Sayfa Yükleniyor...
Almanyada bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş: Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.
Eğitimin en temel amacı, bizim en büyük sermayemiz, geleceğimiz, sigortamız ve gözbebeklerimiz olan çocuklarımızı daha fazla insan yapmak içindir. Bu görev ve sorumluluk anne ve babalar ile birlikte öğretmenlerindir.Üniversitenin Üsünü görmemiş Anadolunun eli öpülesi bilge çiftçisinin Her öküz, aynı sırıkla sürülmez sözü tek başına bize çocuğa veya öğrenciye doğru yaklaşım noktasında bize çok şey anlatmaktadır. Bugün genç nesil ile ilgili toplum olarak yakındığımız sorunların kökeninde, gençleri hakkıyla sevmeme, onları anlamama ve onlarla doğru bir iletişim kuramama sorunudur. Dolayısıyla sorun, sorunlu çocukları kazanmak yerine, onları çürük elma gibi görme, aile ve rehberlik müessesesini misyonuna uygun çalıştıramamanın sonucudur.
Eğer bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar yerine gerçekten insan yetiştirmek istiyorsak, evvela bizleri bugünlere taşıyan büyüklerimizin ve aziz öğretmenlerimizin azim, aşk, heyecan ve özveri dolu çalışma prensiplerini, yaklaşımlarını kendimize model almalıyız.
Çünkü sevginin açamayacağı kapı, yaratamayacağı mucize yoktur. Sevgi eksikliği, çoğu zaman dünyaya küskün, kendini değersiz bulan, kendini ve insanları sevmeyen kişiler ortaya çıkarır. Çocuklarımızı ve öğrencilerimizi gerçekten sevmeli, daha doğrusu kendilerini sevdiğimizi onlara hissettirmeliyiz. Eğer birileri, en vahşi, en yırtıcı hayvanların yavrularını eğitebiliyor, sirklerde binlerce kişinin huzurunda onlarla şov yapabiliyor, dans ettirebiliyorsa, bizlerin de tüm canlılar içinde özellikle hür iradesi ve yetenekleri sayesinde çok özel ve müstesna bir konumda olan en mükemmel varlık olan insan yavrusuna yıllarca bir şey veremiyorsak, anne-babalar ve öğretmenler olarak bunun hesabını verebilmeliyiz.
Ayrıca tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi, kendimizi sürekli yenileyip zaman zaman formatlamamız ve sık sık güncellememiz gerekiyor. Ancak bu şekilde, anne-babalarımızdan ve bizden son derece farklı ortam, imkan ve şartlarda yetişen yeni nesille iletişim kurma şansını yakalarız. Eğer kendimizi yenilemezsek ve yıllar öncesi bilgilerimizle, söylemimizle, yaklaşımımızla, alışkanlıklarımızla ve bakış açımızla hareket etmekte ısrar edersek, adeta 20 yıl önceki monokrom ekranlı, 6502 işlemcili, Dos işletim sistemli ve megabaytlık hafızası olan kocaman kasalı bilgisayarlar gibi işlevsiz kalırız. Dolayısıyla adeta çok çekirdek işlemcili ve terabayt hafızalı bilgisayarlar gibi çalışan öğrencilerimizi anlayamaz, onlara ayak uyduramaz ve böylece hem kendimiz kaybeder, hem de onları kaybetmeye devam ederiz.
Eğer bunları yapabilirsek, inanın her şeyin yeniden başladığını, değiştiğini ve çok farklı geliştiğini göreceğiz.
Unutmayalım ki, insanı insan gibi yetiştirecek aile ve okuldan başka kurum, ebeveyn ve öğretmenlerden başka kişi bulunmamaktadır.