Sayfa Yükleniyor...
Burada kaldığım odamda, küçük masamın üstündeki bilgisayarımda boş bir sayfa açtım. Orada gördüklerini, yaşadıklarını, Bir doktorun Afrika Notları adıyla yayınlanacak bir kitapta okumayı çok isterdim diyen arkadaşımın sözleri iki gündür kafamda yankılanıp duruyor. Yazmam lazım artık diyorum kendi kendime. Tüm gün harcadığım enerjimden arta kalan kırıntılarla...
Yazıya başlamadan önce Youtubetan bir parça açıyorum. Türkiyede doksanlı yıllarda yaşanan acı bir olayda 33 arkadaşı ile beraber hayatını kaybetmiş olan tok sesli sanatçı, Bir insan ömrünü neye vermeli? Harcanıp gidiyor ömür dediğin diye söylüyor. Bu cümle ile beraber yazmayı düşündüklerim de kafamdan uçup gidiyor. Sanatçının sorduğu soruyu ve bu soruyla beraber kendimi düşünmeye başlıyorum. Geçmişimi, yaşadıklarımı, yaşamadıklarımı, pişmanlıklarımı, sevdiklerimi Her şey bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Nefesim daralıyor sanki. Pişmanlıklarım mı çok yoksa? Yoksa yaşamadıklarım mı? Yaşadıklarımı mı yeterli görmüyorum? Daha ne yapabilirdin ki? diye soruyorum kendime, Belki birçok kişinin yapmadığı şeyleri yaptın diyorum sanki dolu dolu yaşadığımı kendimi ikna etmek ister gibi
Birden odamdaki pencereye yakın nöbetçi kulübesinden gelen bir silah sesi ile düşüncelerimden irkilerek sıyrılıyorum. Bulunduğun yeri, silah sesinin neden geldiğini kavraman saliselerle ifade edilecek bir süreyi alıyor. Somalideyim ve bu aslında sıklıkla olan doğal bir olay bu. Aslında şimdiye kadar alışmış olmam lazımdı. Ateş etmek bir çeşit haberleşme aracı sanki. Nöbetçiler böyle yaparak dışarıdakilere Buradayım! diye gözdağı vermek için yapıyor da olabilirler. Yani burada silah sesleri çocukların patlattığı çat-patlar kadar sık ve olağan
Tekrar sayfaya, yazdıklarıma göz atıyorum; beğenmedim. İnsanlar bunalımda olduğumu düşünecekler diyorum. Başka bir şey yazmam lazım. Daha ilginç bir şey. Ama ne? Mesela burada hastanede sıklıkla gördüğümüz ama ülkemizde hiç görmediğimiz ilginç vakaları mı yazsam? Kimi neden ilgilendirsin ki? Bilimsel bir makale dergisi değil ki bu bir gazete. Peki buradaki ilginç insan portrelerinden bahsetsem mesela? Olmaz. Çünkü Somalililer fakir ama çok gururlu insanlar. Yazacağım bir şeyi yanlış anlayabilirler. Durup dururken bir köşe yazısı için iki ülke arasında ufak bir krize yol açmak istemem. Peki acaba Somalinin güzelliklerinde bahsetmiş miydim? Evet evet, sanırım birkaç yazıda geçmiştim.
Peki ne kaldı geriye?
En iyisi sıradan bir günümden bahsedeyim size. Güne saat 06.45te önce hafif bir kahvaltı başlıyoruz. Kahvaltıdan hemen sonra da çalışma yerlerimize doğru yol alıyoruz. Sonra akşam yemeği. Peki gün içinde ne oluyor? Onu anlatmadınız diye soranlar olacaktır mutlaka. O kadar yoğun geçiyor ki biz de ne olduğunu tam olarak anlayamadan akşam oluyor. O kadar çok hasta, o kadar çok ameliyat ve o kadar çok iş var ki Bazen gece yarılarına kadar iş devam ediyor. Burası bu ülkede yaşayanların gidecekleri en son nokta olduğu için başka hastanelerin almak istemediği ağır hastalar, başka yerlerde yapılmaya çalışılmış ama işin içinden çıkılmamış, öylece gönderilen hastalar, komşu ülkelerden gelen hastalar, şimdiye kadar kimsenin teşhis koyamadığı hastalar geliyor.
Geliyor demek hafif kalır! Akıyor dersek daha doğru olur.
Akşam yemeğinden çıkıp odamıza döndüğümüzde bütün enerjimizi harcamış oluyoruz.
Bir doktorun Afrika Notları kitabını ben de yazmak istiyorum ama Amasını yukarıda yazdım. Son kırıntılar da bitmek üzere ve göz kapaklarım kapanmadan bu haftaki yazıyı da burada bitirmek istiyorum.
Müsaadenizle.
Yarın yoğun bir gün bizi bekler yine .