Sayfa Yükleniyor...
Nüfusumuzun yaklaşık 20 milyonu, örgün eğitim kurumlarında ve yükseköğretimde öğrenim görmektedir.
Sadece öğrenci sayımız, aralarında Hollanda, Danimarka, Belçika, Yunanistan, Portekiz ve İsveç gibi devletlerin de bulunduğu Avrupa Birliği üyesi 20 devletin nüfusundan ayrı ayrı daha fazladır.
Bu genç insan kaynağımız, en büyük gücümüz ve zenginliğimizdir.
Genç insan kaynağımız gelecek adına umut ve güven vermektedir.
Ancak Kontrolsüz güç, güç değildir gerçeğinden de hareketle, bu önemli gücün süreç içinde dezavantaja dönüşmemesi için çok ciddi ve çok yönlü çalışmalar şarttır.
Her şeyden önce gelişmiş ülkelerdekine benzer kaliteli bir eğitime, interaktif yönlendirmeye, bilimsel kontrole, dinamik değerlendirmeye, sürdürülebilir bir programa ve iyi bir stratejik planlamaya ihtiyaç vardır.
Devletimiz, bu amaçla son yıllarda eğitime çok büyük bir önem vermekte ve çok ciddi yatırımlar yapmaktadır.
Öyle ki, son birkaç yıldır Cumhuriyet Tarihinde ilk kez, merkezi yönetim bütçesinden en büyük pay Milli Eğitim Bakanlığına ayrılmaktadır.
Söz konusu bütçe, 2002 yılında 7 milyar TL iken, 2015 yılında 2002 yılına göre tam 13 kat artırılarak 100 milyar liraya yükseltilmiştir.
Dolayısıyla eğitime ayrılan bütçe, savunma bütçesini geride bırakarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşmış bulunmaktadır.
Bu bütçenin içinde, bir milyona yaklaşan öğretmen ve diğer eğitim çalışanının maaş, sağlık ve sigorta primi gibi giderleri bulunmadığı göz önüne alındığında, rakamın büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır.
Eğitime bu ölçüde büyük bütçe ayrılması, insanımızın ve ülkemizin geleceği adına çok önemlidir.
Karşılığı uzun vadede alınabilen eğitim alanındaki yatırımların istikrarlı hale getirilmesi kalıcı ve mutlak başarı için bir zorunluluktur.
Bu itibarla son yıllarda büyük ivme kazanan eğitim yatırımları sonucunda iyi yetişen genç insan gücümüz, daha şimdiden Ülkemizi pek çok batılı ülkeyle hem bilimsel, hem teknolojik, hem de mal ve hizmet üretimi alanında rekabet edebilir hale getirmiştir.
Devletimiz, gözbebeğimiz olan gençlerimizin geleceğe daha iyi hazırlanması için büyük altyapı yatırımlarının yanı sıra, sistemde de köklü değişiklikler yapmak için büyük bir çaba içindedir.
Bu amaçla, milyonlarca öğrencinin korkulu rüyası olan SBSyi kaldırarak, yerine daha layt olan TEOG sistemini hayata geçirmiştir. Böylece öğrencilerimiz, kendi okullarında ve hafta içinde sınava girme; her 20 soruyu 40 dakika içinde çözme; 40 dakikalık her oturum sonrasında 30 dakikalık dinlenme fırsatı bulma; sınavda sadece müfredat gereğince işlenen konulardan sorumlu olma; yanlış işaretledikleri cevaplardan ötürü doğru cevaplardan olmama; geçerli mazeretleri nedeniyle telafi sınavına girme, gibi birçok yenilik sayesinde sınav stresinden büyük ölçüde kurtulma şansına sahip olmuşlardır.
Milli Eğitim Bakanlığı, şimdi de liseye geçişi sınav odaklı olmaktan çıkarmak için devrim gibi bir çalışma başlatıyor. Öğrencilerin daha sosyal olmalarını sağlamak için, öğrencinin ders dışında sanat ve sportif aktivitelerini, liseye geçiş sınavı TEOGu yüzde 30 oranında etkileyecek bir sitemi hayata geçirmeye hazırlanıyor. Böylelikle sekiz yıl boyunca yüzen ya da bir enstrüman çalan her öğrenci, TEOGta ekstra yüzde 30 puan alabilecektir. Aynı durum diğer kültürel etkinlikleri kapsayacaktır. Bu sistem uygulamaya geçirildiğinde, öğrencilerin sadece ders çalışıp sınava giren birer birey olmaktan çıkarak daha sosyal bireyler olabilecektir. Bu uygulamanın gelecek yıllarda üniversite sınavlarında da hayata geçirileceği ifade edilmektedir.
Günümüz dünyasında tarihin hiçbir döneminde yaşanmamış ölçüde amansız bir yarış ve mücadele söz konusudur.
Evet geçmişte özellikle soğuk savaş yıllarında açık bir savaş ve mücadele vardı, ama şimdi daha gizli ve profesyonel bir rekabet vardır.
Bu rekabette hiç kuşkusuz eğitim alanında gençlerini çok iyi hazırlayanlar kazanacaktır.
Bu nedenle, Milli Eğitim Bakanlığımız da ''Eğitimde 2023 Vizyonu kapsamında FATİH Projesi (Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi), e-okul sistemi, tüm okulların teknoloji ve internet ağıyla donatılması, zorunlu eğitim süresinin artırılması ve öğrencilerin yaş ve gelişim özelliklerine göre kademelendirilmesi, öğrenciyi merkeze alan müfredat değişikliği, öğrenci meclisi, gönül köprüsü projesi, ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması, ... gibi çok ciddi çalışma ve çabalar içindedir.
Böylesine köklü, önemli ve maliyetli çalışmalardan hedeflenen ve arzulanan kalite ve başarının elde edilebilmesi için siyasi ve ideolojik kaygılarımızı askıya alarak kendimiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için dünya gerçeklerine uygun kaliteli eğitim yolunda atılan adımları sürdürülebilir kılmak durumundayız.
Daha güzel gün ve yarınlara ulaşmak umuduyla