ama her ikisinin de tek başına Dünya Kupası’nı getirebilme imkanları yok. Çünkü onların yanında onlara yardımcı olabilecek kadar yetkin futbolcular yok. Portekiz son Avrupa Kupası’nı alarak bu tezi kısmen çürüttü gibi gözükse de aslında bu durum halen geçerli. Bir de Messi ile Ronaldo mutlaka bir Dünya Kupası almaları gerekir mi? Bence almayabilirler bu konuyu bu kadar abartmamak gerekir diye düşünüyorum.” dedi.