Sayfa Yükleniyor...
Ben küçükken, ara sıra tek kanallı televizyonumuzda yayınlanan belgesellerle tanıdım Afrikayı. Uçsuz bucaksız topraklar, meralar, çöller ve oralarda özgürce koşturan, bir denge halinde yaşayan çeşit çeşit yabani hayvanlar Ceylanları kovalayan çita ve aslanları izlediğimde ceylanları tutardım yine de. Yakalandıklarında gözlerimi kapatır, bu ince narin, güzel hayvanların çok acı çekmesini izlemek istemezdim.
Afrika, yaban hayatının özgürce devam ettiği Serengeti ve Massai Maraydı benim için.
Sonra 1983- 85 yılları arasında Etiyopyanın kuzeyinde meydana gelen açlık için Michael Jackson ve Lionel Richienin bestelediği, 36 ünlü Amerikalı sanatçının seslendirdiği We Are the World şarkısı.. Bu yazıyı yazarken şu anda o şarkıyı dinliyorum. Orada insanlar ölüyor diyorlar. Açlık ve susuzluk ile iskelet haline gelmiş insanlar Bir iskelete dönüşmüşken bile çocuğu ölmesin diye emzirmeye çalışan kadının bembeyaz dişleri ve artık sadece bir deriye dönüşmüş, çökmüş yanakları hiç aklımdan çıkmadı.
Biz Dünyayız, biz çocuklarız, daha aydınlık bir dünya yaratabiliriz diye söylüyorlardı. O anda orada olmayı bir şeyler yapabilmeyi hayal ederdim. Beraber daha iyi bir dünya yaratmak için çalışan insanların arasında, birlikte şarkı söyleyerek
Ama o şarkı ve amaç bile sorunları ortadan kaldırmadı. Her şey devam etti. 1994 yılında Güney Sudanda ortaya çıkan kıtlıkta, yiyecek dağıtan Birleşmiş Milletler kampına varmak için yola çıkan ama zayıflık, bitkinlik, açlık ve susuzluktan yolda yığılmış kalan küçük kız ve öldüğünde onu yemek için hemen arkasında bekleyen akbabayı fotoğraflayan ve o fotoğrafla Pulitzer ödülü kazanan Kevin Carterın çektiği o müthiş fotoğrafla bir kez daha farkına vardı dünya O kızın akibeti ile ilgili çok şey yazıldı söylendi. Kevin Carter, orada kıza yardım etmek yerine yoluna gitmiş Neden yardım etmedin? diyenlere Ben yardım görevlisi değil, fotoğrafçıyım demişti. Kimine göre ise daha çarpıcı fotoğraflar çekmek için kızın akbabaya yem olmasına müsaade etmişti.
Kevin Carter, çektiği o fotoğrafla oraya belki binlerce kişinin hayatını kazanacak yardım gitmesini sağladı ama hassas sanatçı bünyesi kendisine Neden yardım etmedin, neden? diye yöneltilen suçlamaları, eleştirileri daha fazla kaldıramadı ve yine 1994 yılında arabasının içine verdiği eksoz gazı ile hayatına son verdi. Kimine göre gördükleri, yaşadıkları ve insan neslinin vahşeti karşısında umutsuzluğa düştü ve çekip gitmeyi tercih etti. Yavaş yavaş ölmüştü. Belki de o küçük kız gibi
Mesleğime adım attıktan sonra içinde bulundukları lüks yaşantıyı bırakıp yoklukların, imkansızlıkların, insanın kavuran sıcaklıkların olduğu yere giden meslektaşlarımı imrenerek, kıskanarak, hayranlıkla izledim.
Afrika benim için çöl, kuraklık, sıcaklık ve açlıktı
Oysa oraya gönüllü bir grup doktor arkadaşımla gittiğimde gördüğüm şeyler karşısında şok olmuştum. Her taraf alabildiğince yeşildi. Uçsuz bucaksız verimli topraklar, tarım ve hayvancılık yapılacak alanlar Balta girmemiş ormanlar gördüm mesela. O ormanlarda yaşayan daha önce hiç görmediğim canlılar... Ama onlar belgesellerdeki gibi savanlarda özgürce dolaşamıyorlardı artık. Kontrolsüz bir şekilde her geçen gün çoğalan insan nesli doğadaki her şeyi, her geçen gün yok ediyordu.
Ancak bütün bunlara rağmen hala her canlı için yeterli yiyecek ve su kaynakları var. Sorun sadece bunların kullanılabilmesi ile ilgili. İşte bütün sorun da buradan çıkıyor sanırım. Hayatta kalabilme, kendi neslini, ailesini, yakınlarını, kabilesini yaşatma ve koruma içgüdüsü insanların diğerlerine karşı acımasız olmasına yol açıyor. Bu yüzden güçlü olanlar ayakta kalabiliyorken güçsüz olanlar Kevin Carterin resmindeki gibi bir köşede çaresizce ölüyor. Güçlü olabilmek de çoğalmaktan geçiyor ve insanlarda gün geçtikçe çoğalıyor.
Aslında bu bir kısır döngü. Çünkü çoğaldıkça mevcut kaynaklar yetmemeye başlıyor ve kalanlar için savaşlar yapılıyor. Sonuçta ise açlık ve kıtlık
Bu konuda bir şeyler yapılmazsa gelecek yüzyıllarda milyonlarca insanın ölebileceği savaşlar olacaktır. Düşmanlarımız var, daha fazla çoğalalım düşüncesi yerine Mevcutlarımızı daha iyi eğitelim, daha iyi koşullarda yaşayan daha kaliteli bir nesil olsun düşüncesi yerleşmezse Kevin Carterın resminden çok daha acı resimler görebiliriz. Michael Jackson da öldüğüne göre bir daha We are the World diyecek kimse olacak mı? Kim bilir