2

Klavye ile Savaşım ve Katar’da Bir Türk


  • Oluşturulma Tarihi : 08.12.2015 08:47
  • Güncelleme Tarihi :

“Oraya gittiğimde size yazmaya devam edeceğim” demiştim. Ancak bir şey eklemeyi unutmuşum “Sartlar ne olursa olsun yazmaya devam edeceğim” demiş olmalıydım. 

Burada bir arkadaşım olduğu için burayı tercih etmiştim. Gelmeden önce ona “ne lazım bana?” diye sormuştum. “Abi kendin gel yeter. Hava çok sıcak. Yanına ona göre bir kaç şort, tişört al, hatta onları da almasan olur çünkü burası ucuz, fazla ağırlık olmasın” demiş olduğundan bende bir kaç parça eşyayı sırt çantama koyup geldim.

Ağırlık yapar diye bilgisayar almadık doğal olarak. Az önce size verdiğim sözü tutmak için burada bir internet kafeye girdim, klavyenin başına geçtim. Ancak anladığım kadarıyla burada yazımı tamamlamam oldukça vakit alıcı ve zor olacak.

Çünkü buradaki klavyelerde bizdeki bir kaç harf yok. Birçok noktalama işaretinin de yeri değişik.

Onun için birkaç hata yaparsam şimdiden af ola diyelim.

Ben yazacağım yine de kararlıyım. Çünkü bazı şeyleri taze taze yaşanıyorken yazmalıyım ki burada kalma sürem uzadıkça “şunu da yazmalıyım” dediğim birçok şey aklımdan gitmeden yazıya dökeyim.

Buraya yolculuk oldukça uzun ve yorucu oldu. Katar’da beklediğim 6 saati de katarsak neredeyse 24 saat sürdü buraya ulaşmam. Katar’da beklediğim altı saat klasik bir bekleme sayılmaz. Adamlar “bekleyen yolcunun neye ihtiyacı olur?” diye düşünüp ona göre yapmışlar havaalanını. Mesela her noktada kablosuz, ücretsiz sınırsız internet ve birçok noktada internete bağlı bilgisayar yapmışlar.

Hizmet sektöründe de sınırsız hizmet veriyorlar havaalanında. Her adımda hostes kıyafeti ile duran ve üstünde ‘Size nasıl yardımcı olabilirim’ diyen genç kız ve erkekler var. Çoğunluğu Hintli Filipinli veya Asya’nın diğer fakir ülkelerinden gelen gençler.

 Dil bilmiyorsanız sizin dilinizi konuşan birini hemen çağırıyorlar.  Tayland uçağına daha 6 saatim vardı ve biraz da atraksiyon olsun diye bir şey denemek istedim. Bir şey soruyor gibi danışman kıza Türkçe bir şey söyledim. Misal ‘nerelisin bacım?” dedim. Kız anlamadı doğal olarak. İngilizce, Arapça iki dilde de bana “bu dilleri biliyor musunuz?” diye sordu.  Laf aramızda ikisini de çok iyi biliyor olmama rağmen bilmiyorum, anlamıyorum anlamında başımı salladım. ‘Pasaport’  dedi bana. Verdim pasaportu. Kız pasaportu açtı, telsizi aldı eline ‘burada bir Türk var dil bilmiyor, beni anlamıyor’ diye anons geçti. Bir süre sonra genç, esmer uzun boylu bir çocuk geldi. ‘Abi merhaba ben Erkan. Türküm, Buranın personeleyim, size nasıl yardımcı olabiliriz?’ dedi tüm sempatikliği ile. 

“Erkan valla bir şey sormayacaktım. Sadece Türk tercüman var mı burada merak ettim. Seni de yordum, Hakkini helal et” dedim.

‘Abi ne demek. Helal olsun bizden yana. Burada hemen her dilden tercüman var’ dedi

“Erkan sen okudun mu? Yani bir şey bitirdin mi?” dedim

“Bitirdim abi. Arap dili ve edebiyatı mezunuyum. İngilizce, Arapça biliyorum. Türkçe benim ana dilim zaten” dedi

“Peki, burayı nereden buldun? Şartları nasıl” diye sordum.

‘Abi benim abim burada isçiydi. Onun önerisi ile geldim. Sartları ekonomik olarak Türkiye’ye göre çok iyi” dedi.

“Nerelisin?” dedim

Ders gibi bir cevap Verdi. “Abi hepimiz burada Türkiyeliyiz. İyide yapsak kötüde yapsak Türkiye’yi temsil ediyoruz. Gerisi teferruat. Konyalı, Siirtli, Giresunlu, Tekirdağlı olsam bir şey değişir mi?” dedi.

Kalakaldım öylece. “Hay ağzını öpeyim senin” diyecektim.

Çocuk tanımaz, etmez, yanlış anlar diye demedim.

Devam edecek

Klavye ile Savaşım ve Katar’da Bir Türk
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan