Sayfa Yükleniyor...
Hayatımızdaki güzel şeylerin değerini biliyor muyuz?
Yoksa şuyum yok, buyum eksik diye nankörlük mü ediyoruz?
Nerden çıktı şimdi bu değil mi?
Bu gün tatil benim için. Saat sabahın 8i ve ben bu yazıyı yazıyorum. Aslında saat 10a kadar uyumayı planlıyordum. En azından planım buydu yatarken.
Bu sabah yattığım yer yatağına biraz uzak bir noktaya, televizyonun önüne bıraktığım telefonum arka arkada delirmiş gibi mesaj sesi ile ötmeye başlayınca hızlıca uyanıp telefonu sessize aldım. Kim bu sabah sabah diye baktım. Sudanda beraber çalıştığım çalışma arkadaşım. Normalde bir mesaja sığacak yazdıklarını 17 mesaj ile göndermeyi tercih etmişti.
Günaydın abi 1. mesaj, Abi bu din adamları yayınını düzelttim 2. mesaj, Sana tekrar gönderiyorum 3. mesaj, Senin yazdığın ilk yazıda çok eksik vardı 4. mesaj, Tartışma bölümü kısaydı, istatistikler uyumlu değildi, sonuçlar eksikti, hepsini düzelttim abi 5. mesaj
Sana da günaydın Özer Birge dedim içimden.
Sabah sabah, uyandırdığı için kızdım tabi. İtiraf edeyim.
Sudan da beraber çalıştığım bu arkadaşım hayatımda rastladığım en çalışkan insanlardan birisi. Kadın doğum ve üroloji birbirine çok yakın branşlar, Afrika da ki kadınlar Sünnet edilirken (daha önce kadınlar ve sünnet yazısında detaylı bir şekilde bahsetmiştim ) cinsel organlarının ağzı dikilip daraltılıyor, kadınlar ilk doğumu çok zor yapıyorlar ve bu nedenle kadınlarda idrar yolu ve kadınlık yolu problemleri oldukça fazla görülüyor.
Bu nedenle Sudanda Özerle beraber çok fazla ameliyat yaptık. Yaptığımız ilginç vakaları da beraber yazalım istedik. Türkiye de torpili olmadığı için bilime, araştırmaya küsen pek çok yetenekli genç gibi Özerde, Abi bu yayınları yazıp ne yapacağız ki, hoca olmak için torpilimiz yok diyordu. Biz yapalım da belki bir gün lazım olur diye ısrar ettim. Biliyorum makale yazmaya bir kez başlayan bir daha bırakmaz. Bağımlılık yapar çünkü.
Bilimsel yayın konusunda biraz tecrübe sahibi olmam vesilesi ile (Burada mütevazi olamayacağım izninizle) ona Şöyle yapalım, şunu yapalım, şöyle olmalı diye anlattım. Keşke anlatmaz olaydım. Adam motoruna benzin yerine Nitro koyulmuş araba gibi öyle bir hızlı gitmeye başladı ki bir süre sonra hızına yetişemez oldum. Abi şunu da yapalım, abi şuna ne dersin, abi bu konu da hiç yayın yok diye kafamı didiklemeye başladı.
Aynı zaman da beraber, aynı odada da kalıyoruz. 24 saat kaçış yok yani
9 ayın sonunda oğlumu çok özledim, ben dönüyorum dedim, döndüm. Evet oğlumu dünyadaki her şeyden daha çok seviyorum ve eğer ona olan özlemim olmasaydı Afrikada daha da uzun kalırdım, ama ilk kez burada itiraf ediyorum; biraz da Özerden kaçtım.
Kaçtım kurtuldum mu? Bu gün sizin de gördüğünüz gibi uykumu bölerek Türkiyeye kaçsan bile benden kurtulamazsın mesajını verdi.
Uyuyamadım da bir daha. İnterneti açtım. Fransa da katliam, Filistinli bir Baba yaralı oğlunu taşıyor, Güneydoğu da ölümler olmaya devam ediyor.
Yanında yatan oğluma baktım. Masumca uyuyor.
Ellerinden, yanaklarından usulca öptüm. O sağlıklı bir şekilde yanımda yattığı için şükrettim. Elimi alnına koydum. O an oğlunun başındaki kanamaya eli ile tampon yapan Filistinli babaydım, Pariste çatışmadan kaçarken çocuğunu kucaklayan bir baba..
Her yerde nefret her yerde çatışma.
Hayatımızdaki güzel şeylerin değerini yeterince biliyor muyuz?