Sayfa Yükleniyor...
İçerisinde bulunduğumuz eğitim sistemine göre sayısal alanda bir başarı gösteremiyorsan onun dışında yapabildiklerinin hiçbir önemi kalmıyor. Sayısal alanda istenilen başarıyı gösteremediğim için yapabildiklerim konusunda da pek takdir edilmedim.
Fakat üniversiteye geçtiğimde sevdiğim ve istediğim bir bölümü okumaya karar verdim ve hiç de ortalama bir öğrenci olmadığımı fark ettim. Dereceye girebilen, başarılı bir öğrenciymişim aslında, sadece başarılı olduğum alana yoğunlaşıp bu tarafımı güçlendirmem gerekiyormuş. Birçok kişinin sandığının aksine zeki biriymişim. Peki bu zeka dediğimiz kavram neye göre ölçülüyor?
Zeka, insanın düşünme, öğrenme, anlama ve problem çözme yeteneği olarak tanımlanır. Geçmişten günümüze, zeka genellikle akademik başarılarla ölçülürken, günümüzde zeka konsepti daha geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Psikoloji, insanların zekalarının farklı alanlarda ve farklı şekillerde ortaya çıkabileceğini kabul ederek, farklı zeka türlerinin olduğunu açıklıyor.
Bu köşe yazısında, zeka ve farklı zeka türleri konusunu ele alarak, insan potansiyelinin çeşitliliğini vurgulamak istiyorum. Geleneksel olarak zeka, IQ testleri kullanılarak ölçülmeye çalışılırdı. IQ testleri, matematik ve mantık gibi akademik becerileri ölçmeye odaklanırdı. Ancak bu tür testler, insanların tüm zeka alanlarını kapsamıyor ve dolayısıyla insanların potansiyelini tam olarak yansıtmaya yetmiyor. İnsan zekası, sadece akademik başarılarla ölçülemeyecek kadar karmaşıktır.
Howard Gardner isimli bir psikolog tarafından geliştirilen “Çoklu Zeka Kuramı”, zekanın farklı alanlarda ve farklı biçimlerde ortaya çıkabileceğini savunuyor. Gardner, dilbilgisel, mantıksal-matematiksel, görsel-mekansal, müziksel-ritmik, bedensel-kinestetik, kişilerarası, kişisel-öznel ve doğa ile uyumlu zeka gibi farklı zeka türlerini ortaya koyuyor.
Bu kurama göre, bir kişi, belirli bir alanda yüksek düzeyde yetenekli olabilirken, diğer alanlarda daha düşük performans sergileyebilir. Örneğin, bir kişi matematiksel yetenekleri yüksek olabilirken, sanatsal veya spor alanlarında daha zayıf olabilir. Ya da kimi insanların IQ’su değil de EQ denilen duygusal zekası gelişmiştir. Ancak duygusal zekayı doğru bir şekilde ölçmek henüz mümkün değildir. Bu noktada o kişilerin zeki olmadığı kanısına varmak da doğru olmayacaktır.
Zeka türlerinin çeşitliliği, her insanın benzersiz bir potansiyele sahip olduğunu gösterir. Her birey, güçlü ve zayıf yönleri olan bir kombinasyona sahiptir ve bu kombinasyon, kişisel ilgi alanları, yaşam deneyimleri ve eğitimle şekillenir. Dolayısıyla, bir kişinin zekasını sadece akademik becerilerle değerlendirmek, onun gerçek potansiyelini tam olarak ortaya koymasına engel olabilir. Zeka ve farklı zeka türleri konusunda farkındalığı artırmak, eğitim sistemimizde çeşitliliği teşvik etmek ve bireylerin güçlü yönlerini keşfetmelerine olanak sağlamak bu nedenle çok önemli. Eğitimde, çeşitli zeka alanlarının farkında olunarak, öğrencilerin farklı yollarla öğrenme ve kendilerini ifade etme şansı verilmelidir.
Ayrıca, toplumda farklı zeka türlerine sahip insanları desteklemek ve onların yeteneklerini değerlendirmek, kolektif bir zeka zenginliği yaratmamıza yardımcı olacaktır. Sonuç olarak, zeka ve farklı zeka türleri, insan potansiyelinin çeşitliliğini yansıtan önemli bir konudur. Her insan, farklı alanlarda ve farklı şekillerde üstün yeteneklere sahip olabilir. Kişinin bu saklı yeteneklerini ortaya çıkarabilmek adına çalışmalar yapmak gereklidir. Aksi halde o kişi kendisini yetersiz ve başarısız bir insan olarak kabul edip kendisini buna inandırabilir. Sonrasında o kişiyi kurtarıp topluma kazandırmak çok daha zor olacaktır. Her insan zekidir, sadece farklı alanlarda.