Sayfa Yükleniyor...
Sık sık bir birimize gidip geldiğimiz bir komşum var.
Hocam bu çocuklar okumuyor, sinir ediyorlar beni diye çocukları şikayet ediyor genelde. Büyük oğlan elektrik ve elektronik işlere meraklı, bir şeyler bozuk tamir etmeye bayılıyor. Bunları gördükçe Çocuk bu işleri seviyor, neden böyle bir mesleğin çıraklığına vermiyorsun? diye soruyorum.
Hocam okusun. Biz okumadık, maraba olduk bari o olmasın diyor bana yeniden.
Okusun okumasına da çocuk okumayı sevmiyor. Bari sevdiği bir mesleği yapsın, yine ekmek, iş sahibi olur. Kaldı ki etrafta okul bitirip iş bulamayan bir sürü üniversite mezunu var diyorum. Diyorum, diyorum da sanırım kendime söylüyorum. Çünkü sonraki akşamlarda yine aynı konu zaman zaman açılıyor.
Çalışıp bir meslek sahibi olmak kadar o işi sevmek de gerçekten önemli. Kim için önemli? Hem işi yapan hem de o işi icra edenlerden hizmet alanlar için önemli. İşini severek yapanlar işe mutlu gider, güler yüzle hizmet eder ve işini geliştirmenin, daha iyi olmanın yollarını arar. O kişiden hizmet alanlar da hem işlerini halletmiş olurlar hem de onlarda mutlu olur.
Bütün bunları boşuna yazmadım tabii. Sizi de çok sıkmadan konuya giriş yapayım. Netice de uzun yazının okunmadığını ben de biliyorum. Sizi yormadan işini severek yapan bir insanın kısa zamanda nereden nereye geldiğine getireceğim konuyu.
Eskiden buraları tarlaydı ve biz sabahtan akşama kadar oralarda koşturur, top oynar, elimizde sapanla kuş avlardık deyip ahh ahh nerde o günler diye anılara götürmeyeyim sizi. Onlar eskidendi ve o güzelim tarlaların yerini blok blok apartmanlar aldı artık. Neden böyle oldu? Bu işi planlayan sevgili yerel yöneticilerimiz bunu neden planlamadılar? deyip başka başka şeylere de girmeyelim. Ama ortada bir gerçek var ki yaşadığımız semtlerde boş alan bulup maç yapmak mümkün değil. Bırakın maç yapmayı iki topa vurmak için de birkaç arabayı kollamak zorunda kalıyorsunuz. Hal durum böyle olunca çocuklar evde, bilgisayarın karşısında çeşitli oyunlarla vakit geçirip hareketsiz, obez birer bireye dönüşüyorlar.
Pek çok kişinin yaptığı gibi, çeşitli kurs ve sportif faaliyetlerle çocuğumuza hem eğlenceli vakit geçirmesini sağlamak hem de onun sağlıklı bir birey olması için biz de elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Yazın gittiği bir aktivitenin parçası olan tekvandoyu çok sevdi ve devam etmek istedi. (http://ilksesgazetesi.com/yazar/taekwondo-sampiyonasinda-ne-isimiz-var-4102.html) Burada onun hikayesini yazmıştım.
Neden sevdi biliyor musunuz? Çünkü işini severek yapan, onları çalıştırırken bir taraftan da eğlendiren, gerektiğinde sevgi gösteren, gerektiğinde de sert ve disiplinli olabilen iki hocası olduğu için. Sevgi her işin temeli ve bulaşıcı bir şey. Sevgi ile hizmet edenden hizmeti alana bulaşıyor. Birkaç çocuk ile başladıkları bu çalışma altı aylık bir süre içinde 60 çocuğa ulaştı. Bu hızla giderse de nereye ulaşacak bu sayı bilemiyorum.
Her meslekte bunun örneklerini görmek mümkün. Mesela binlerce doktor vardır ama aralarından bazıları sıyrılıp isim yapar, bazıları sönüp gider. Binlerce aşçı ve restoran vardır ama en iyi hizmeti, en güzel şekilde sunanların kapısında kalabalıklar olur. Diğerleri kapanır gider. İşin sevgi ile yapan insanlar zamanlar mutlaka farklarını ortaya koyarlar. Bir sürü kuaför salonu var ama pek azı popüler olur. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama yazıyı da çok uzattık.
Şimdi bu yazıdan çıkartılacak ana fikre gelelim ki size de bir faydamız olsun değil mi? Şimdi oturup düşünün; siz işinizi ne kadar severek yapıyorsunuz?