Sayfa Yükleniyor...
İslâm Dünyasının Hicrî 1444 yılı kutlu olsun… Muharrem’in ilk on günü kulun, dua ve yakarışlarını Yüce Mevlâya sunacağı, onun sonsuz af, merhamet ve iyiliğinden bol bol yararlanacağı umut, huzur ve müjde günleridir. Yapılacak duaların gelecek yıla kadar bütün belalardan emin kılması, birlik ve dirliğimizi sağlaması, gerçek anlamda kulluğumuzu yaşamaya vesile olmasını dilerim.
Türkiye’nin açık hava müzesi, çağları yaşatan şehri Mardin’i tanımak için, kelimeler yetersiz kalır. Mutlaka içinde yaşamak, şifalı havasını tanımak, mümbit toprağına ayak basmak, her biri ayrı Zaman Tüneli tarihî eserlerinde dolaşmak ve halkıyla oturup kalkmak gerek. Şehirdeki değişimi geçmişini çok iyi bilen, uzun süre bağrında yaşamış yerli halkı daha net gözlemler. Gezmek için gidenlerin gözlemleri özü yansıtmaktan uzak olup, servis edilen bilgi ve dosyalara dayalıdır.
III. Milenyum denilen 2000 yılına girildiğinde, Dünya hegemonyasında tek kalan BATI Dünyası(AB), Demokrasi havarisi kesilen ABD ile yüzyıl önceki hesapları yine tezgaha koydu. Çünkü Batılı Tarihçi ve Stratejistler 21 asrın ortasında yeni Türk Çağı’nın başlayacağını dillendirmişlerdi. 1991’de bağımsızlıklarına kavuşan Türkî Devletler, Türkiye ile Balkanlara kadar el ele tutuşmuş bir görüntü arz ediyordu. Bu gücün birleşerek büyümesi, İslâm ülkeleriyle kaynaşması, Dünya siyasetinde etkin olması demekti. Bu durum tabii ki, Dünyayı keyfince yöneten Batılı sömürücülerin işine gelmezdi. Her yönden Dünyanın merkezi sayılan, enerji deposu Orta Doğu’yu “Diktatörlerden kurtarma” bahanesiyle, gerçekte yağmalamak ve İslâm Dünyasını parçalayıp, güçlenmesini önlemek amacıyla başlatılan ‘BOP/Arap Baharı Projesi’ ile kısa sürede amaçlanan hedefe ulaşıldı. Orta Doğu’da İsrail için tehdit oluşturan devletler savaş, darbe, abluka ile zayıflatılırken; Erdoğan yönetiminde palazlanan ve söz dinlemeyen müttefikleri Türkiye’nin ‘İslâm ve Türk Dünyası ile bağını koparmak’ için, Akdeniz’den Ermenistan’a kadar uzanan ‘Kürt Koridoru’nu kurmak için hazırlıklar yapıldı.
Yalan haberlerle Dünya kamuoyu kandırılarak önce Irak’a saldırı hazırlığı başlatıldı. Başarı Türkiye’den kestirmeden yapılacak saldırı ile kısa sürede sağlanabilirdi. 1 Mart 2003’te TBMM’nde yapılan oylamada salt çoğunluk sağlanamayınca, kıyılarımıza kadar gelen ABD kuvvetleri ayrılmak zorunda kaldı. Güney kıyılarından Irak’a yapılan saldırı başarısızlıkla sonuçlanınca, Kürt ve Şiilerin yardımıyla insanlık onuruyla bağdaşmayan vahşetle Irak tarumar edilip, üçe
Kurban Bayramımız kutlu olsun değerli okurlar. Birlik, sağlık, huzur dolu nice Bayramlar dilerim.
Doç.Dr. Maksut Yiğitbaş’a teşekkürlerimle…
Akademik bir makale konusunda ilgililerle yaşadığım sürtüşme canımı çok sıktığı sırada; 16 Ağustos 2021’de aldığım bir mesajda yazılanlar bütün sıkıntımı dağıtmaya yetti.
“Merhaba, iyi günler dilerim. Ben Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Lisans öğrencisi Miray Aras. Yeni Türk Edebiyatı dersinden Lisans Tezi hazırlama sürecindeyim. Bu konuda Hocam Doç.Dr. Maksut Yiğitbaş sizin hakkınızda bir tez projesi hazırlamam konusunda öneride bulundu. Sizinle görüşmemi istedi. ...Maksut Hocam, sizin oralardan hemşerin dedi. Ben de Mardinliyim ve sizinle ilgili tez yazmak beni çok mutlu eder.”
2021 yılında İstiklâl Marşı’mızın kabulünün 100. Yıldönümü nedeniyle TBMM- Türkiye Yayıncılar Birliği’nin düzenlediği Sempozyuma “İstiklâlin Ulu Sesi M.ÂKİF Oratoryosu” ile katılarak, sunumu pandemi nedeniyle öğrencim Tarih Öğretmeni-Sacide Ayaz İlk-Orta Okulu Müdürü Nazan Tunay hakkını vererek başarıyla sundu. Aynı grupta “Mehmed Âkif Ersoy ve Lirik Gerçeklik” bildirisini derin birikim ve konu hakimiyetiyle sunan Ahî Evrân Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Maksut Yiğitbaş’ın, Oratoryo sunumu ilgi ve dikkatle dinlediğini gözlemledim. İnternette araştırınca Hocamızın, çok yüklü ağaçlara özgü bir tevazuya sahip olduğunu, alanında profesyonel çalışmaları, hakemliği, öğrencilerine olan tavırlarıyla görevinin ehli, liyakatli bir Hoca olduğunu öğrendim Facebook
Mezopotamya ovasının kuzeyinde bir taç gibi uzan Mardin Kalesi Roma ve Bizans dönemlerinde ileri karakol görevi görürken Artukoğulları’nın yerleşmesiyle hem kale, hem etekleri Kudüs mimarisi ile şenlendirildi. Kudüs mimarisinin benimsenmesinin nedeni; Artuk Bey’in 1085-1091, 0ğullarının 1091-1099 yılları arasında Kudüs Valiliği yapmalarıydı. Bu süreçte Ortaçağ’ın en gözde uhrevi 3. şehrinin diğer geleneklerinden olan hoşgörüden de etkilendiler. Artuklular’ın, Osmanlılardan sonra en uzun süreli beylik olmasının nedeni her ırk, din ve dile gösterdikleri hoşgörülü, adil yönetimden kaynaklanır. Dilleri de bölgede konuşulan dillerin harmanıydı.
Adnan Menderes Hava Limanı’ndan akşam vakti havalanan SunEkspres uçağı İzmir üzerinde dolanıp gecenin koynuna süzülürken, Sende Geçiyor Rüyalarım türküsünün nağmeleri zihnimde uçuşmaya başladı. Bulutlar üzerinde bir kuğu gibi süzülen uçağın camından aşağılara bakıp, geçtiğimiz yerleri tahmin etmeye çalışırken dolunay göz kırpmaya başladı. Cennet yurdumun karanlıkta bile güzelliğini hissettiren yerleşim alanları seyrekleşip, Toroslar üzerinde uçarken arada görünen seyrek ışıklar yurdun nöbetçilerinin varlığının hissettirdiği gibi yaylada hayatin varlığını da kanıtlıyordu.
İlkokuldan itibaren Kültür faaliyetlerinde görev alıp, başkanlık yaptığım için, kültür etkinlikleri 6.duyumu her zaman tetikler. 1972 yılında lohusa iznimde diktiğim elbisenin kruvaze yaka ve kol ağzını lale motifinden esinlenerek diktiğimi unutamam. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nı kuran rahmetli Dr.Nejat Eczacıbaşı’nın çalışmalarını milliyet gazetesinde ilgiyle izliyor, Vakfın amblemi Laleyi elbiseme geçirerek, aynı etkinliğin Mardin’de de gerçekleştirilmesini hayal ediyordum. Daha sonra Uluslararası nitelik kazanan İstanbul Kültür Sanat Festivali 20 Haziran 1973’te, ilk açılış konserini Robert Wagner yönetimindeki İstanbul Devlet Operası Korosu yaptı. İzmirli Ahmet Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu”nun seslendirildiği konser yurtta büyük yankı yaptı. O tarihten sonra festival için düzenlenen yarışmalarda Türkiye’nin yıldızları parlamaya, millî değerlerimiz sahnelerde yer almaya başladı.
Adalar Denizi’nden Epir kıyılarına ve Karadeniz’e kadar genişletmiş olduğu harekât alanında 350–400 parçadan oluşan bir armada gezdiren Umur Bey “Deryalar Fatihi” ünvanını fazlasıyla hak ediyordu. O dönemin teknik imkânsızlıkları göz önünde tutulduğunda, buluşları ve uyguladığı stratejiyle günden güne artan şöhreti, kahramanlıklarını efsaneleştiriyordu.
Savaşı’mızın 103, güzel İzmir’in kurtuluşunun 100. yıldönümünü; uyanış, diriliş ve kurtuluşu simgeleyen Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.
Mardin Cumhuriyet İlkokulu 5. sınıfta okurken diğer sınıfların aksine çok genç bir öğretmenimiz derse girince çok sevindik. Öğretmenimiz kaymak teni, sarı saçları, güzel konuşmasıyla gönülleri fethetmişti. Arkadaşlarım papatyaya benzetirken ben mimoza derdim. Mardin’in tanınmış Çocuk Hastalıkları Mütehassısı Dr.Beşir Ersoyak’ın yeğeniydi. Dilimizi bilmesi bizim için çok önemli bir kazanımdı. Bize kavuşuncaya kadar yaşadıklarını anlattığında gözümüzde daha da yüceltmiş, zorlukların azmin bileyicisi olduğunu kavramıştık.
Kültür, toplumun ve insanların, sosyal olarak kuşaktan kuşağa aktardığı maddî ve maddî olmayan ürünler bütünü, sembolik ve öğrenilmiş ürünler ya da özellikler toplamıdır. Milletlerin kültürünü şekillendiren öğelerin en önemlisi dinî ve millî geleneklerdir. Bayram ve önemli günler halinde yaşatılan bu gelenekler, kuşaktan kuşağa aktarılarak toplumun birlik ve beraberliğini pekiştirir.
İnsanın en değerli hazinesi sağlıktır. Bazı rahatsızlıklar “geçer” diye önemsenmediğinde, organlarda kalıcı hasarlara yol açabilir. İhmalcileri bazen melekler uyarır. İzmir’in kanatsız meleklerinden YÜDOP Başkanı Ayşegül İnceoğlu, Türk Kadınlar Konseyi ile farkındalık oluşturmak amacıyla Özel Sağlık Hastanesi’nde bir etkinlik düzenledi. Jinekolojik Endoskopi Derneği Başkanı- Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Prof.Dr. Fatih Şendağ verdiği konferansta sinevizyon eşliğinde katılımcıları aydınlatarak soruları cevapladı.
Mısır, Mezopotamya ve Grek Medeniyeti arasında bir köprü oluşturan Anadolu Kültür ve Medeniyeti genelde bunların gölgesinde kalmış, Anadolu’da yetişen değerler Grek/Yunan Medeniyeti’ne mal edilmiştir. Oysa Grek Kültür ve Medeniyeti’nin gelişmesinde, Mısır ve Mezopotamya’dan beslenen Anadolu önemli bir kaynak oluşturmuş, günümüzde Yunan diye tanıtılan bilginlerin büyük bir kısmı Ege/Adalar Denizi’ne kıyısı olan verimli bölge ve adalarda doğup yetişmiş, daha sonra ünlenince Batı’ya geçmişlerdir. Bilim Anadolu’daki iki kaynaktan beslenmiştir.
İzmir Kızılay, tüm birimleri ve gönüllüleri ile sürekli gündemde. Asli görevlerinin yanısıra, toplumu bilinçlendirmek, dayanışmayı güçlendirmek için her vesileyle bir etkinlik, kermes, konferans veya konser düzenleyerek moral verirken, birliği de perçinlemeye önem veriyor.
1 Nisan 2022 Cuma günü Dr.Selahattin Akçiçek Kültür merkezi’nde yapılan İMGİAD(İzmir Mardinli Genç İş Adamlar Derneği) 2. Olağanüstü Kongresi, “Biz” anlayışıyla Birlik Şöleni havasında geçti.
Uzmqn Eğitimci Psikolog Dr. Erdal Ataklı’nın Kurucu Başkanı olduğu İMGİAD DERNEĞİ’nin 2.Olağanüstü Kongresi’ne İMGİAD Yüksek İstişare Kurulu Üyeleri, İzmir Oda Başkanları Temsilcileri, Siyasi gücün Başkan ve temsilcileri, Sivil toplum Kuruluşları Başkan ve Yönetimleri, İşadamı ve İşkadınları, Üniversite temsilcileri, Devletimizin Başkan ve Müdür Temsilcileri, Dernek üyeleri çok sayıda katılımcının bir araya geldiği kongre; Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerin anısına bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı okunmasıyla başladı.
Divan Heyetine seçilen Emekli Milli Eğitim Müdürü Seyfettin Yılmaz Başkanlığında, İzmir Mardinliler Federasyonu Eski Başkanı Mehmet Şakin Irmak, Eczacı iş insanı Fevzi Bayram, Bürokrat Ramazan Baran Kongreyi başarıyla yönettiler.
Kongreye tek aday olarak giren ve oyların hepsini alarak güven tazeleyen Başkan Erdal Ataklı yaptığı konuşmada birlik ve beraberliğin önemine vurgu yaptı: "Bugün 2’ncisini gerçekleştirdiğimiz ve pandemi sebebiyle olağanüstü yapmak durumunda kaldığımız kongremize hoşgeldiniz. İzmir Mardinliler Federasyonu çatısı altında yöneticilik, 2 dönem Gençlik Kolu Başkanlığı görevleri haricinde İzmir’de yöre derneklerinde de aktif
Tarih boyunca milletimizin zor günlerinde, toplumun içindeki aksakallıların yönlendirmesiyle bir dalgalanma başlar ve yurt sathına dağılırdı. Ardından karınca misali herkes kendine düşen görevi yüklenip, millî kıyam başlardı. Tutsak düşmüş Türklerin Ergenekon’dan çıkışı, 7. Asırda 50 yıllık Çin esaretinde Kürşad ihtilâli ile başlayan isyanın ardından Kutluk Devletinin kuruluşu kadim belleğimizde önemli bir yer tutar. Daha sonra kurulan bütün devletler, özellikle islâmî dönemde halkalar halinde medeniyetler beşiği Akdeniz’e doğru kaydı. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra yeniden yerleşilen Anadolu’da Beylikler ve A. Selçuklu Devleti kuruldu. Anadolu’da birçok medeniyet kurulup, çöktüğü için “Büyük Mezarlık” adıyla anılan coğrafya kısa sürede vatana dönüştürülerek, her yer Türk-İslâm eserleriyle bezendi. Fetihten 25 yıl sonra başlayan Haçlı Seferleri savuşturulduktan sonra, kısa sürede her alanda altın çağ yaşandı. XIII. asırda Anadolu doğudan gelen Moğol istilâsı ile karşılaştı. Anadolu kaosa sürüklenirken, diğer devletler gibi kolayca boyun eğmedi. Bu direnişte büyük bir rolü olan Ahiler, Türk Töresi ve İslâmi kurallar senteziyle teşkilatlanarak, çökmeye yüz tutan A.Selçuklu Devleti’nin yerine, cihan imparatorluğu Osmanlı’nın temellerini attı.
107. yıldönümünü kutladığımız 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ile 24/25 Nisan 1915 şafağında başlayıp, Şubat 1916’da sona eren Gelibolu Kara Savaşları, Askerî Tarihimizin serefrazıdır. (doruğu) Dünya durdukça bu zafer gurur kaynağımız, dosta-düşmana vatan savunmasında örnek olacaktır.
Gecmişini Emir Çaka Bey kitabımda yazdığım, Çaka Bey’in kızı Sevindik Hatun ile başlayan Mardin-İzmir arasındaki gönül bağını yeniden diriltmek amacıyla; 4-7 Mart arasında Bostanlı Pazar yerinde yöresel ürünlerimizin yer aldığı I.Mardin Tanıtım Günleri etkinliği çok ilgi gördü.
Bazı şeylerin hasreti, ondan uzaklaşınca buram buram tüter. Sıla hasreti hepsinden baskındır. Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah yuvam!” demiş misali; en güzel yerlerde yaşasak bile, doğup büyüdüğümüz yerin havasını, suyunu, yemeklerini, kültürünü hasretle anarız. Bu hasretin temelinde; gerçekte bir daha yaşanması imkânsız kaybolan yıllar ve ana-baba sevgisiyle yoğrulmuş, insanın anayurdu sayılan çocukluğa duyulan hasret yatar.
İzmir’de yaşayan Mardinliler arasında günlerdir süren yazışmaların özünü, Karşıyaka Bostanlı Pazar yerinde 4-7 Mart Cuma-Pazartesi günleri arasında yapılacak Mardin Tanıtım Günleri oluşturmaktadır. Her kanaldan birbirimize haber veriyor, orada buluşmak üzere sözleşiyoruz. Sık sık gitmesek de, demografisi, dokusu değişse de ruhumuz orada o daracık sokaklarda, abbaralarda, okullarda, mesire yerlerinde dolanıp, evlerin avlularında tahtlarda dinlenir, gözlerimiz sonsuz dalgalar halinde uzanan erguvanî yeşil Mezopotamya/Beriye ovasına dalar, anılar denizinde kulaç atar.
“Mardin anlatılmaz yaşanır” diyenlere hak vermek gerekir. Ne kadar anlatırsak anlatalım, Mardin’i Mardin yapan hoşgörüye dayalı Artuklu Ruhu’nu, çağları deviren kalenin havasını solumadan; şiirsel bir anlatımla duyguların oya gibi taşa işlendiği yüksek tavanlı manzaralarında uyumadan, üç kıta arasında bir sentez oluşturan asil müziğini dinlemeden, farklı aromalara sahip ürünleri ve yemeklerini tatmadan Mardin anlatılamaz…
Bostanlı’daki standları gezerken, sıradan bir şehrin değil, 12.000 yıllık(Dargeçit-Boncuklu Tarla kazısında tesbit edildi) ırkları hoşgörüyle
Kuman aslını unutmayan arkadaşım Nazan Sezgin’in aziz ruhuna…
Karadeniz’in kuzeyinde Batı’nın körüklediği savaş tamtamları Aralık’tan beri çalıyordu. Sonunda beklenen oldu ve Rusya, Ukrayna’yı 22.02.2022 palindromi gerçekleştiğinde işgal etti. İşgal sürekli olmayacak dense de; dökülen kanlar, yakılıp-yıkılan tesisler ve anaların yüreğinde hiç sönmeyecek yangınlarla kalkınma hamleleri içindeki dost ülkenin diz çöküşü acı verici…
Uluslararası sorunlarda stratejiden anlayan Lider ve Aksakallıların varlığının önemi yine anlaşıldı. Ukrayna’nın Komedyen Devlet Başkanı, bu hasletleri taşıyan ekibe sahip olsaydı veya ona akıl veren komşular ile dostları dinleyip, Finlandiya gibi tarafsız bağımsızlığı benimseseydi, ülkesi iki günde çökmezdi.
Ukraynalılar kimdir?
Ukraynalılar, Doğu Avrupa ve Baltık halkları gibi Avrupa’ya göçen, hakim olan ama Hıristiyanlık ve Museviliği benimseyince özünden uzaklaşıp, diğer kavimler arasında asimile olan Kuman/Kıpçak ve Hazar Türklerinin çocuklarıdır. Türkiye Tarihini kuran Oğuzlar, Müslüman olunca varlık ve hakimiyetlerini günümüze kadar sürdürürken, onlar diğer kavimler arasında asimile oldular.
Kumanlar/Kıpçaklar deyip geçmeyin… Ortaçağ boyunca Dünya Tarihini onlar yönlendirdiler. O uçsuz bucaksız Avrupa steplerinden toplanan aslana benzeyen boylu poslu, sarışın, savaşçı gençler; Kırım yarımadasındaki limanlarda toplanıp, gemilerle Bizans sınırlarından, Nil nehrindeki Ravza adasına, oradan Orta Doğu’da kurulan Devletlere ücretli asker olarak satılıyordu. Gün geldi İstanbul’u kuşatmak için hazırlanan İzmir Emiri Çaka Bey’i bekleyen müttefiki Peçeneklere
TÜRKLERDE HEYKEL SANATI
Heykel sanatı Antikiteden beri bütün uygarlıklarda zamanları aşıp, günümüze ulaşsa da; insanlıkla yaşıt Türk milletinde bu konudaki eserlere 6-8. asırda rastlanır. Onlar da alfabe değişikliği nedeniyle kayıp belleğimizin 18.asırda tesadüfen bulunmasıyla oldu. Bu alandaki kısıtlılığın nedeni; zamana, sosyal ve çevre koşullarına göre sürekli anlam değiştirse de, Göktengri/Göktanrı inancı nedeniyle tapınma amaçlı heykel yapılmaması, eserlerin çoğunun kurgan denilen mezarların içinde ve çevresinde yer alması ve çoğunun zamanla yerle aynı hizada kalarak, özelliğini kaybetmesidir. Çin’in kuzey topraklarının bu eserlerle dolu olduğu şüphesizdir. Uydulardan çekilen resimlerde görülen tümsekler aslında kurgan olup, bugün Çin’in tarlası durumundadır. İslâmiyet’in kabulünden sonra ortadan kalkan bu sanata ilgi, ancak 19. Asır’da başlayıp, Cumhuriyet Döneminde canlanır.
1-Eski Türklerde Heykel Sanatı
Türkler ilk dönemlerde göçebe oldukları halde, yerleşiklere özgü el sanatlarıyla ilgilenmişler, yaptıkları eserlerde millî özelliklerini yansıtmışlardı. Demir, altın ve gümüşü detaylı işlerken taş işçiliği ve dokumacılık gibi el sanatlarında da ilerlemişlerdi. Kurganlardan çıkan kılıçlar, kemerler, kap kacak, kadın süs eşyaları, ipekli ve yünlü kumaşlarda ince bir zevkin izleri görülür. Hunlardan kalma eserler üzerinde aktif insan ve hayvan resimleri bulunmaktadır. Pazırık Kurganı’ndan çıkan el halısı ile Esik Kurganı’ndan çıkarılan Altın Adam heykelindeki ihtişam, Türklerin el sanatlarında çok başarılı olduklarını kanıtlar. Halıcılık, metal işçiliğinin yanında resim ve