Sayfa Yükleniyor...
Akdeniz turuma kaldığım yerden devam ediyorum.
Akdeniz bölgesinde dağlar denize paralel uzanır denmişti ben lisedeyken.
Hiç anlamazdım.
Oysa bu gezi sırasında çok iyi anladım. Denizin önünde set gibi duran yüksek dağların eteklerine, muhtemelen büyük bir zorlukla eskiden yapılmış, iki şerit (gidiş dönüşlü), virajlı yoldan yavaş ve dikkatli şekilde 130 kilometreyi iki saatte alarak, Silifkeye vardım.
Orada sevdiğim bir arkadaşım vardı ve doğrusu ona yapmayı planladığım sürpriz için bunca yola katlanmaya değerdi.
Silifkede arkadaşım ve ailesi ile çay ve tatlılar eşliğinde Silifke de siyaset, turizm ve esnafın durumu ile ilgili güzel bir sohbetimiz oldu. Artık Anamura, yeğenimin evine dönüş için yola çıkma zamanım gelmişti.
Akşam güneşi güzele vurur derler, yanlış.
Akşam güneşi Silifke- Anamur arasında direkmen göze vuruyormuş. Ama güneş masmavi Akdenize batarken o yeşil kıyılardaki manzarayı yaşamanızı yeşilin maviye, mavinin yeşile nasıl yakıştığını görmenizi tavsiye ederim.
Bir kayanın üstüne oturdum güneşin batışını izledim.
Anamura akşam saatlerinde vardım. Ablamın iki kızı burada yaşıyor. Hem onları ziyaret etmek hem de uzun zamandır övdükleri Anamuru görmek istiyordum. Gördüğüm kadarıyla Anamurlular çok çalışkan insanlar. Dağları, taşları, düzlükleri muz ve sebze seraları ile doldurmuşlar. Suyun her sene gittikçe azalması ileriki yıllarda büyük bir sorun olacak gibi görünüyor.
Ertesi gün yeğenimin çilek bahçesini gezdik. Çilekler çiçek vermeye başlamışlar. Bir aya kadar çıkar dedi yeğenim.
Hormon var mı bunlarda? dedim.
Ben kendim yemediğim şeyleri başkasına yediremem. Vebali var bunun diye cevapladı
Ama pazarlarda eciş bücüş ya da aşırı büyük çilekler görebiliyoruz. Hormonlu diyorlar. Ağız tadı ile yiyemiyoruz dedim.
Bazen fazla gübre vermekten de çilekler daha büyük olabiliyorlar. Ben hormon nedir bilmiyorum, vermiyorum da dedi.
Sonra muz bahçesine gittik. Devasa alanlarda kurulan seraların içinde muz ağaçları ürün doluydu.
Ne kadar çok muz serası var. Satışlar nasıl? Para ediyor mu? dedim.
Biz kilosunu iki lira civarında satıyoruz. Turizm sezonunda kalabalık varsa ya da ihracat varsa fiyatlar yükselir. Yoksa 1.6 liraya kadar iner dedi.
Biz muzu marketten 5, 5.5 liraya yiyoruz ama dedim.
Araya buradaki komisyoncu, hal, nakliye, gittiği yerdeki hal, komisyoncu ve manavın kârı eklenince o fiyata çıkar dedi.
Yerli muz mu yabancı muz mu tercih edelim? dedim.
Muz çabuk bozulan bir meyve. Olgun muz iki, bilemedin üç gün dayanır. İthal muzlar daha çiğken ağaçtan toplanıyor. Gazla, ilaçla sarartılıp, uzun yolculuk sırasında bozulmasın diye bir sürü koruyucu ile Türkiyeye gönderiliyor. Oysa biz buradan bir güne bütün Türkiyeye muz gönderebiliriz. İçinde koruyucu ilaç olmadan. İthal muzlar tatsız ve hatta ekşi olurken buranın muzunu yerken gerçek muz tadı alırsın diye cevapladı.
Hakikaten de insan bahçeden yerken o kadar lezzetli geliyor ki rahatsız olmadan bir kilo bile muz yiyebilirsiniz.
Bunları gazetede yazacağım. Bir şey söylemek ister misin?dedim
Yol dayı yol. Yol yapılsa buradan sebzeyi meyveyi daha rahat pazarlara ulaştırsak hem biz kazanırız, hem vatandaş dedi.
İlgililere duyurulur.
Bizden yazması, onlardan yapması