Sayfa Yükleniyor...
Neden Türkiyeden Nobel Tıp ödülü alan çıkmaz konulu yazımız çok tuttu. Bizde devamını yazalım dedik.
İddia ediyorum Sittin sene (60 yıl demek) Türkiyeden Nobel Tıp ödülü alan biri çıkmaz. Bu şartlarda çı-ka-maz.
Klasik bir deyim vardır, Bizim temelimiz bozuk derler ya. Aynen öyle.
1987 yılında Tıpta Uzmanlık Sınavı kanununu çıkaranlardan Allah razı olsun, Allah gani gani rahmet etsin, mekanları cennet olsun. Eğer bu gün birçok fakir aile çocuğu Uzman olabiliyorsa onların sayesindedir.
1987 öncesinde diyelim ki tıp fakültesini bitirdin ve bir konuda uzman olmak istedin. Tüm üniversiteleri teker teker dolaşıp bölüm başkanlarına seni asistan olarak almaları konusunda yalvarırdın. Tabi eğer torpilin varsa, bölüm başkanının yakını isen ya da bölüm başkanına o işin bedelini bir şekilde ödeyecek kadar ekonomik güce sahipsen tüm kapılar senin önünde sonuna kadara açılırdı. Böylece sen Uzman Doktor olma yolunda ilk adımı atardın.
Sıradan bir köşe yazarı olarak bunu ben söylemiyorum. Bunu bir profesör söylemiş. Halk olarak profesörün dediğine çok daha fazla güvendiğinizi bildiğimden bende Profesör Doktor Anıl Çubukçunun Prospektus internet sitesi için verdiği röportajdan alıntı yaptım.
Dileyen internetten bulabilir.
Uzmanlığa başladın mı gerisi kolay zaten sonrasında kendiliğinden doçent ve profesör olursun.
Kendine çok güvenen, zeki, çalışkan, yaratıcı, araştırmacı ama fakir ve torpilli olmayanlar ise bir sağlık ocağında çürümektense Almanya, İsviçre ya da Amerikaya bir şekilde gidip orada çeşitli alanlarda uzman oldular.
Nobel Ödülü alan Profesör Aziz Sancar, karaciğer naklinde dünya çapında ünlü Profesör Munci Kalayoğlu, Beyin Cerrahı Profesör Gazi Yaşargil bunlardan sadece bir kaçı.
Acaba neden bizim binlerce profesörümüzden biri bu ödülü almak bir yana aday bile olamıyor?
Çünkü ülkemizde pek çok şeyde olduğu gibi doçentlik ve profesörlük torpil ile alınabilen unvanlar.
Torpil ile doçent olabilirsin. Çünkü doçentlik sınavının objektif hiçbir kriteri yok. Dostlar alışverişte görsün diye güya bazı kurallar var. Misal 3-5 yabancı yayın olacak, İngilizceden 65 alınacak vs vs.. Bunları yerine getirdiğini varsayalım, iş gelip sözlü sınava dayanıyor.
Adı üstünde sözlü sınav. Hocaların ağzından çıkan sözlerde sana başka, diğer adaylara sorular olabilir. Misal sen torpilli birisin sana Yavrum bize idrar yolu enfeksiyonu geçiren bir hastayı nasıl tedavi edersin anlat? Gibi basit bir soru sorulurken, torpilin yoksa Embriyonel hayatın Telofaz evresinde böbrekte gelişen olayları anlat bakalım diye oldukça zor bir soru sorulabilir.
Şimdi haklarını yemeyelim. İkisi de soru yani. Ama ikincisi sorudan ziyade boru Sen bilemezsen suç onların mı?
Juri üyeleri ile siyasi olarak fikirlerin uyuşacak. Uymuyorsa İstersen yaptığın çalışmalar Nobel alsın ge-çe-mez-sin.
Siyaset ile tıbbın ne alakası var demeyin. Her dönem kendi profesörünü yaratır.
Misal 28 şubat döneminde Lions kulüpleri ve çeşitli masonik derneklere üye olmadığın zaman o sınavdan geçmen mümkün değildi.
Şimdi çok mu farklı? Değil. O sınavlardan geçmek için aslında dindar olup dindar değilmiş gibi numaralar yapmak zorunda kalan Hocalar, şimdi intikammmm diye naralar atarak kendi kriterlerine göre seçim yapıyorlar.
Yani her dönemde bitaraf olmayanlar bertaraf oluyorlar.
Doçentlikten sonrası daha kolay. Doçent olduktan 5 yıl sonra, eğer üniversite yönetimine muhalif değilsen zaten oturduğun yerde profesör oluyorsun. Sonrada canın sıkılır, rektörlük seçimi, dekanlık seçimi, bölüm içi kavgalar, üniversite hastanesinde ya da özel hastanelerde bol cukkalı ameliyatlar ile uğraşırsın. Para kazanmak varken bilimsel çalışmaları kim ne yapsın?
Kimin doçent olacağına karar veren Torpilli hocalar ile dolu Üniversiteler
İddia ediyorum sistem böyle giderse sittin sene bizden Nobel Mobel çıkmaz.
Çözüm?
Çözüm yazının içinde zaten..