Sayfa Yükleniyor...
İlk okuduğumda çok küçük yaşta olduğumdan hangi konudan söz ettiğini anlamamıştım ancak yıllar sonra tekrar okuduğumda beni sarsmıştı.
Holokost, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birini temsil ediyor. Bu dehşet dolu olayları anlamak ve hatırlamak, gelecek nesillerin benzer hataları tekrarlamaması için hayati öneme sahip olduğunu düşünüyorum. “Çizgili Pijamalı Çocuk,” bu karanlık dönemi masumiyet ve insanlık perspektifinden ele alan oldukça dokunaklı bir kitap olarak karşımıza çıkıyor ve okuyucuyu derinden sarsıyor.
Hikaye, sekiz yaşındaki Bruno isimli çocuğun gözünden aktarılıyor. Babasının Nazi subayı olarak görevlendirilmesinin ardından Bruno, ailesiyle birlikte Auschwitz yakınlarındaki yeni bir eve taşınıyor. Fakat bu yeni ev, Bruno’nun yaşına uygun bir oyun alanından çok uzakta yer alıyor. Evin bahçesinde yer alan tel örgüler ve uzaklarda görünen çizgili pijama giymiş insanlar, Bruno’nun merakını cezbetmeye başlıyor bir noktada.
“Çizgili Pijamalı Çocuk,” savaşın yıkıcılığını ve insanların masumiyetini nasıl kaybedebileceğini derinlemesine ele alıyor. Bruno’nun gözünden, savaşın ne kadar anlamsız ve acımasız olduğunu görüyoruz. Onun çocuksu merakı ve arkadaşlık arayışı, kitap boyunca biz izleyicileri son derece etkiliyor.
Bu kitap, insanlık ve masumiyetin kaybını vurgulamak ile birlikte, insanların ideolojilere ve güce nasıl köleleştirilebileceğini de açıkça gösteriyor. Bruno’nun annesi ve babası, Nazi rejiminin içinde nasıl sıkışıp kaldıklarını anlatıyor. Bu, insanların kendi etik değerlerini nasıl kaybedebileceği konusunda bizlere kafa yormamızı gerektirecek bir örnek sunuyor.
“Çizgili Pijamalı Çocuk,” aynı zamanda iki farklı dünyanın çarpışmasını da temsil ediyor. Bruno’nun masumiyeti ve çizgili pijamalı çocuğun acımasız gerçekliği arasındaki çatışma, okuyucuyu derinden yaralıyor. Ağlamadan okumamın mümkün olmadığı bu kitap, savaşın ve ideolojilerin arkasındaki insan hikayelerini ön plana çıkarıyor. İkinci Dünya Savaşı ve orada yaşanan soykırım ile ilgili bu güne kadar yapılmış olan eserler arasında insanı en derinden sarsan ve en vurucu etki yaratan eserlerin başında geldiğini düşünüyorum çünkü bu kitapta soykırım bir çocuğun gözünden farklı bir bakış açısı ile aktarılıyor.
“Çizgili Pijamalı Çocuk,” insanların savaşın ve ideolojilerin etkisi altında nasıl değişebileceğini ve masumiyetin ne kadar kırılgan olduğunu vurgulayan son derece güçlü bir eser olup, okuyucuyu Bruno’nun gözünden bakmasını sağlayarak, bizlere savaşın yıkıcılığını ve insanlığın kaybını bir kez daha hatırlatıyor. İnsanlar arasındaki bağları ve insani değerleri korumanın ne kadar önemli olduğunu anlamak isteyen herkese başyapıt niteliğinde olduğunu düşündüğüm bu kitabı öneriyorum. Sonrasında aynı isim ile filme de uyarlanmış olan bu kitabı umarım tavsiyem üzerine okuyan kişiler beğenir.