2

Bir Türk Filmi Hikayesi


  • Oluşturulma Tarihi : 21.12.2015 08:02
  • Güncelleme Tarihi :

Dün ortaokul dönemimden bir arkadaşım beni buldu. Birden kapımda belirdi ve hiç değişmemiş gülümsemesi ile bana güldü. ‘Hatırlamadım deme sakın gebertirim’ dedi. Görür görmez hatırlamıştım ki.  Sadece aklımda kaldığından biraz daha fazla kilo almış, zamanla yüzünde kırışıklıklar oluşmuştu.

‘E ne var ne yok anlat bakalım’ ile başlayan sohbetimiz her birimizin hayatımızı özet geçmesi ile devam etti.

İkinci evliliğini yapmıştı ve onda da mutluluğu bulamadığını söylüyordu.  

‘Kimle evlendin? Tayfun diye bir çocuk vardı. Onunla mı?’ dedim.

‘Keşke onunla evlenseydim.   Ama ailem istemedi onu. Alevi dediler, fakir dediler’ dedi.

‘Yapma ya. Üzüldüm bak. O çocuk seni çok seviyordu’ dedim.

Gerçekten de öyleydi. Beraber gezdiğimizde Tayfun, Lütfiye’nin gözünün içine bakardı. Bir keresinde Tayfunların İnönü mahallesinde deniz manzaralı gecekondularının yukarısına piknik yapmaya gitmiştik. Dönüşte onların evine de uğradık.  Tayfun’un annesi Lütfiye’ye o kadar içten sevgi gösteriyordu ki ‘gelinim’ deyip sarılıyor, öpüyor ‘kızım şunu yer misin, şunu da iç’ diyor,  ana oğul Lütfiye’nin ağzına bakıyorlardı. İmrenmiştim.

Ama sonrasında sınıflarımız değişti ve birbirimizi takip edemedik. 

Yıllar sonra o hikayenin Türki filmi senaryosu gibi işlediğini öğreniyordum.

Sevgi, aşk gibi kelimelerden bihaber, mutluluğun ‘para’ ve ‘sosyal statü’ olduğunu zanneden müteahhit baba kızının fakir gecekondu genci ile evlenmesine müsaade etmemişti. Lütfiye’nin dediğine göre ilişkilerini öğrendiğinde Tayfun’un ailesinin evine gidip ‘bir daha oğlunuzu kızımın etrafında görürsem onu öldürürüm. Yok ederim, göremezsiniz’ diye tehdit etmiş sonra da kızının okulunu ve oturdukları semti değiştirmiş.

‘Ben babamın tek kızıydım ve ‘biz senin iyiliğini düşünüyoruz, ilerde yokluk, sıkıntı çekmeni istemiyoruz’ diyorlardı. Başlangıçta çok direndim Babamın Tayfun’a zarar verebilecek kadar kararlı olduğunu ve beni kaybetmemek için birçok çılgınlığı yapabileceğini de biliyordum. Zamanla unutmaya çalıştım. İlk eşim babamın ortağının oğluydu. Sanırım sermaye bölünmesin diye evlendirildik. Zaten çok bir şeyde hissetmiyordum. Bir çocuğumuz oldu ama eşim sürekli dışarıda kadınlar ve kızlarla vakit geçirmeyi tercih ediyordu. Eve hep alkollü geliyordu. Tartışmalarımız oluyor, arada ufak tefek itişmeler, kakışmalarda yaşıyorduk ama bir gün hastanelik oldum. O zaman da babam bir daha ona dönmeme izin vermedi. Sonra işte yine aileler vasıtasıyla şimdiki eşimle tanıştım. Onunda bir çocuğu var. Hem onunkine hem benimkine annelik ediyorum. Eşim saygılı, evine bakan ve dışarıda gözü olmayan, iyi bir insan’ dedi

Konuşurken başı öne eğik, sürekli parmakları ile oynuyordu. ‘İşte böyle benim hayatım’ dedi

‘Tayfun ne oldu? Hiç görüştün mü?’ dedim.

‘Evet. İlk eşim beni dövdüğü gece Dokuz Eylül’ün aciline gitmiştik. O da eşini Doğum için getirmiş. Orada gördü beni. Ama ağzım yüzüm yara bere içindeydi. Kaçtı gitti, konuşmadı hiç. Sonra ben bir gün evlerine gittim. Annesi beni tekrar eskisi gibi çok sıcak karşıladı. Tayfun’u sordum. Komşu kızı ile evlendirmişler. İtfaiyenin orada marketi varmış. Durumları iyiymiş. Annesi onu görmemem için çok yalvardı. ‘Kızım zaten seni unutmadı, çok zor kendine geldi. Kafasını karıştırma’ dedi bana. Annesine söz verdim ve onu görmedim. Ama arada marketin önünden araba ile geçip uzaktan bakıyorum ona’ dedi. Gözlerinden usul usul yaşlar akmaya başladı.

Benim de.

Bir süre böyle durduk. Sonra ‘Neyse ya ben senin çok vaktini almayayım, saçma hayatımla. Sonra tekrar gelirim’ dedi.

Tekrar görüşmek üzere vedalaştık.

Koltuğa oturdum. Onları düşündüm. ‘Acaba Tayfun ile evlenmiş olsaydı nasıl bir hayatı olacaktı’ diye.

 

 

Bir Türk Filmi Hikayesi
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan