Ataol Behramoğlu: Yaşam dediğimiz şey bir MUCİZE!

Yaşamı kendini bildiğinden beri bir mucize olarak duyumsadığını, bencillikten ve her türlü dar görüşlülükten uzak durarak yaşama saygı duymak gerektiğini belirten Türk edebiyatının duayen isimlerinden Ataol Behramoğlu, yaşama cesur ve genç bir hayatla bakmak gerektiğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 20.07.2015 07:07
  • Güncelleme Tarihi : 20.07.2015 07:07
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Ataol Behramoğlu: Yaşam dediğimiz şey bir MUCİZE!

NİLGÜN TAZE

Çocuklar için yazıldığı düşünülen şiirleri çocukken ciddiye almadığını ancak büyükler için yazılan bazı şiirlerin kendisini erken yaşlarda etkilediğini söyleyen Ataol Behramoğlu, ilk etkilendiği şiirlerin duygusal nitelikli olduğunu ifade ederek, şair olma yolundaki şiir çalışmalarını ise lise çağlarında yaptığını söyledi.  İlhamın durup dururken gelmeyeceğini, önemli olanın onu uyandırıp yuvasından çıkarmak olduğunu belirten Behramoğlu, “Kendimi bildim bileli yaşam dediğimiz şeyin bir mucize olduğunu düşündüm ve duyumsadım. Bu mucizenin her hangi bir doğaötesiyle, yaratıcıyla ilgisi yok. Zaten öyle olsa mucize olmaz; anlaşılır, açıklanabilir bir şey olurdu. Yaşam bir mucizeyse eğer, bu mucizeyi hak etmek gerekiyor? Nasıl mı? Her şeyden önce ona saygı duyarak… Yaşama saygı duyarak… Bencillikten, her türlü dar görüşlülükten uzak durarak.. “Yeniden, Hüzünle” adlı bir şiirimde “cesur ve genç hayat” diye bir dize vardır… Tıpkı yaşam gibi cesur ve genç olmak duygusunu hep diri tutmak gerekiyor… ilk şiirle tanışmam merak değil de etkilenme yoluyla oldu. Çocuklar için yazıldığı düşünülen şiirleri çocukken de ciddiye almadım. Buna karşılık büyükler için yazılan bazı şiirler beni epeyce erken yaşlarımda etkilemiştir. Bunlar genellikle duygusal şiirlerdi. İlkokul, ortaokul yıllarımda genellikle ölçülü uyaklı şiirler yazdım. Gerçekten şair olmaya ilk ciddi adımlar ise lise çağında yazdığım şiirlerledir.  Şair olabilmek için ilham yeterli. İlham, esin, her ne ise, bir ruh durumudur.  Durup dururken gelmez. Onu uyandırıp yuvasından çıkarmak gerekir. Şiiri doğuran yine şiirdir. Şiire duyduğunuz sevgi, şiir yazma isteği ve çalışmakla bir araya gelirse, yazarsınız. Şiir okumak, şiir düşünmek, şiir çalışmak, esini de hazırlar, uyandırır. Şiir her şeyde, her yerde vardır. Şiirlerimi yazabilmek için ortam seçtiğim de, seçmeksizin çalışmaya koyulduğum da olur. Zaten bir şiire başlamışsanız ortam beklemeksizin devamı gelir…  Bir zamanlar akşam üstleri şiir yazardım. Çok uzun bir süreden beri ise okuyup yazdığım saatler genellikle sabah saatleridir. Başlangıçta sessizlik gereklidir. Başladıktan sonra ise çevrede olup bitenler pek etkilemez” dedi.

 ŞİİRLERİM BENDEN BAĞIMSIZ VARLIKLAR

Bir şairin tadabileceği en büyük mutluluk ölçütünün başka insanların bu şiirlere gereksinimleri oluğunu görmek olduğunu belirten Ataol Behramoğlu, ilk şiir kitabını bir broşür kalınlığında olmasına rağmen unutamadığını ifade ederek, “Etkilendiğim şairler pek çoklar, hangi birini sayayım! Örneğin son yıllarda okuduğum kitaplardan Romalı şair Vergilius’un “Aeneis” epopesinden bazı bölümler beni çok etkilemişti. Bu size bir şey söyler mi? Bana kalırsa belli bir zamandan sonra, şairlere hangi şairlerden etkilendiniz diye sormak çok da anlamı değil.  İlk şiir kitabım “Bir Ermeni General” 1965’te yayınlandı. Kitaba adını veren şiirin Ermenilikle de generallikle de dolaysız bir ilgisi elbette yoktu, fakat bu bir ayrı konu. Kitaptan çok broşür gibi incecik bir şeydi. Fakat ilk kitabın yeri her zaman başkadır. Şiirin zaman içerisinde ruhunuzda gerçekleştirdiği değişimler neler oldu?  Bu güzel bir soru. Yaptığınız şey sizi değiştirir. Şiirlerimi bugün benden bağımsız varlıklar olarak algılıyorum. Ben de bir okuruyum onların. Yaşamımı şiirlerimden ayrı düşünemem. Yaşam öykünü anlat deseler, şiirlerimi okuyun derim.  İyi bir şair olabilmenin en güvenilir ölçütü ise başka insanların bu şiirlere gereksinimleri oluğunu görmektir. Bir şairin tadabileceği en büyük mutluluk da zaten budur. Günümüz gençliğinin şiire bakışı ise her şeye biraz kolayından bakıyor olmaları. Örneğin kara tahtadaki yazıyı defterine geçirmek yerine fotoğrafını çekiyor. İki kere üç kaç yapar diye sorulduğunda çarpım cetvelini ezbere bilmediği için bir refleks olarak yine akıllı telefonuna sarılıyor. Şiir de kuşkusuz bundan nasibini alıyor. Özellikle gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda ülkemizde şaire, şiire, her ülkede olabileceğinden çok daha fazla değer verilir. Söylediğim şaka değil, gerçektir. Başka türlü olsa bu kadar çok şairi hapise, sürgüne ve darağacına gönderen ülke olma şampiyonluğunu elde tutabilir miydik! Şimdilerde en sevdiğiniz şiirim ise “Zakkum ve Yaz”…

 İLKBAHAR

 Yüzümü bulutlara kaldırıp

Dua eder gibi mırıldanıyorum

Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum

Rüzgarla, ilkbaharla

 

Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor

Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi

Rüyada mıyım, gerçek mi bu

Hem var gibiyim, hem yok gibi

 

Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde

Başakların sonsuz salınışı

Burada, kendimle başbaşa

Ömrümü böylece tamamlayabilirim

 

Bir kuşu dilinden hiç öpmedim

Belki bir gün öpebilirim

Belki bir gün rüzgar olurum ben de

Eserim başakların üzerinden

Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim

Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden

ATAOL BEHRAMOĞLU;

 Ataol Behramoğlu, 13 Nisan 1942’de, Azerbaycan kökenli bir ailenin çocuğu olarak babasının yedek subaylığı sırasında Çatalca’da doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları, ziraat müdürü olan babasının görevi nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yörelerinde geçti. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Kars’ta öğrenim gördü. İlk, orta ve lise öğrenimini Çankırı’da tamamladı. Bir süre Ankara Hukuk Fakültesi’ne devam etti. 1966’da Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nün derslerini izledi, aynı fakültenin Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. İlk şiir kitabı “Bir Ermeni General” 1965’te, kitaplaşan ilk çevirisi “İvanov” (Anton Çehov) 1967’de basıldı. Mihail Yuryeviç Lermontov’dan ilk şiir çevirilerini de bu dönemde yaptı. 60’lı yıllar toplumcu kuşağının manifestosu niteliğindeki şiirlerden “Bir Gün Mutlaka”yı 1965’te yayımladı. 1969’da “Ant” dergisinde birkaç sayı yayımlanan “Toplumcu Genç Şairler Savaş Açıyor” başlıklı oturumda yeni toplumcu şiir üstüne görüşlerini açıkladı. 1970’de yayımlanan ikinci şiir kitabı “Bir Gün Mutlaka”, kuşağının öncü yapıtlarından biri olarak kabul edildi. 1970’de İsmet Özel ile yayımlamaya başladıkları “Halkın Dostları” dergisi geniş yankı uyandırdı. Aynı yıl, Maksim Gorki’den çevirdiği “Yaşanmış Hikâyeler” yayımlandı. Ataol Behramoğlu 1970 yılı sonbaharında dört yıl sürecek ilk yurtdışı yolculuğuna çıktı. 1972’ye kadar Londra ve Paris’te yaşadı. Paris’te Louis Aragon ve Pablo Neruda ile tanıştı. Aragon’un yönetimindeki “Les Lettres Françaises”de, Abidin Dino çevirisiyle, “Bir Gün Mutlaka” dan bir bölüm yayımlandı. Paris’te Théatre de Liberté’nin kuruluş çalışmalarına katıldı (1971). İlk oyun “Légendes à Avénir / Geleceğe Masallar” için bölümler yazdı.

 1972 sonbaharında Sovyet Yazarlar Birliği’nin çağrılısı olarak gittiği Moskova’da yaklaşık iki yıl kalarak Moskova Devlet Üniversitesi’nde stajyer olarak Rus Edebiyatı üzerine çalıştı. Yurtdışında bulunduğu sırada, daha önceki dönemin ürünü çevirileri (Puşkin, Bütün Hikâye ve Romanları, 1972) ve yurtdışı dönemin ürünü şiirlerden oluşan üçüncü şiir kitabı “Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974)” Türkiye’de yayımlandı. Ataol Behramoğlu 1974’te ülkeye dönüşünden bir süre sonra Muhsin Ertuğrul yönetimindeki İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda dramaturg olarak çalışmaya başladı. 1975’te kardeşi Nihat Behram ile çıkardıkları edebiyat-kültür dergisi “Militan” (kimi sayıları beş bine ulaşan tirajıyla) büyük ilgi gördü. Bu dönemde Ataol Behramoğlu’nun “Ne Yağmur…Ne Şiirler…(1976)”, “Kuşatmada (1978)”, “Mustafa Suphi Destanı (1979)”, “Dörtlükler (1980)” adlı kitapları yayımlandı.

 1977’de bir Atina gezisinde Yannis Ritsos ile tanıştı. 1978’de Sofya’da Dünya Yazarları 1. Kurultayı’na Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Burhan Arpad ile Türkiye Temsilcisi olarak katıldı. 1979’da Türkiye Yazarlar Sendikası genel sekreteri oldu. Aynı yıl, kızı Barış doğdu. “Sanat Emeği” dergisinin kurucuları ve yazı kurulu üyeleri arasında yer aldı. 1980 darbesi sonrasında dramaturgluk görevinden ayrılmak zorunda kaldı. “Ne Yağmur…Ne Şiirler…”in yeni basımının mahkemece “toplatılması ve imhası”na karar verildi. Ataol Behramoğlu bir hafta Selimiye’de göz hapsinde tutuldu. Kitap daha sonra beraat etti. “İyi Bir Yurttaş Aranıyor” başlığı altında topladığı şiirler Türkiye’de “siyasal kabare” türünün ilk örneklerinden biri olarak birçok kez izleyiciye sunuldu (1981). Aynı yıl Yunanistan’da “Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum” adıyla yayımlanan kitabı, şiirlerinden yabancı bir dilde ilk seçmelerdi. Kitap kısa sürede birkaç kez basıldı. Dünya şairlerinden Rusça, İngilizce, Fransızcadan yaptığı çevirileri “Kardeş Türküler” adlı bir kitapta topladı (1981). “Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi”nin ilk çalışmalarına başladı.

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi

Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten

Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

 

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne

Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa

Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır

Kopmaz kökler salmaktır oraya

 

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını

Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin

Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara

Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

 

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine

Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın

Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

 

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar

Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın

Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu

Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

 

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle

Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına

Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

 

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Haber Merkezi