Sayfa Yükleniyor...
Pukete gelip de çevresindeki adaları görmemek olmazdı.
Bir ada turuna katılmaya karar verdim. Öğlen yemeği, minibüsle otelden sürat teknesine transfer, 5-6 ada ziyareti ve tekrar otele kadar bırakma dahil 100 liraya tur bileti aldım. Tekne Birleşmiş Milletler kampı gibiydi. Arap, Hintli, Pakistanlı, Çinli, Rus, Kuzey Afrikalı ve diğer ülkelerden 30- 40 kişiydik. Yan yana oturduğumuz Pakistanlı grup ile tanışıp sohbet ettik. Türk dizilerini çok sevdiklerini ve diziler de gördükleri Türkiyeyi çok merak ettiklerini söylediler. Dizi ihraç ediyor olmamız ve bu vesile ile ülkemizi seviyor olmaları beni mutlu etmişti. Vallahi o dizilerdeki gibi bir hayatımız yok veya Türkiye dizilerde gördüğünüz gibi değil deyip adamları hayal kırıklığına uğratmak istemedim. Neme lazım, belki kalabalık bir grup gelirler de Türk turizmine biraz destek olurlar. Değil mi?
Öğlen yemeğini, gezdiğimiz adalardan en büyüğü olan Koh Phi Phide yedik. Yüksek kayalıkları, yağmur ormanları, beyaz kumları ve yeşil-mavi denizi ile Phi Phi Adası kartpostallardaki resimler gibiydi. Yemek de muhteşemdi. Hele az acılı bir sebze çorbaları var ki- soğan, domates, biber, patates büyük dilimler halinde ve az pişmiş- bu yazıyı yazarken aklıma geldi, ağzımı sulandırdı. Sadece o yemeği Türkiyenin hiçbir tatil yöresinde o paraya yiyemezsiniz.
Bir önceki yazımda yemeklerden bahsetmiş olduğumdan tekrar aynı konuya girmeyeceğim. Ben acılı, baharatlı Thai yemeklerini seviyorum. Ben seviyorum ama aynı yemekler farklı bünyelerde çeşitli reaksiyonlara yol açabilirler. Adayı gezerken, yolda, Pukette aynı otelde kaldığımız Almanyadan gelen iki gurbetçi arkadaşımızla karşılaştık. Biri solgun görünüyordu. Hayrola? dedim. Sanırım yemekte diye karnını tuttu. Alttan üstten gidiyor, çok fena diye devam etti.
Ona birkaç ilaç almak için eczane aramaya başladık. Bir yerde küçük bir poliklinik gördük. Bir kenarda içi ilaç dolu raflar vardı. Kapıdan, İngilizce, Siz ilaç satıyor musunuz? diye sorduk.
İçerdeki hemşire Evet satıyoruz. Ne ilacı lazım? diye cevapladı.
Arkadaşımız ishal olmuş, şu şu ilaçlar var mı? dedim. Bu arada aramızda ilaçları nasıl kullanacağını konuşurken içerden, Geçmiş olsun. Ne zamandır ishal var? diye Türkçe bir ses geldi. İçerden çıkan beyaz önlüklü, genç bir doktor yanımıza geldi.
Hasta olan arkadaşımız şikayetlerini anlattı. Genç doktor konuşurken aksansız, düzgün bir Türkçe ile konuşuyordu. Sonra hemşireye Thai dili ile çeşitli talimatlar verdi. İlaçları hazırlayacaklar. Bu arada bir şey içer misiniz? diye sordu bize. Şaşkınlığımızı üzerimizden atıp, Burada Türk doktor görünce şaşırdık dedik.
Ben Türk değilim. Taylandlıyım. Ama İstanbul Çapa Tıp Fakültesini bitirdim. Bir yıl Türkçe hazırlık olmak üzere 7 yıl Türkiyede yaşadım. Sonra mecburi hizmetimi yapmak için buraya döndüm. Şimdi bu adada çalışıyorum. Beni yetiştirdiği için Türkiyeye teşekkür ediyorum dedi.
Niye Türkiyeyi seçtin? diye merak la sordum.
Türkiye tıp alanından çok gelişmiş bir ülke dedi.
Hem burada bir meslektaşımı görmekten hem de Türkiye ile ilgili güzel şeyler duymaktan mutlu bir şekilde ilaçlarımızı alıp ayrıldık. Ada turumuza kaldığımız yerden devam ettik. Adadaki yaşam ve çevresindeki muhteşem kumsallar öyle hoşuma gitti ki oradaki Taylandlı-Türk doktor arkadaşıma, Abi beni buraya alın, vallahi karın tokluğuna çalışmaya razıyım demeyi düşünüyorum.
Devam etsek mi?