Sayfa Yükleniyor...
Bir öğretim yılı daha geride kaldı.
12 Haziran 2015 Cuma günü karnelerin verilmesiyle birlikte, tüm örgün eğitim kurumlarımda öğrenim gören yaklaşık 17 milyon öğrenci için üç ay sürecek yaz tatili başlamış oldu.
Yıl boyunca gerek okul içi sınavlarda ve gerekse merkezi sınavlarda büyük efor sarf eden birçok öğrenci, bu uzun tatili fazlasıyla hakketmiştir.
Birçok öğrencinin, kendilerine sunulan yaz tatilini her yönüyle en güzel şekilde değerlendireceklerine inanıyorum.
Bol bol dinlenme, akraba ve diğer sosyal çevreyi ziyaret etme yıl içinde ötelenen sosyal aktivitelere katılma, gibi bir dizi şey sıralanabilir.
Bütün bunlar yeni sezona zinde bir şekilde başlamak için çok önemli ve gereklidir.
Ancak tatil ne şekilde değerlendirilirse değerlendirilsin, mutlaka kitap okumaya da ciddi biçimde yer verilmesi gerekir.
Çünkü bugün birçok ülkede, gençlerin yeterli kitap okumadığı, teknolojinin dili bozduğu ve gençleri çok az kelimeyle konuşmaya mahkûm ettiği yönünde süregelen tartışmalar, bizim ülkemiz için de geçerlidir.
Günümüzde genç neslin okuma alışkanlığını kaybettiği veya onlara okuma alışkanlığı yeterince veril(e)mediği konusunda, hemen herkes hemfikir durumdadır.
Peki, genç nesle okuma alışkanlığını kim kaybettirdi veya okuma alışkanlığı neden veril(e)medi? Bu alışkanlık tekrar nasıl kazandırılabilir?
Gençlerin, merkezi sınavlarda özellikle Türkçe sorularında ortaya koymuş oldukları düşük performans, gençlerin okuma alışkanlığını kaybettikleri konusunda velilerin, öğretmenlerin, yetkililerin ve kısacası eğitim ile ilgili tüm paydaşların yüzüne kral çıplak demesi bakımından son derece etkili olmuştur.
Gençlerin okuma alışkanlığını kazanmalarını olumsuz etkileyen önemli faktörler arasında teknolojideki gelişmeler, cep telefonu ve sosyal medya sayılabilir.
Bu etkenlerin yanında başka bir faktör de, eğitim sistemimizdeki ölçme, değerlendirme kriterleri ve sınav sistemindeki eksikliklerdir.
Sınav sistemi, çocukların bilgi ve donanımlarını ölçmekten uzak ve onları yarışma havası içine sokmaktadır.
Gençlere temel eğitimin başından itibaren açık uçlu sorular yerine, klasik test formatı dayatılmaktadır.
Buna ailelerin baskısı ile birlikte, Kitap okuyacağına fazladan birkaç soru çözersen daha yararlı olur. Anlayışı da eklenince, gençlerde okuma alışkanlığı sistemli olarak kaybolmaktadır.
Oysaki bu düşünce kesinlikle yanlıştır.
Kitap okuma ile klasik test sorusu çözme uygulaması, birbirine alternatif veya rakip değil, bilakis birbirinin tamamlayıcısı durumundadır.
Zira eğitimde yaygın anlayış haline gelmiş: Bir soruyu doğru anlamak, yarısını çözmek demektir. prensibi vardır.
Dolayısıyla, bir soruyu doğru anlamanın temel şartı, kelime dağarcığının zengin olmasıyla doğru orantılıdır.
Bunun yolu da, kaçınılmaz olarak düzenli kitap okumaktan geçer.
Düzenli kitap okuyan ve bunu davranış haline getirmiş bir öğrencinin, hem sınavlarda hem de hayatta başarılı olma şansı, bu özelliğe sahip olmayan bir öğrenciye göre çok daha fazladır. Çünkü kitap okuma alışkanlığı, kişinin üst düzey analitik bilişsel beceriler kazanmasını sağlar, kelime dağarcığını zenginleştirir, ufkunu açar, muhakeme gücünü, anlama ve kavrama becerisini geliştirir, analiz etme, sentezleme ve yorumlayarak değerlendirme yapma becerisini kazandırır.
Bu da doğal olarak, beraberinde hem sınavlarda, hem de hayatta başarıyı getirir.
Onun için, eşit ağırlık, sözel ve sayısal alan ayrımı olmaksızın, tüm gençlerimizin günlük çalışma planlarında okuma saatine mutlaka yer vermesi gerekir.
Sınava girecek her öğrencinin, öğrenim süresince ve belli bir program çerçevesinde, Milli Eğitim Bakanlığının belirlemiş olduğu 100 Temel Eser başta olmak üzere, geniş bir yelpaze içinde mutlaka yerli ve yabancı klasikleri okuması gerekir.
Aslında toplum olarak da az okuyoruz.
Bugün 80 milyon nüfuslu ülkemizde, magazin ve spor gazetelerini dışarıda tutarsak, günlük satılan gazete sayısı 2-3 milyon dolayında.
Onun için ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan az okuma sorunuyla topyekûn mücadele etmemiz gerekir.
Böylece bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde yatan az okuma sorununu çözdüğümüzde, diğer sorunlarımızı daha kolay çözme becerisi kazanırız.
Çünkü: Okuyanlar iki misli daha iyi görür.
Çocuklarımıza okuma sevgisi ve alışkanlığını kazandıracak yöntemler geliştirmeliyiz.
En önemlisi de, önce biz büyükler kitap okuyarak gençlere model olmalıyız.
Zira Malcolm Xin dediği gibi En iyi nasihat örnek olmaktır.
Dolayısıyla çocuklar, büyüklerin sözlerini değil ayak izlerini takip ederler.
Onun için büyükler olarak bıraktığımız izlere dikkat etmemiz şarttır.