Sayfa Yükleniyor...
Benim de takip ettiğim Atanamayan öğretmenler ile ilgili bir platformda, soğan dolu bir pazar tezgahın başında gördüm resmini.
Kırmızı babetleri, köylü genç kızların giydiği rengarenk şalvarı, sıradan krem rengi bir tişörtü, çalışırken düşüp de önünü kapatmasın diye topladığı saçları ile tam bir pazarcı gibiydi. Elindeki pankartta Ataması yapılmayan öğretmen çok, pazar dayım yok yazıyordu. O platformdaki atanamayan öğretmen arkadaşlarım dikkat çekmek için kılıktan kılığa giriyor, o hafta gündem ne ise hemen onunla ilgili bir caps yapıp paylaşıyorlar. Bu da onlardan biri mi yoksa gerçek mi merak ettim, Gerçekten de pazarda mı çalışıyorsunuz? diye sordum. Mersine yolunuz düşerde soğana ihtiyacınız olursa, buyurun beklerim dedi.
İşler nasıl? diye klasik bir soru ile başladım.
Çok şükür, geçimimizi sağlıyor dedi.
İşiniz var, geçiminizi de sağlıyor. Daha ne istiyorsunuz o zaman? dedim.
Hayalimizdeki işi yapmayı dedi.
Hayalinizdeki iş ne? dedim.
Asla yapamayacağınız meslek nedir? sorarlardı küçükken Öğretmenlik dışında bir işi asla yapmak istemem diye cevap verirdim. İnsanlar şaşırır, anlamazdı bazen cevabımı. Çocukları çok seviyorum. Çocuklarla ilgilenmek, öğretmen olmak benim en büyük hayalimdi. Bu yüzden üniversiteye girişte sadece öğretmenlik tercihi yaptım. Hacettepe okul öncesi öğretmenliği bitirdim dedi.
Hocam; herkesin bana sorduğu Neden bu mesleği seçtiniz diye bir soru var. Ne yazık ki Gençler üniversiteyi okusun da gerisi önemli değil düşüncesi, plansızlık nedeniyle son yıllarda öğretmenlerin atanmasında sorun olduğunu siz bu okula girmeden biliyordunuz. Buna rağmen neden öğretmenliği seçtiniz? diye sordum.
Alan literatüründe oyun kuramları vardır bizim. Rahatlatıcı-eğlendirici, haz verici bunlardan bazıları. Tıpkı bu kuramlardaki gibi çocuklar haz veriyor bana, rahatlatıyor, dinlendiriyor, eğlendiriyor. İnsan işini sevmeli ki verimli olsun diye cevap verdi.
Bir an için birkaç öğretmenim aklımdan geçti. Özellikle işini severek yapan öğretmenlerimin gelişimime ve iyi bir insan olmama yaptıkları katkıları, hayatımı ne kadar etkilediklerini düşündüm. Bir de işini sevmeden yapanları,
Hocam sevmek ve sevgi sizin işin temeli dedim sebepsiz yere, tokat yediğim bir öğretmenimi düşünürken.
Ağaç yaş iken eğilir diye boşuna dememiş atalarımız. Kişiliğin temeli de birçok gelişim alanı gibi okul öncesinde atılıyor. Ve bu demek ki okul öncesinde çocuklar öğretmenin verdiği her şeyi iyisiyle kötüsüyle alacaklar. Tıpkı Montessorinin emici zihin kavramı gibi. Ve ben biliyorum ki çocuklarımızın güzel bakan öğretmenlere ihtiyacı var, güzel bakıp güzel gören, çocuklarına koşa koşa giden.
Peki atanamazsanız? diye en kötü olasılığı sordum.
Hocam; annem 4 yıldır bakkal işletiyor, babam ise hep pazarcıydı. Ben küçüklüğümden beri pazarcılık yapıyorum. Üniversite okurken de yine pazarcılık, stant hostesliği ve animasyonda çalıştım. Öğretmenlik yegane seçeneğim değil ama istediğim, hayalim olan bir meslek. Daha fazla mutlu olmam için çocuklarla olmam lazım. Ben devlete atansam da atanmasam da nice çocuğunun gönlüne dokunacağım inşallah dedi
Hocam devlet okullarının, özellikle yatılı okulların ya da yetiştirme yurtlarının sizin gibi sevgi ile işini yapan öğretmenlere ihtiyacı var. Umarım atanırsınız dedim.
İnşallah. Bekliyoruz dedi.
Kalbi sevgi ile çarpan, bu sevgiyi almaya hazır bekleyen çocuklara koşmak isteyen binlerce atanamayan öğretmenden biri Şükran Sarı hocam. Umarım yetkililer seslerini duyar ve sevenleri kavuştururlar