2

İyi Okul


  • Oluşturulma Tarihi : 22.06.2016 08:08
  • Güncelleme Tarihi :

Okullar yaz tatiline girdi. Okulların tatile girmesiyle birlikte, TEOG Sınavına giren öğrenciler başta olmak üzere, bir kısım öğrenciyi 2016-2017 Eğitim Öğretim yılında gideceği okul heyecanı sarmış durumda. Bu heyecanı, öğrenci velileri de en az çocukları kadar yaşamaktadırlar.

Aslında ilk ve ortaokullarda öğrenci kayıtları, “Adrese Dayalı Nüfus Sistemi”ndeki bilgilere göre, e-okul sistemi üzerinden merkezi olarak otomatikman gerçekleştirilmektedir. Okula başlama yaşı gelen çocuklarımızın velileri, bu sistem sayesinde, okul arama başta olmak üzere, birçok zahmetten kurtulmuş olmaktadırlar. Ancak buna rağmen, gerek var olan alışkanlıklar ve gerekse çiçeği burnunda velilerin “iyi okulu” bulma arayışı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın son yıllardaki en iyi çalışmalarından biri olan, e-okul sistemini deldirmekte ve sonuçta tam anlamıyla kurumsallaşmasını geciktirmektedir.

Birçok velinin, çocuğu için “iyi okul” bulma arayışı, özü itibariyle insanidir. Hatta bu durumu, duyarlı olmanın, sorumlu davranmanın ve kaliteyi aramanın doğal bir sonucu olarak görmek gerekir. Ancak burada asıl mesele, “iyi okul” kavramını tartışmak, irdelemek gerekir. Yani “Hangi okul iyidir veya bir okulun iyi okul sayılabilmesinin ölçütleri nelerdir?” gibi soruların doğru ve bilimsel karşılıklarının verilmesi lazım.

Ne var ki, ülkemizde birçok konuda olduğu gibi, iyi okulun tespitinde de, uzman görüşünden çok, elleri öpülesi annelerin kısırlı, pastalı, kekli toplantılarındaki konuşmaları veya babaların kahvehanelerdeki sohbetleri belirleyici olmaktadır. Alınan kararlarda genellikle de “okul binasının yapısı, semti, badanası, bahçesi, müdürü” gibi faktörler etkili olmaktadır. Bunlar elbette önemsiz faktörler değildir. Ancak öğretmenler arasında kıyaslama yapmak pek doğru olmamakla birlikte, 1-4 yıl süren ve tek öğretmenin sınıfta olduğu bir ilkokul sisteminde, öğretmen faktörü diğer bütün faktörlerin tamamını açık ara ile geride bırakmaktadır.

Sağlık Bakanlığı mevzuatında, “Sağlık sisteminden yararlanan kişinin, tedavisini yapacak hekimini seçme ve değiştirme hakkı” öngörülmektedir. Her yeni uygulamada olduğu gibi, bu uygulamada ilk başlarda bazı kişilerce çok eleştirilmiş ve birçok yönden sakıncalı görülmüştü. Ancak süreç içinde kayda değer bir sorun çıkmadan, başarılı bir şekilde uygulandığı ve çok yararlı olduğu görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nda benzeri olabilecek bu sistemin, yani “velinin, çocuğunu eğitecek öğretmeni seçme hakkı”nın tartışılmasında ciddi yarar görmekteyim. Milli Eğitim Bakanlığı Mevzuatı’nda öğretmeni seçme hakkı olmadığından, konunun öğretmen boyutunu bir kenara bırakıp, temel eğitimde neden “en iyi okul, eve en yakın okuldur” boyutu üzerinde duralım.

Temel eğitimde neden “en iyi okul, eve en yakın okuldur?” sorusunun cevabı olabilecek sayısız neden sıralanabilir. Birkaç tanesini sıralamak gerekirse; okula ulaşmak için trafikte geçen gereksiz zaman kaybı önemli yer bir tutmaktadır. Her gün okula gidiş-geliş için ortalama birer saat harcandığını kabul edersek, 180 işgünü üzerinden bir öğretim yılında 360 saat gibi büyük bir zamana denk gelmektedir. Yanlış bilgi uğruna, veliler mini minnacık çocuklarını saatlerce uzaktaki okula gönderirken, her gün yaklaşık iki saat uykularından, dinlenmelerinden, yararlı aktiviteler için harcayacakları enerjilerinden ve oyunlarından çalmaktadırlar. Bunun çocuklarımızda oluşturduğu yılgınlık, efor kaybı, okuldan soğuma ve ailelere getirdiği maddi külfet gibi yan etkileri de cabasıdır.

Çocuğu eve uzak bir okula göndermenin diğer olumsuz bir yanı da, çocukların asosyalleşmeleri, dolayısıyla arkadaşlık ilişkilerini pekiştirememeleridir. Çünkü uzak okullara gitmek durumunda bırakılan çocuklar, arkadaşlık ilişkilerini geliştirmelerine fırsat sağlayan okul dışındaki saatlerde ve tatil gibi önemli zaman aralıklarında okuldaki arkadaşlarından uzaklaşmakta, aynı şekilde aynı bina, sokak ve mahalledeki akranları ile farklı okullarda olduğu için arkadaşlık ilişkilerini geliştirememekte, onlarla kaynaşamamakta ve sonuçta sosyalleşememektedir.

Aynı şekilde, sosyal çevresi ve maddi imkânı olan aileler, çocuklarını uzak okula gönderdikleri zaman, sosyal çevrenin genel yapısı okula yansımamaktadır. Bu da çocuğun zihninde, gönderildiği okul ile doğduğu, içinde yaşadığı fiziksel ve sosyal çevre arasında derin uçurumlar ve tezatlar oluşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla minnacık çocuk, bu durum karşısında şoka girmekte, kendisine bir bakıma dayatılan yeni yaşam alanını yadırgamakta, çok uzak bir köşeye atıldığı düşüncesine kapılmaktadır. Yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmaktadır. Bu da beraberinde son yıllarda ortaya çıkan “kalabalıkların içinde yalnızlık” sendromunun temelini oluşturmaktadır.

Gözbebeğimiz minicik yavrularımızın, daha sağlıklı sosyalleşmeleri, enerjilerini trafik yerine yararlı işlerde değerlendirmeleri ve daha iyi dinlenmeleri için, lütfen onları “eve en yakın okula” yazdıralım.

İyi Okul
Abdulkadir Yıldız
Yazarımız Kim ?

Abdulkadir Yıldız