Iğdır’da Saldırıya Uğrayan Meslektaşıma İthafen


  • Oluşturulma Tarihi : 02.10.2017 06:29
  • Güncelleme Tarihi :
Iğdır’da Saldırıya Uğrayan Meslektaşıma İthafen yazının resmi

Dünyanın hiçbir yerinde doktor olmak kolay değildir. Mesela Türkiye’de sınava 2 milyon kişi giriyorsa sen doktor olmak için ilk 30 bine girmek zorundasın. 7 yıllık (Dil eğitimi için 1 yıl tıp için 6 yıl) ağır bir eğitimden, stajlardan, uygulamalardan, sözlü ve yazılı sınavlardan geçersin.

Diğer bölümlerden arkadaşların kız-erkek arkadaşları ile sinema, tiyatro, konser, kafe, park ve bahçelerde gününü gün ederken sen kan, idrar, gayta ve balgamla haşır neşir olursun.

Arkadaşların meslek sahibi olup para kazanırken sen hala okursun da okursun. Eğer bunca şeyden sonra hala kafa olarak sağlam kalırsan mezun olursun.

Devlet “Seni okuttum, bana borcunu öde, derhal mecburi hizmete” der (sanki diğer bölümlerde okuyanlar Türkiye’de okumuyorlar da sadece tıp öğrencileri okuyorlar!) adı üstünde “mecburi!” Yoksa diploma alamazsın. “Ben Türkiye’de çalışmayacağım, başka ülkeye gideceğim, mecburi yapmak istemiyorum” dersen diploma alamazsın.

Gittin, mecburini yaptın. 2-3 yıl devletin gösterdiği bir yerde, sağlık ocağında, acilde çalıştın. Bu sefer de Uzman olmak için tekrar sınava çalışırsın!

Oysa arkadaşların çoluk çocuğa karışmıştır. Sen bir yıl ya da bir kaç yıl, 20 bin doktorun girdiği bir sınavda ilk bin kişi arasına girmeye çalışırsın. Başarırsan 4-7 yıllık (Bölüme göre değişiyor) uzmanlık eğitimin başlar. Millet her hafta sonu karısıyla, sevgilisiyle o kıyı senin bu şezlong benim gezerken sen nöbet tutarsın.

Ayda en az 8 defa hastanede sabaha kadar kalır, bulduğun boşluklarda uyumaya çalışırsın. Anne babasının, amcasının, halasının başında sadece bir gün dahi sabaha kadar kalamayan insanlar sana laf söyler, sen “hasta” diye bir şey demezsin.

Uzman olursun devlet yine sana “Hadi yine mecburiye git!” der “Ama ben yapmıştım ki” dersin “ O tıp eğitimin içindi. Şimdi uzmanlık eğitimin için de yap bakalım” der. Sanki bu ülkede bir tek sen okuyorsun! Her şey sana mecburi.

Çoluğu çocuğu yerinden yurdundan edip en ücra köşelere, mesela Iğdır’a gidersin, en son teknolojik imkanları kullanıp ameliyatlar yaparsın. İki uzmansan ayda 15 gün icapçı olursun. “İcapçı” demek “ihtiyaç anında hastaneye çağrılan kişi” demek. Bu 15 gün içinde hastaneden 20 dakikalık mesafeden uzağa gidemezsin, çağrılınca hemen gitmek zorundasın çünkü. “Çağrılınca” ne yapıyorsan bırakıp gitmek zorundasın. Kanun bir yana vicdanın el vermez. Kalkar gidersin.

Mesela evlilik yıl dönümünde olsan dahi, mesela bir düğünde şahit olsan dahi, mesela sevdiklerinin birinin doğum gününde olsan dahi ya da romantik bir akşam geçiriyor olsan da... Gitmelisin! Gitmezsen biri ölebilir çünkü. Biri ölürse de bir ömür bunun vicdan azabını çekersin.

Sen, hayatında ölü biri görmemiş olan insan, doktorlara “ama onlarda şöyle şöyle...” diyen insan, sen hiç elinde birini kaybettin mi? Onu iyi etmek için bir şeyler yaparken. Peki o olayın senin hayatının, psikolojinin üzerine getirdiği etkiyi? Sürekli acabalarla dolaşmayı bilir misin? Bilmezsin “Doktorlar şu kadar parayı alıyorlar” dersin.

Madem konu açıldı bu konuya da açıklık getirelim; rahat olun, doktorlar o kadar çok kazanmıyorlar. Aralarında medyatik olanlar, ünlü olanlar, alanında en iyi olan bir kaç tanesi biraz kazanıyor olabilirler ama onlar da bir manken kadar, bir sunucu ya da bir futbolcu kadar kazanmıyorlar. Hatta bir futbolcunun yıllık ücretinin çeyreğini bile alamıyorlardır. Merak etmeyin.

Biz sizin düşmanınız değiliz. Bizim de amacımız sizin gibi ekmek parası ve ailemizi geçindirmek ve insanca, huzurla yaşamak. Ha bana sorarsan keşke doktor olmasaydım. Neden mi? Bunca emek ve çaba, harcanan onca vakit ve geçen bu ömür karşılığı cahil cühela adamın biri dolduruşa gelip bıçağı çıkartıp kalbine sokabiliyor.

Değer mi?

Iğdır’da Saldırıya Uğrayan Meslektaşıma İthafen
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan