Sayfa Yükleniyor...
1938 yılında Harvard Üniversitesinde bir deney başlatılır. 268 sağlıklı erkek lisans öğrencisi seçilir, 1940lı yıllarda bu deneye 456 kişi daha ilave edilir. Toplam 724 kişiyle başlayan bu deney aynı kişilerle 74 yıl devam eder. Aynı kişiler IQ testlerinden anketlere pek çok alanda bilgi verirler. Araştırmanın amacı mutluluğun ne ile ilişkili olduğunu anlayabilmektir.
Elbette bu araştırmanın pek çok sonucu var ama odaklandığı nokta, mutluluğun yaşanan ilişkilerin kalitesiyle ilgili olmasıydı. İnsan ilişkilerinde mutlu olan kişiler hayatta daha mutlu oluyorlardı. Diğer bir ilginç gelebilecek veri ise elde edilen gelirin de ilişkilerdeki samimiyetle orantılı olması. İnsan ilişkilerinde daha samimi olan kişilerin gelir düzeyi daha yüksek olduğu bulunmuş. Zeka düzeyinin yüksek olması da gelir düzeyiyle ilişkili bulunmamış. Belki biraz daha bilimsel verilere dayanarak bir şeyler yazmak fark yaratabilir.
Sürekli bir çalışma hali sürekli bir maddiyat kaygısı. Günümüz koşullarında bu çok anlaşılabilir ama bir yere kadar. Bazen nereye gittiğimizi bir kolaçan etmek için durup düşünmek gerek. Ünlü psikolog Erikson'ın psikososyal gelişim aşamalarında 35-65 yaş aralığını kapsayan geç yetişkinlik olarak adlandırılan üretkenlik/durgunluk aşamasını tarif etmiştir. Bu yaş dönemi kendimizi hayatımızı yoğun olarak sorguladığımız bir dönem. Üretebilir, tecrübelerimizi yeni nesillere aktarabilirsek üretkenlik ortaya çıkar. Üretmek kavramını geniş bir kavram olarak düşünmek gerekir. Bizim kültürümüzde çok yaygın olan torun bakmak da yeni nesillere tecrübeleri aktarmak anlamına geldiği için o da bir üretimdir. Üretmeyi sadece modern toplumların gözünden algılamamak gerekir. Çalışmayabilirsiniz ama bir yardım kuruluşunda gönüllü olabilirsiniz bu da üretmektir. Evi idare edip organize etmek de siz bunu kendinize dair bir amaç olarak görüyorsanız üretimdir. Bunlar aslında kişinin kendini, hayattaki yerini, hayattaki amacının nasıl algıladığıyla ilgili. Eğer üretim gerçekleşmezse durgunluk yaşanır bu durum orta yaş bunalımının en önemli sebeplerinden biridir.
Geç yetişkinlik dönemi aynı zamanda çocuklarımızı da yetiştirdiğimiz bir dönem dolayısıyla bizim kendimize bakış açımız çocuklarımızı da şekillendiriyor. Hayatımıza göz atarken Harvardda yürütülen bu araştırma sonuçlarının çok önemli nokta atışları var. Bu kadar başarı odaklı olmak zekaya ve yetenekle sürekli gerçekleştirilmesi gereken kapasitelermiş gibi bakmak ne kadar doğru? Bir şeyi iyi yapabilmek önemli ama ya motivasyon? Şu anki sistem iyi yapabilmeyi körüklerken motivasyonu sürekli köstekliyor. Herhangi bir şeyi yapabilmek için önce motivasyon gerekli. İyi yapabilmekte sonraki bir aşama. Eğer yapmak istemezse kişi zaten iyi yapma imkanı olmaz, o aşmaya gelemez.
Kendimizi sorgularken bizi en çok neyin mutlu edeceğini, çocuklarımızı yetiştirirken en çok neyin onları mutlu edeceğini göz önünde tutalım. Onların ya da kendimizin motivasyonunu düşürmeden, isteklere de yer vererek, ailemizle ve çevremizle olan ilişkilerimizi hep samimi, sıcak tutarak adımlar atmak gerek. Sonuçta ebeveynler olarak bizim temel motivasyonumuz çocuklarımızın hayatta mutlu olması Araştırma bize insan ilişkilerinin sağlıklı ve mutlu olmasının sadece duygusal hayatta değil iş hayatında ve finansal kazançta da etkili olduğunu gösteriyor. Belki bu araştırmayla ben de sizleri ilişkilere farklı gözle bakmaya biraz daha motive edebilirim diye umuyorum.