Kalabalıklar. Toplu yaşam alanları gibi. Sınırları olan, kendi içinde bölümlere ayrılmış, milyonlarca insanın yaşadıkları alanlar. Kalabalıkla beraber rekabetin doruk yaptığı yerler. Hayatta kalmak için, vahşileşilen, gaddarlaşılan, insani yanların tükenip yabani hayat özelliklerinin tekrar öne çıktığı toplu yaşam parkları. Arzların ve taleplerin asla tükenmediği yerler buralar. Dengelerin bile dengesizliği özetler nitelikte toleranslara sahip olduğu insan toplu yaşam alanları. Sahte hislerin durmaksızın karşımıza çıktığı, yalan oranın yüksek olduğu, anlık mutluluklara mecbur olunan büyük bir tiyatro sahnesi gibi, hayatta kalmanın öncelik olduğu bir doğal olmayan ve insan yapımı göç merkezi.
Şehirde yaşamaya mahkum bırakılan insanlar, yepyeni dertlere de mahkum bırakıldılar diye bir cümle kurmayacağım. Kimse, kimseyi bir şeye mahkum bırakmış değil. Bu tamamen insanların tercihi olmuştur. İnsanlara, şehir hayatı çekici gelmiştir bir bakıma. Komiktir, organik sebze yiyip kendi beslediği hayvanını tüketen, kendi yetiştirdiği koyunun yününü kullanan insan, iş kaygısı nedeniyle köyünü terk edip şehirde işe girdi. Kazandığı parayı serada yetiştirilmiş GDO’lu sebzelere, hazır besin yiyen hayvanlara, plastik ve kanserojen karışımlı giysilere verdi. Kötü hava soludu, erken yaşta hasta oldu. İş kaygısı mı yoksa büyük bir hata mı adına ne denir şimdi?
Köylü kendi seçimini yaptı. Ama buna mecbur da bırakıldı diyebilirim bazı durumlarda. Köylü bir sinemada film izleyemezdi istediği an. Köylü bir opera görmedi ömrü boyunca. Köylü, sanata, bilgiye erişemedi. Mecbur kaldığı nokta bu oldu, şehirde hayat kalitesini arttıracağını düşündü. Eğer bunlar yeterliyse hayat kalitesini arttırmış olmak için, belki amacına ulaştı da. O zaman şu çelişki doğuyor. Bu kadar eğitimli ve planlar yapan insan, neden şehirlerden kaçıp, kırsala gitmek istiyor? Tatil fırsatını bulunca, neden herkes doğaya koşuyor?
Tahminim şudur ki, bilgiye, sanata, modaya, teknolojiye olan erişilebilirlik, gün geçtikçe daha da ‘online’ oluyor ve bu durumda şehirlerin insanlar için bağlayıcı olamamasına sebep oluyor. Büyük şehirlerde artan ev fiyatları gibi, köylerdeki her metrekarenin bedeli de artacak. Gün gelecek köyler şehirleşmeye başlayacaklar. Şehirler, köyleşme trendine girecekler. Her yanı beton ve çarpık yapılaşma dolu olan alanlara, tiksintiyle bakılacak, olması gerektiği gibi. Doğa, bir tamir sürecine girecek. İnsan faktörü yine burada devreye girecek. Doğaya yardım mı edecek insan yoksa karşısında mı durmaya çalışacak?
Peki insan?
Şehirden uzaklaştıkça hırslarından arınacak mı? Çekişmeler ve rekabetler son bulacak mı? Elif, Zeynep’in yetiştirdiği çileği kıskanıp kin mi güdecek yoksa, Zeynep Elif’e bak böyle benim gibi yaparsan senin de mahsülün artar mı diye tavsiyede mi bulunacak? Doğayı tamir ettiği gibi, kalpleri ve beyinleri de tamir edebilecek mi zaman?
Zamanı gelince öğreneceğiz, zamanın etkilerini.