Geçtiğimiz sene içinde Türkiyeden Yunanistana giden kişi sayısı milyona ulaşmış. Turizm için, transit geçmek için ya da başka bir sebeple bilinmez. Ama bahsedilen sayı çok büyük. Bu gidiş gelişler İzmirliler için ise artık oldukça sıradanlaşan bir olay haline gelir oldu. Eş dost meclislerinde iyice duyulur oldu, hafta sonu için bir Yunan adasına gitme planları yapılır, gidilir. Zira çok yakın ve pratiktir gidip gelmesi.
Yakın tarihte bir iş seyahati için İtalyaya gitmem gerek. Vize randevusu almaya İtalyan Konsolosluğuna gidince ilk tokadı yedim. Uzunca bir süre vize sırası için yer yok ve kapı kapandı. İlk akla gelen çare, Yunanistan aracılığıyla bir vize almaktı ve ben de öyle yaptım. Vizemi alıp, en azından bir giriş çıkış yapmak için sabahın 6.30unda kalkıp Çeşmeye oradan da feribotla Sakız Adasına gittim. İlk defa Yunanistana ayak basmanın heyecanı bir kenara, söylentilerin ne kadar paralel olduğunu, ne kadar İzmir gibi olduğunu merak ediyordum. Tecrübelerim beni pek mutlu etti.
Çeşmeden feribota tipik sahil kasabası rahatlığına maruz kaldım. Çeşmede limanda çalışan Türk görevliler görev yerlerine çok geç geldiler. Pul almak için uzunca bir zaman bekledik. Neyse ki seyahat eden insanlar da kıyı insanlarıydı. Benzer bir durum Ankara gibi bürokrasinin dakik işlediği bir yerde yaşanmaz diye tahmin ediyorum.
Feribottan iner inmez hala uyanamadığımı anladım. Adım dahi atmak istemiyordum, öylesine bir üşengeçlik. Kahve içecek bir yer bulmak pek de zor olmadı. Feribot tam da merkezine bırakıyor adanın. Müşterilerinin çoğu Türk olan bir kafede hızlıca bir kahve içip, hemen bir araba kiraladım. Nakit olursa 20 Euro, pazarlığı böyle bitirdim. Arabaya atlayıp adanın gezilmesi gereken köylerine doğru yola koyuldum. Genelde ilgimi çeken şehir merkezlerinden ziyade, pek bilinmeyen noktaları olur gittiğim yerde. Bulduğum, merak uyandıran her yan yoldan sapa sapa Pyrgi ve Mesta isimli köyleri gezdim. Mevsim kış olunca, sokaklar boş, köyler terk edilmiş gibiydi normal olarak. Tahminime göre, Yunan komşularımız da bu kıyı bölgesini yazlık ev mantığıyla kullanıyorlar. Dar sokaklarında denk geldiğimiz yaşlı teyze ve amcalarla selamlaşarak köyleri gezdik. Gayet bakımlı ve tarihi dokusunun bozulmadığı köylere hayran kalmamak kolay değil. İşte! Dedirtiyor. Bizim beceremediğimiz şey bu. Kültürel mirasımız daha zengin ama koruyamıyoruz. Eski bir evi mahvedercesine abuk saçma bir şekilde yenileyip, gece kulübüne çeviriyoruz. Bu mantığı bir Avrupa ülkesinde görebileceğimi hiç sanmıyorum.
Paşa Limanı dedikleri, Mestaya yakın bir koyda iyi bir balıkçı olduğu tüyosunu önceden edinmiştim. Gerçekten muazzam bir koyda, sevimli bu restorana oturduk. Haliyle çeşit çeşit deniz mahsulleri tükettik. İnanılmaz lezzetli, malzemeden çalınmamış taze yemekler, şaşırtıcı derecede eğlenceli, kibar, dost canlısı restoran çalışanları ve müthiş hizmet kalitesinden sonra ikna oldum. Bir hafta sonu için, Yunan adalarına gelmek ile Türkiyede bir kıyı noktasında tatil yapmak arasında ciddi bir fark varmış. Turizm ciddi bir iştir ve biz turizm noktalarımızı amatörlere teslim etmişiz. Hep kandırılmışız iyi hizmet aldığımızı sanarak fakat gerçek tatil ve hizmeti görünce dank ediyor. Onca yediğimiz içtiğimizi, Türkiye fiyatlarıyla kıyasladığımda sanırım üçte biri gibi bir hesap ödedim aldığım çok daha kaliteli hizmete karşılık.
Halklısınız, dedim içimden. Hafta sonları buraya gelmekte haklısınız. Akşamüstü saat 5 gibi tekrar feribota binip Çeşmeye döndük. Bir koşu Yunanistana gidip gelmek bu olsa gerek. Kendi adıma konuşursam, artık kapıyı araladım. Güzel bir günübirlik alternatifiymiş Sakız Adası ve diğer Yunan adaları.