Sayfa Yükleniyor...
Medine’de ilk sabah namazımız Cuma’ya rastladı. 40 dereceyi aşkın sıcağı, gece yağan rahmet biraz hafifletse de Mescid-i Nebevi’nin 7. kapısından girdiğimizde yüzümüzü okşayan seher serinliği mest etti. Bahçede her renk ve dilden insanlar huzur içinde saf tutarken, İslâm Dünyasının içine düştüğü kaosu hatırlayıp, gözümde süzülen yaşlar eşliğinde namaz dualarını okudum. Namazdan sonra Peygamber Efendimizle içsel hasbıhale başlayıp, Müslümanların her dönemde parçalandıklarını, birliği Türk Milletinin sağladığını, güçlü olduğu dönemlerde huzur ve adaletin yayıldığını, yine Türkiyemi ekonomik, sosyal, siyasal yönden güçlendirip, Müslüman Ümmete birlik şuurunu aşılamasını, sinsi düşmanların ve fesat komşuların tezgahlarının başlarına gelmesini diledim.
BİLİMİ GELİŞTİRMEK İÇİN NE YAPMALI?
Toplantıda söz alan TÜBA Şeref Üyesi Prof.Dr. Aziz Sancar konuşmasında, geçmişten geleceğe sesleniyordu. Konuşma metnini okuduğumda zihnimde İlteriş Kutluk Kağan’dan M. Kemal Atatürk’e kadar bütün Türk Büyüklerinin söylevleri canlandı. 2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi olmasına rağmen mütevazı, dingin tavrı; Türkiye’ye sevdalısı, Türklüğüyle gurur duyan ve bunu göğsünü gere her ortamda söyleyen, Atatürk’e yürekten bağlı değerli hemşerim, âlim Prof.Dr. Aziz Sancar, konuşmasının son bölümünde, Türk dünyasının bilimin ışığından gerektiği gibi faydalanması için “Ne Yapmalı” sorusunun cevabını uzun uzun anlattı. Yol gösterici konuşma herkesin arşiv dosyasında yer alacak değerde… Saygıdeğer âlimimize teşekkür eder, nice başarılara imza atmasını temenni ederim.
Ailemizin Yazarı olarak tanıttığım Fatma Çetin Kabadayı’nın kurduğu grupta tanıdığım Fatma Türkdoğan’ın yazdığı DİLSİZİN AĞIDI öykü kitabını o düşünceyle elime aldığımda, bir medcezir geçirdim. Çok farklı bir kalem, zengin kelime darcığı ve tasvirlerle öykü konusunda ustalaşmış bir yazar beni sarıverdi. Hızlı okuma tekniğini boş verip, kelimeleri değerli taş gibi ustaca yan yana dizen, sevinçle dansettiren, uçuran, sessizce ağlatan öyküleri gözle değil, beyinle okumaya başladım. Her öykü geçmişten, andan çok şey çağrıştırırken, 20 öykü ziyafeti çabuk bitmesin diye suyu yudumlar gibi ağır ağır okudum. Her çalışmanın ardında birinci, ikinci şahısların veya izleyicinin şiirsel diliyle yazılan kitabı elime alırken, şifahen tanıdığım yazarını da internette araştırdım.
Mardin ziyaretimde yaşadığım Gül Mahallesinden sonra gittiğim ilk yer Şehidiye Camii oldu. Bu cami ile özel bağım, yazdığım uzun soluklu AHİLER Senaryosundan kaynaklanıyor. Ahî Evrân ve kurduğu Ahilik Teşkilâtını 12. asrın sonu 13. asır başı çerçevesinde yazarken, Bağdat’tan Kayseri’ye giden kervanı, Mardin’de konakladım. Artuk Arslan’ın başta olduğu o dönemde ikisi de Halife’nin verdiği Nâsrûddin unvanını taşıyan iki değerimizin tarihteki önemli rolleri, bilim ve kültüre verdikleri katkıdan kaynaklanıyor. Cezeri’nin son günlerini yaşadığı o dönemin Mardin ve Cizre’sini (kökenim Babaannem tarafından Cizreli Beyt Abd’ül Kuddüs’e dayanır) senaryoya katmamak büyük eksiklik sayılırdı. İki yıldır Cezeri’nin kasrında tıkanıp kalmış, başka projeler nedeniyle dosyayı kapatmıştım. O tarafa gidersem kanallarımın yine açılacağına inanıyordum. Şehidiye Camiine gitmemin nedeni buydu. Yazma şevkime Kasımıye Medresesi’nde sergilenen Cezeri’nin eserlerine dokununca kavuştum. Tamamlarım inşallah.
eşi Sanatçı Mine Özcan Suer’in “Sanat Kıbrıs-Kültür Sanat Sohbetleri” kapsamında düzenledikleri “M.Osman Akbaşak Söyleşisi”nde; İzmir’in sanatçı, şair, yazar ve gazetecileri bir araya geldi. 24.V.2023 tarihinde Hatay Dilek Kafe’de Sanat Kıbrıs Gazetesi İzmir Temsilcisi ve köşe yazarı, Yazıların Duru Kalemi saygıdeğer Levent Süer ile sevgideğer eşi Sanatçı Mine Özcan Suer’in “Sanat Kıbrıs-Kültür Sanat Sohbetleri” kapsamında düzenledikleri “M.Osman Akbaşak Söyleşisi”nde; İzmir’in sanatçı, şair, yazar ve gazetecileri bir araya geldi.
Zor günlerde birlik, dayanışma, merhamet, sevgi, iyilik milletimizin ruhunda var. Bu hasletlerimiz savaş ve felaket anlarında doruğa çıkar.
6 Şubat 2023 felâketinde en büyük yıkımı Hatay aldı. Medeniyetler kavşağı, inanç ve kültürde ilkler ve hoşgörünün şehri Hatay’daki yıkım stratejik önemini de ortaya çıkardı. Deprem sonrası sosyal medyada esen yalan rüzgârı, güzide şehrimizin üzerindeki plânları yine gündeme getirdi.
“Azerbaycan’ın Bağımsızlığının Dönüm Noktası: 20 Ocak” İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (DESEM) Bordo Salon’da konferans ve müzik dinletisiyle anıldı. Azerbaycan’ın İzmir Başkonsolosu Cavid Aliyev’in DEÜ ile düzenlediği etkinliğe; Azerbaycan İstanbul Başkonsolosu Nermine Mustafayeva, Azerbaycan Ankara Büyükelçiliği Eğitim Müsteşarı Doç. Dr. Necibe Nesibova ve Dokuz Eylül Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Gülmira Kuruoğlu’nun konuşmacı olarak katıldı. Konferansa İzmir Vali Yardımcısı Fatih Kızıltoprak, DEÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Esra Bukova Güzel, Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Mehmet Ersan, DEÜ akademik ve idari kadrosu, Türk Dünyası Topluluğunun kurulmasında yıllar öncesinde öncü olan emekli DEÜ Eğitim Fak.Dekan Prof.Dr.Adnan Gülerman, Türkiye-Azebaycan Kardeşlik Derneği üyeleri, DEÜ’de öğrenim gören Türk ve yabancı uyruklu öğrenciler ile davetli gönüldaşlar katıldı.
Güneş doğudan yükselir-4
Tur Abdin Yöresi ile birlikte Orta Doğu’yu aydınlatan bilginlerin yetiştiği, çağlara meydan okuyan en önemli manastır, şüphesiz Mardin’in bağrındaki Deyr’ül zaferân’dır. Mardin’de doğup büyüyen herkesin anılarında mistik bir yeri olan kadim manastırı, Haziran’da ziyaret ettik. Geziyi talimatla özel kılan İstanbul Süryani Kadim Vakfı Başkanı saygıdeğer Sait Susin, Bşk.Yrd.Kenan Gürdal, yönetici İshak Bayyiğit, genç rehber Simon Çepe ile ziyaret sonunda değerli vaktini ayıran saygıdeğer Metropolit Saliba Özmen’e teşekkür eder; şahıslarında bütün Süryani kardeşlerimizin NOEL/Doğuş Bayramını kutlarım. NOEL yurdumuza birlik, beraberlik, huzur ve başarı getirir inşallah…
952 yaşındaki yurdumuz Türkiye’nin Cumhuriyet Dönemi’nin 100. yılına girerken, Sayın Cumhurbaşkanımızdan dileğimiz, 81 Vilâyetimizin 100 sayısı ile taçlanmasıdır. Siftah müjdesinin 17 Aralıkta Mardin’de verilmesi dileğiyle; 100. Yılda yapılacak atılımlarla vatanımızda birlik, huzur ve kalkınmanın ebed müddet sürmesini temenni ediyoruz.
12. asrın son çeyreğinde Kutsal Topraklarda (Orta Doğu), Türklerin gelişiyle başlayan hareketlenme, yoksul Avrupa’ya da yansıdı. Bizans İmparatorluğu’nun kışkırtmasıyla Türkleri Anadolu’dan atmak, Kutsal Toprakları kurtarmak ve oradaki zenginliğe konmak amacıyla yapılan Haçlı Seferleri sonucunda; etkileri günümüze dek süren siyasal, sosyal, ekonomik ve dinî birçok değişim oldu.
Serveti Fünun Edebiyatının simgelerinden Halit Ziya Uşaklıgil’in eserlerinde tercih ettiği renklerin okuyucu üzerinde yaratacağı algıların irdelendiği kitabı, Köyceğiz’in huzurlu ortamında okudum. Kitabın içeriğini anlatmadan önce yazarı Doç.Dr. Maksut Yiğitbaş’ı tanımak; onun bakış açısı paralelinde özümsemek, verilen bilgilerin daha kalıcı olmasını sağlar. Urfa doğumlu Maksut Yiğitbaş, İlk ve orta öğrenimini bu ilde tamamladı. 1995 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Bir süre Aksaray ve Erzurum’da Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. 2009 yılında, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne öğretim üyesi olarak atandı ve hâlen aynı görevi sürdürmektedir. “II. Meşrutiyet’e Kadar Türk Romanında Paris” başlıklı teziyle Yüksek lisansını, “Hilmi Yavuz Hayatı, Sanatı ve Eserleri” adlı çalışması ile doktora öğrenimini tamamladı. 2007 yılında “Gülün Ustası Hilmi Yavuz”, 2019 yılında “Edebiyatın Ebemkuşağı: Halit Ziya Hikayeciliğinde Renklerin Dili” kitap çalışmaları yayımlandı. Akademik ve sanat/edebiyat dergilerinde yazıları yayımlanan yazar, Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olup, Safahat Okumaları ve Sempozyumlarda konu hakimiyeti ile dikkatleri çekti. Servetifünun edebiyatına gelinceye kadar, edebiyatçıların geneli pek çok edebî alanda eserler verdiği halde, bu edebiyatın sanatçıları kendi bireyselliklerinden dışarı çıkmamayı tercih etmişlerdir. Halit Ziya Uşaklıgil ise renklere ayrı bir önem vermiş, onlara anlamlar yüklemiştir. Roman ve hikâyelerindeki sembol, üslup ve renkler ilişkisi ebemkuşağı kıvamında…
“Sahipsiz olan memleketin batması haktır
BİLİM MEŞALESİNİ TUR ABDİN’LİLER TAŞIDI
Bilim meşalesini Doğu ve Batı Dünyasının en uzak bölgelerine taşıyan âlimlerin çoğu Tur Abdin yöresinde yetişmiş Süryanilerdir. Tarih boyunca Süryaniler bilime, eğitim ve öğretime çok önem vermiş bir millettir. Felsefe, Tarih, Tıp, Astronomi, Fen bilimleri, Edebiyat ve Tercüme alanlarında önemli isimler yetiştirmiş ve eserler vermişlerdir. Özellikle Tercüme ve Tıp alanlarında ön plana çıkmışlardır. Her ne kadar Batı Dünyasında Yunan eserleri zenginliği, mükemmelliği ve üstünlüğü, Süryani ve Latin edebiyatı için bir model oluşturduğu vurgulanarak alanında ilk sayılsa da, bir bütün olarak değerlendirildiğinde Süryani eserlerinin mükemmelliğini aşamamıştır.
Süryaniler tarihlerinde, Romalılar, Persler, Bizanslılar, Araplar, Moğollar ve Türkler zamanında en doğru tarihsel dökümanlara sahip olan toplumdur. Süryani geleneğinde kendini Tanrı’ya adamış münzevi rahipler manastırda yaşamış, bunların içinde kültürlü ve yetenekli olanların yazdığı eserler sayesinde asılları kaybolmuş olan Yunanca Hıristiyanlık kitapları, Süryanice'ye yapılmış çevirileri sayesinde korunabilmiştir. Süryani yazarların ürettikleri eserler, kendi dönemlerinde adeta bir başvuru kaynağı olma özelliğine kavuşmuş ve başka dillere çevrilmiştir. Süryani dökümanlarının içinde azizlerin ve şehitlerin hayat öykülerini anlatan edebî eserler geniş yer kaplasa da; 4. asırdan itibaren Felsefe ve Tıp Bilimleri alanında yapılan çeviriler ve yazılan eserlerle bilimin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
2. asırdan
BİLİM MEŞALESİNİ TUR ABDİN’LİLER TAŞIDI
TUR ABDİN YÖRESİNDE YETİŞEN BİLGİNLER
Türk Kurtuluş Savaşı’nın 26 Ağustos-9 Eylül 1922 günleri arasında süren Zafer Koşusu, büyük bir başarıyla İzmir rıhtımında sonuçlanması; Doğu Dünyasında büyük sevinç ve umut, Batı Dünyasında bitimsiz bir keder oluşturdu. Sevinç ve intikam duygularının çarpıştığı kurtuluş günlerinde, 13 Eylül günü İzmir’in ekonomik yönden en canlı bölgesini alevler sardı. Basmane’de saat 10.30 sularında başlayan, önce Türk mahallelerine doğru ilerleyen yangın, öğleden sonra ilâhi bir güçle rüzgârın yön değiştirmesiyle Kordon’a doğru yöneldi. Sporting Kulüp, İtalyan Kız Mektebi, Fransız Konsolosluğu ve Kordondaki cumbalı evler yangından kurtulurken, şehir merkezi ve bugünkü Fuar alanını tamamen tahrip oldu. Yangın 17 Eylül’e dek sürdü. Bu süreçte her ikindi vakti gemilerde çalan İngiliz Bandosu, Neron zevkiyle icrasını sürdürdü.
Türk ordusu Manisa, Nif’tedir. 8 Eylül akşamı
“Hüküm Günü”ydü 30 Ağustos/ Sımsıcak sardı tepeleri güneşin ışınları./ Görür 4. Kolordu Komutanı/
2016 yılında Karabağlar Kaymakamı-Vali Yrd. M. Sadık Tunç’un düzenlediği Çanakkale Zaferi töreninde “Zaferin Önemini” anlatırken, MARVAK ve İLKSES logoları dikkatimi çekti. Törene Mardinli bir vakıf ile gazetenin sponsor olması beni çok duygulandırdı. Vakıf Başkanı Rasim Kahraman, gazetenin sahibi Halil Arslan idi. İkisi de Mardin-Midyatlı olup, İzmir ve Adana’da yaşıyorlardı. Sonraları aralarına girince yakından tanıma fırsatını buldum.
Zaferler ayı kutlu Ağustos girdiğinde Ege Bölgemizde hummalı bir faaliyet başlar. Yürekler İzmir için çarpar. Buna ilk denk gelişim 1973 yılına rastladı. Cumhuriyet’in 50.yılına denk gelen Ağustos’ta Afyon’dan İzmir’e kadar Zafer Haftası için yapılan hazırlıklara tanık oldum. O yılın Fuarı da çok muhteşem etkinliklere sahne oldu. Millî duyguların şahlandığı o yılın ertesinde, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın millî duygulara tavan yaptırdığı 1974 Ağustos’unda Güzel İzmir’e yerleştim. Seçtiğim branş ve Yerel Tarih’e önem vermem nedeniyle İzmir’i hep epik nağmeler içinde düşündüm… İzmir benim için dalganın, rüzgâr senfonisi eşliğinde kıyıya serenad yaptığı, yurdumun her yönünün renklerini taşıyan, kurtuluş ve bağımsızlığın sembolü bir memleket oldu.
Kurtuluş Savaşı’mızı 26 Ağutos-9 Eylül 1922’de 14 gün boyunca Zaferle taçlandıran Büyük Taarruz’un 100. yılı için kendi çapımda yaptığım hazırlıkların da nağmeli olması kaçınılmazdı. Bu konuda bana destek olan Değerli Bestekârlarımız Saim Gümüş, Erdoğan Tozoğlu, Ramazan Özyurt ve Prof.Dr.Kubilay Kolukırık’a teşekkür eder, başarılar dilerim.
Ağustos ayında gerek kitaplar, gerek kliplerle yaşatacağım o günlerden bir demet sunuyorum. Zafer Koşusu’nun yaşattığı birlik, özgürlük, bağımsızlık havası kutsal vatanımızın üstünde hiç eksilmeden daim olsun. Gazetemiz İLKSES’in 13.kuruluş yılı, İlkses Televizyonunun ilk yılı kutlu olsun…
KUTSAL VATAN
Beste : Saim Gümüş
Zayıflayınca Tanrı Kılıcı millet
Üşüşür parçalar tilkiler,