Yazımı, 3 günlük Doğu Anadolu turumu tamamlamış olarak, İzmir’e dönüş uçuşunda yazıyorum. Buralar çok güzeldi, gezi blogu kadar klişe olmadan anlatayım.
Geçen hafta bir internet sitesinde bir anket gördüm.
Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun Paris’i olan şehir hangisidir?
Soru bile çok eğlenceli çünkü Paris kıyası başlı başına çok komik. Fakat asıl komik olan, insanlarımızın her biri kendi memleketini, bulunduğu bölgenin Paris’i olarak anlatır. Ne Paris hayranlığıdır anlamış değilim. Çok da beğenmem Paris’i oysa ki.
Ankete katılım oldukça fazlaydı, kazananları Diyarbakır, Gaziantep, Malatya ve memleketim olan Van. Her biri birer Parismiş. Haberim yok. E olmaz dedim ve bayramı da işin içine katarak uçak bileti aldım. Ülke büyük. Daha uçaktayken batı ile doğu kendini ayrıştırıyor. Yeşil dağların yerini sepya rengi dağlar alıyor gittikçe. İnişe geçtikçe Van gölü açıyor kollarını, uçağı selamlıyor. Resmen ‘Ben denizim deniz!’ diyor ihtişamıyla ve sunduğu manzaralarıyla. Van’a iner inmez hayret etmeye bağışıklık kazanmaya başlıyorum. Göl olduğundan mıdır bilinmez, İzmir gibi hissettiriyor. Havaalanı gölün kenarında ve beni alan dostlarım hemen göl kenarında, meşhur Van kahvaltısıyla start vermeye götürüyorlar beni. Yollar, çevre düzenlemeleri, peyzaj çalışmaları, yeşilin tonları, şehrin düzeni muazzam. Kapıda hoş geldin diyen adamı anımsıyorum. 20 kişi çalışıyor mekanında ama hem bulaşık yıkıyor hem servis yapıyor. Ticaret, olması gerektiği gibi capcanlı ve hizmet kalitesi müthiş. İzmir’de müşteri olamamışım hiç dedirtiyor.Göl kenarında martılar eşliğindeki kahvaltımızdan sonra başlıyor şehir turumuz. Deprem sonrası şehir sil baştan yenilenmiş. Yolların düzeni, büyükşehirleri kıskandırır. Gerçekten çalışan grid sistemleri ile şehrin yapısını çözmek hiç zor değil. Öyle ki, tabelalar Türkçe olmasına rağmen, akın akın gelen İranlı turistler bile şehri çok iyi öğrenmişler. Yaptıkları alışverişin haddi var hesabı yok. Öyle popüler ki Van’a gelmek, ünlü sanatçıları konserleri için Van’a gelip İranlı sevenleri için konserler verebiliyor. Tabi bu konuda kendi ülkelerinde yasaklı olmalarının da etkisi yok değil. Hızlı geçiyor günler, hava erken kararıyor. Hızlı geçmesinin aksine, dolu dolu geçiyor. Gün yetiyor burada. Hiçbir iş yarım kalmıyor. Yetişiyorsun her işine, halledip, bitiriyorsun. En sonunda arkana yaslanıp, göl üzerinden batan güneşi izlemek kalıyor. Paris’i bilmem ama en güzel güneş Van gölü üzerinden batıyor diyebilirim.