2

Biraz Karadeniz Gezelim mi? 2


  • Oluşturulma Tarihi : 27.08.2018 07:05
  • Güncelleme Tarihi :

Karadeniz gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. 12 saatlik yolculuktan sonra İzmir’den Zonguldak’a varmıştım.
Zonguldak deyince aklıma Uzun Mehmet ve taş kömürü gelirdi. Ben küçükken ilkokullardaki kitaplarda, askerlik yaparken yanan siyah taşı gören Uzun Mehmet’in, köyüne döndüğünde dağda benzer taşları görmesi ve Zonguldak’ta taş kömürünün keşfedilmesi ile ilgili hikaye anlatılırdı. Biz de onun gibi dağlarda siyah taşlar aramış, bulduğumuzda yanıp yanmadığını kontrol etmiştik.
Belki de bu yüzden ben hep Zonguldak’ı siyah, kara, kuru bir yer olarak hayal etmiştim. Oysa Zonguldak, Karadeniz’e paralel olarak uzanan yüksek bir dağın eteğinde kurulmuş olan yem yeşil bir kentti. Bir zamanlar taş ocaklarında çalışmak için ülkenin doğusundan, batısından, kuzeyinden yani her yerinden insanların göç ettiği bu küçük kent son yıllarda kömürün bir yakıt olarak popülaritesini kaybetmesi ve iş olanaklarının azalması ile dışarıya göç vermeye başlamış. İnsanlar daha çok Avrupa’ya ve İstanbul’a, akrabalarının olduğu yerlere gitmişler. Bu yüzden şehrin yollarında çokça yabancı plakalı araç görülüyor.
Yollar bakımsız ve düzensiz. Şehir 1980’li yıllarda kalmış gibi… İnsanlar Zonguldak’ın muhalif bir il olmasının bedelini ‘ihmal’ olarak ödediğini söylüyorlardı.
Belediyenin hizmetleri ile ilgili ‘Dikkat dikkat’ diye başlayan anonslar sık sık sokaklarda yankılanıyor. Hemen her saat tekrar dinlemek zorunda olduğumuz o yankılı ses, bana Spielberg’in Schindlerin listesinde toplama kamplarındaki ‘Achtung, Achtung!’ diye başlayan anonslarını hatırlattığı için garip bir tedirginlik veriyordu.
Hava İzmir ile kıyaslandığında serin bile sayılırdı ama yine de sıcaktı. Biraz serinlemek için Ilıksu plajında hırçın Karadeniz dalgaları arasına attım kendimi. ‘Çok açılmayın, su dibe çeker sizi. Burada her sene boğulur birkaç kişi’ dedi orada bir yerli. Kaç kişiyi dibine çekti? Kaç ağıt yakıldı, kaç kişi umutla kıyıda bekledi?
Akşam duş alıp biraz dinlendikten sonra kıyıdaki falezlerin üzerinde kurulmuş fenerde uçsuz bucaksız Karadeniz’i seyrederken yedik yemeğimizi.
Ertesi gün arabayla yarım saat ötedeki Filyos plajına gittik. Plajın hemen üstündeki Romalılardan kalma kalede güneşin batışını seyrettik.
Üçüncü gün Amasra’ya doğru yola çıktık. Amasra Batı Karadeniz bölgesinde mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak tavsiye edilmişti. Hakikaten de tepeden bakıldığında dağların arasında kalan doğal bir göl gibi. 1460 yılında bu bölgelere fethe giden Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı gördüğünde vezirine dönüp ‘Lala, burası Çeşm-i Cihan mıdır?’ (Yani burası ‘Dünyadaki göz bebeği midir?’) diye sorduğu rivayet edilir. 
Muhteşem manzaralı bir yer ama pek çok güzel yer gibi burası da yapılaşmaya kurban edilmiş. Tarihi kale duvarların üstünde bile kafeler vardı. ‘Tarihi yerlerin bu şekilde ranta kurban edilmesi sanırım bir tek bizim ülkemizde var’ diye düşünürken yanımızda konuşan doktora benzeyen bir çiftten kadın eşine ‘Burası Como gölündeki Bellagio’ya ne kadar benziyor değil mi?’ diye sordu. 

Tarihi hunharca yok eden tek millet olmadığımıza sevinmiştim.

Biraz Karadeniz Gezelim mi? 2
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan