2

Aşk Bazen Son Demlerde Gelir


  • Oluşturulma Tarihi : 05.06.2017 08:01
  • Güncelleme Tarihi :

“İşte bunlar bizim buranın aşıkları” diye köşedeki masada oturanları gösterdi, bana etrafı tanıtan arkadaşım.

Yanıma her geldiğinde, gelecekte yerleşmeyi, ömrümün son günlerini geçirmeyi düşündüğüm mekanı merak edip orası ile ilgili sürekli sorular sorduğumdan “Sizi bir gün misafir edelim, kendiniz görün” demişti. Ha bu gün ha yarın derken konuşmamızın üzerinden bayağı bir zaman geçmiş ama ben iş güçten bir türlü fırsat bulamamıştım. Birgün “Hocam bugün sistem çalışmıyormuş, sizi bize götürmenin tam zamanı. Artık bahaneniz kalmadı” deyip kapıdan içeri girdi. İtiraz etmedim ve beraber yola çıktık.

Serviste daha önce orada görevli olarak çalışıp emekli olmuş, şimdi ‘misafir’ (onlar orada kalanlara misafir diyorlardı) olarak kalan amcanın yanına oturdum.

“Neden huzurevine yerleştin?” dedim.

“Ben yıllardır çalıştığım için sürekli dışarıya alışmışım. Ev işlerini de sürekli hanım yaptığı için ben o işleri de hiç öğrenmedim. Hanım vefat ettikten sonra oğlum ve gelinim yanıma yerleştiler. Birkaç kere gelinin “Ben baban varken rahat değilim” gibi şeyleri oğlana söylediğini duydum. Onları huzursuz edeceğime ben huzura kavuşayım, buraya yerleşeyim istedim. Burada da çalıştığım için ortamı biliyordum. Bir sürü akranın var. Sohbet edip vakit geçirme olanağı buluyorsun. Üstelik bizim gelinin yemeklerinden daha güzel yemekleri var” diye güldü. “Evi pılı pırtı, her şeyi onlara bıraktım. Buraya geldim. Mutluyum” diye devam etti. “Mutluyum” derken içten söylemişti.

Şehre tepeden bakan, büyük bir bahçe içindeki yüksek binanın girişinde güler yüzlü danışman kız karşıladı bizi. 7-8 katlı binanın uzun ve geniş koridorlarındaki odalarda “misafirler” öğlen yemeğini yemek için yemekhaneye doğru gidiyorlardı. Oraya yerleşmeye gelen biri gibi düşündüm kendimi.

Öyle ya. Birgün gelirde yaşlandığımda ve yalnız kaldığımda oturup Azrail’in gelmesini evde mi beklemeliydim? Yoksa çevremde kendim gibi bir sürü insanla beraber mi teslim olmalıydım ona?

Yalnızlığı zaman zaman seviyorum ama sürekli yalnızlık bana göre değil. Bunu biliyorum. En sevmediğim şey birine “yük olmuş” gibi hissetmek. Bunu istemiyorum. Hem belki ikinci baharı da yaşamak mümkün olurdu. Kim bilir?

“Bu koridor çiftler için” dedi beni gezdiren arkadaşım. “Nasıl yani? Burada evlenenler mi?” dedim sanki “İçimden geçenleri nasıl anladın?” der gibi. “Hem burada tanışıp evlenenler hem de çift olarak buraya yerleşenler” dedi.

“Burada evlenenlerden birileri ile tanışmayı çok isterim” dedim.

“Hay hay” dedi. Kapıyı çaldı ama kimse açmadı. “Onlar kafeteryadadırlar, oraya gidelim” dedi. Aşağıya indik. İçeri girdiğimizde hemen köşe masada bir çift gördü. “İşte bunlar bizim buranın aşıkları” diye masalarına yürüdü, bende arkasından. Tanışma faslından sonra ikisinin arasına oturdum.

“Nasıl tanıştınız?” diye sordum. Soruyu ortaya sormuştum ama yüzüm kadına dönüktü. “O anlatsın. Anlatmayı çok seviyor. Maşallah dili uzun. Zaten o dille becerdi herşeyi” dedi. Sanki biraz da serzenişliydi amcanın biraz konuşkan olmasından. Amca hiç üstüne alınmadı. “Sabah yürüyüş yaparken gördüm onu” diye söze girdi. “Gördüm görmesine ama o hiçbir ışık vermiyor, sürekli ciddi bir yüz ifadesi yürüyordu” diye devam etti. “Ayol ben buraya aşk, meşk mi aramaya geldim? Ben huzur için gelmiştim. Ama maşallah bu peşimi bırakmadı” dedi kadın.

“Her neyse, dur ben devam edeyim” dedi amca. “Önce ‘günaydın’ demelerle, sonra ‘nasılsınız iyi misiniz?’ gibi şeylerle, ürkütmeden. Sonra ‘bugün hava şöyle, şöyle’ ‘çiçek, böcek’ derken sohbeti ilerlettim. Sonra beraber yürüyelim derken beraber yemek, beraber okey oynama falan... iş ilerledi” dedi.

“Siz amcanın bu yaklaşımını ne zaman hissettiniz?” diye sözü teyzeye verdim. “Ben hiç evlenmemiştim. Öyle de bir niyetim yoktu. Ama maşallah amcan hiç peşimi bırakmadı. Nereye gitsem dibimde bitiyordu. Bir süre sonra bende ona alıştım ve oldu işte” dedi.

“Aslında o da beni görür görmez vurulmuş ama bakma söylemiyor her yerde” diye göz kırptı amca.

“Ayol her şey öyle uluorta söylenir mi? Ayıp denen bir şey var!” Dediyse de teyze, amca dinlemeyip tatlı hatıralarını anlatmaya, bizi de onu da güldürmeye devam etti.

Ömrümün son günlerini- oraya kadar ulaşabilirsem- geçirmeyi düşündüğüm huzur evinden ayrılırken hem mutlu olmuş hem de ortamı hayal ettiğimden daha iyi bulmuş olmanın keyfi ile ayrılıyordum.

Bir de aşk olursa daha ne olsun değil mi?

Aşk Bazen Son Demlerde Gelir
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan