Sayfa Yükleniyor...
Mart ayı dendiğinde aklıma ilk önce Mehmet Akif Ersoy gelir.
Hiç şüphesiz burada iki önemli olayın yıldönümünün mart ayı içinde olmasının payı büyüktür.
Birincisi bağımsızlığımızın simgesi olan İstiklal Marşımızın kabulünün mart ayında gerçekleşmesi
İkinci önemli olay ise, 101 yıl önce Çanakkale Boğazını geçmeye çalışan düşman donanmasına karşı verilen büyük mücadelenin de mart ayında zaferle sonuçlanması
Bu mücadele sonucunda büyük bir zafer kazanılmıştır.
İşte gerek İstiklal Marşımızın kabul yıldönümünün ve gerekse Çanakkale Şehitlerini Anma Gününün mart ayı içinde olması, mart ayını Mehmet Akif ERSOY ile adeta özdeşleştirmektedir. Çünkü İstiklal Marşımız da, Çanakkale Şehitlerine adlı şiir de Mehmet Akif ERSOY tarafından kaleme alınmıştır.
Bu nedenle bugünkü yazımızda, İstiklal Marşımızın kabul edilişinin 95. yıldönümü vesilesiyle İstiklal Marşımızın kabul ediliş süreci ve Mehmet Akif ERSOY üzerinde durmaya çalışacağız. Önümüzdeki yazıda ise Çanakkale Destanı üzerinde durmaya çalışacağız.
Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Marşımızın yazarı olmasından ötürü, Vatan Şairi ve Milli Şair unvanları ile de anılmaktadır. Mehmet Akif Ersoy, Anadolu Coğrafyasında yetişten çok özel meziyetleri olan önemli bir şahsiyettir. Şair, düşünür, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an mütercimi, yüzücü, milletvekili gibi özellikler, Mehmet Akif Ersoyun bilinen özelliklerinden sadece birkaç tanesini oluşturmaktadır.
Bilindiği üzere İstiklâl Marşımız, 12 Mart 1921'de birinci TBMM tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir.
İstiklal Marşımızın kabul ediliş süreci kısaca şu şekilde olmuştur:
Milli Eğitim Bakanlığı, 1921 yılında Kurtuluş Savaşı'nın milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla ödüllü bir güfte yarışması düzenler. Yarışma için oluşturulan özel bir kurul, gelen 724 şiiri titizlikle inceler.
Ancak yarışma için gönderilen şiirlerden hiç biri milli marş olacak yeterlilikte görülmediğinden bu yöndeki arayış devam eder.
Hayatın akışı içinde bazı özel anlar, özel durumlar vardır.
Hani bazen bir milletin, bir inancın, bir düşüncenin, bir toplumun, bir kuşağın gözleri, Acaba neler söyleyecek, acaba nasıl davranacak diye bazı kişilere dikilir ya. Onların yorumu, tutumu, tavrı, performansı, değerlendirmesi, Sabırsızlıkla, merakla beklenir ve takip edilir. Çünkü sahasında kendini kabul ettirmiş insanların başarıları, kendi alanları ile ilgili büyüklükleri büyük olaylarda daha bir belli olmaktadır. Büyük sporcuların önemli yarışmalarda, zeki ve çalışkan öğrencilerin büyük sınavlarda, liderlerin önemli olaylarda ön plana çıkması, göz doldurması ancak bu gerçekle açıklanabilir.
İşte tam böyle bir dönemde ve atmosferde tüm dikkatler Mehmet Akif Ersoyun üzerindedir. Gözler onu aramaktadır. Nitekim o günkü Mecliste de, en güzel şiiri Mehmet Akif'in yazacağı görüşü hakimdi. Ancak o dönemde Burdur Milletvekili olan Mehmet Akif'in para ödülünden rahatsızlık duyduğu için yarışmaya katılmadığı öğrenildi. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Akifin ikna edilmesi için Meclis'teki sıra arkadaşı Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Bey'in yardımını istedi.
Kazanan güfteye para ödülünü almayıp bir hayır kurumuna bağışlayabileceği görüşü üzerine Mehmet Akif Ersoy, Ankara'daki Taceddin Dergahında 48 saat içinde şiirini yazarak yarışmaya koymuştur.
Mehmet Akif'in yarışmaya katılmayı kabul etmesi üzerine kimi şairler şiirlerini yarışmadan çektiler.
Mehmet Akif'in, kahraman ordumuza ithaf ettiği İstiklal Marşı adlı şiiri, önceleri 17 Şubat 1921 günü Sırât-ı Müstakîm ve Hâkimiyet-i Milliye Gazetelerinde yayımlandı. Ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra coşkulu alkışlarla Milli Marş olarak kabul edilmiştir.
Mehmet Akif Ersoy İstiklâl Marşı'nı, şiirlerini topladığı Safahat adlı eserine dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı'nın Milletimizin eseri olduğunu beyan etmiştir. Yarışma için konulan para ödülünü de almayıp, Kızılay Derneğine bağışlamıştır. Bu vesileyle Mehmet Akifi sevgi, şükran ve rahmetle anıyor; sizleri İstiklal Marşımızdan kısa bir bölüm ile baş başa bırakıyorum. Akifin deyimiyle; Allah, bu Millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.
Bastığın yerleri toprak! diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
*
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
*
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.