Geçenlerde önünden geçtiğim bir apartmandaki ‘satılık’ ilanı ilgimi çekti. Hemen arayayım dedim. Telefonu açan hanımefendiyle kısa bir konuşma yaptık ve kapattık telefonları. Konuşmadan aklımda kalan şu:
+Nedir istediğiniz fiyat acaba hanımefendi?
-Biz orası için ‘iki yediyüzelli’ istiyoruz.
+Yok hayır, kiralık değil. Satılık yazan evin fiyatını merak ediyorum.
-Beyefendi, satılık olan evin fiyatı bu zaten.
İki milyon yediyüzelli bin TL.
2.750.000 TL.
Ana caddenin arka sokağında, 4+1 bir daire için istenilen fiyat bu. İzmir’de şehrin en merkezi olacak bir yerde değil üstelik. Şaşırdım çok. Böyle bir fiyat istenmesinden çok, böyle bir fiyat istenebiliyor olmasına şaşırdım. Bu paraların, taşınmaz bir paylaşımlı tapu için ödenebiliyor olmasına şaşırdım. Üstünde, betondan başka bir katma değeri olmayan bir üründen, apartmandan, bu oranda kar etme hevesi tabi ki de herkesi müteahhit olmaya iter. Hem de, ağzından salyalar saça saça iter. Şahsen ben bile, keşke geçen 10 yıl içinde müteahhit olsaydım diyorum. Çünkü neden olmayayım?
Takipteyim. Ne zamana kadar o satılık tabelası o balkonda asılı kalacak? Satıldığı zaman gidip soracağım. Ne kadara aldınız? Ne şartlarda aldınız? Kredi çekebildiniz mi faizler bu kadar yüksekken? Peşin aldıysanız, hangi sektörde iş yapıyorsunuz? Bu paraları kazanmak için bana biraz nasihat verir misiniz?
Muhtemelen, bu soruları sormak için uzunca bir süre bekleyeceğim çünkü o ev bu fiyatlara satılamayacak. Takipteyim, ev fiyatları patır patır düşmekte. Arsa fiyatları yine aynı şekilde düşmekte. Ederi olmayan fiyatlar istenen gayrimenkuller, şimdilerde olması gerektiği fiyatlara yaklaşmaya başladı. Tahminime göre, birkaç ay içerisinde olması gereken fiyatın altına inmeye başlayacak. Mevcut ekonomik sıkıntıların olduğu dönemde, kişiler, kurumlar, şirketler parayı tutmaya meyletmiş durumdalar. Alışverişe harcanan tutarlar azalmış, kemerler sıkılmış, lüks giderleri sıfıra yaklaşmışken, piyasada müthiş bir nakit sıkıntısı belirginleşti. Paraya olan bu sıkışıklık, ihtiyaç sahiplerinin elindeki satmakta olduğu ürünlerin fiyatlarını dibe vuracak. Kendi rotasını her zaman belirleyen ekonomi, bu kez üzecek bizleri. Nitekim üzmeye başladı. Market fiyatlarından gördüğüm kadarıyla, alışveriş yapıp evde yemek hazırlamak bile lüks olmaya başladı.
Bu kasvetli atmosferin dağılmasını yürekten istemek yetmiyor. Özverinin dozunu arttırmak gerekiyor. Üretimi, tasarımı, bilimi, aklı, teknolojiyi, inovasyonu ve en önemlisi eğitimi olabildiğince desteklemek gerekiyor. Desteklenen bu yumuşak karnımız, orta-uzun vadede ülke olarak bizi aydınlığa ve refaha çıkaracaktır. Günü kurtaran çözümlerin, taşıma sudan farkı yok zira.