2

Mehmet’im Işıklar İçinde Uyu


  • Oluşturulma Tarihi : 28.11.2016 08:30
  • Güncelleme Tarihi :

36 yaşında biri 6.5 yaşında biri de henüz yeni doğmuş iki çocuğunuz var.

Bir halsizlik, dermansızlık içinde hissediyorsunuz kendinizi. Eşiniz yeni doğum yaptığı için o süreçte yaşadığınız strese, yoğunluğa, yorgunluğa ve yeterince dinlenememeye bağlıyorsunuz bunu. Zaten çok kilolu biri değildiniz hiçbir zaman ama zayıflamanız çevrenizdeki pek çok kişinin dikkatini çekiyor. 

Önce eşiniz ‘Hayrola rejim mi yapıyorsun?’ diye soruyor. Sonra da anne babanız ‘Hayrola oğlum. Bir sıkıntın mı var? Niye kilo verdin?’ diyorlar.

Zaten oldum olası mide ile barışık olamadınız. Acıda, ekşide, baharatta, soğanda, sarımsakta, her bir şeyde ekşiyip durdu. Şöyle ağız tadı ile bir yemek yediğinizi hatırlamıyorsunuz bile. Yine ekşiyip duruyor ama bu sefer yediğiniz içtiğinize dikkat etmenize rağmen...

Israrlar üzerine bir doktora gidiyorsunuz ‘Kilo kaybediyorum, midemde de sorunlar var’ diyorsunuz. ‘Ne kadar zamandır var?’ diye soruyor. ‘Uzun zamandır mide şikayetlerim var ama son zamanlarda kilo kaybettim’ diyorsunuz. Ya buna benzer şikayetleri her gün birçok hastadan duyduğundan ya da yaşınızdaki birinde ciddi bir hastalık olamayacağını düşündüğünden ‘İyi ya, ne güzel kilo veriyorsun işte’ deyip bir mide ilacı ile gönderiyordu.

Sonra tekrar hayat koşturmacası…

Ama her geçen gün yorgunluk, bitkinlik ve kilo kaybı artıyor. Ablanız ısrar ediyor, yeni çocuk da olduğu için ihtiyaçlar fazlalaşmış. Daha fazla çalışmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Ama eskisi kadar da güçlü olmadığınızı görüyorsunuz. Sizden habersiz alınan bir randevuya zorla götürüyorlar adeta. Doktor "Endoskopi yapmalıyız" diyor. Çaresiz kabul ediyorsunuz. Endoskopi sonucunu beklerken "Ya kötü bir şey varsa? Bu çocuklar ne olacak?" diye kaygılanıyorsunuz. Sonra içtiğiniz sigarayı, arkadaşlarla beraber bir kaç günde bir alınan alkolü düşünüp kendinize kızıyorsunuz. 

Sonuç için gittiğinizde doktorun kapısında saniyeler geçmiyor adeta. Ablanız elinizi tutup ‘Merak etme, kötü bir şey yoktur ‘diyor. Kafanızı kaldırıp ona bakıyorsunuz. Bakışlarındaki sevgi ve şefkati görebiliyorsunuz. ‘İyi ki böyle bir ablam var’ diye kafanızdan geçiyor.

Sonra sıranız gelip doktorun yanına geçiyorsunuz. Doktor endoskopi sonucunu uzun uzun inceliyor. Yüzünde hiç de iyi bir ifade yok. ‘Belki kötü bir gün geçirmiştir’ diye yormak istiyorsunuz bu durumu ama ‘Sanırım kötü bir şey çıkmış’ diye düşünmeden de duramıyorsunuz. ‘Maalesef yüzük hücreli çıkmış’ diyor. Söylediği cümleden sadece ‘Maalesef’i anlıyorsunuz. Bunun hiç iyi bir şey olmadığını kavrıyorsunuz ama gerisi? ‘Yani ne anlama geliyor doktor bey?’ diyorsunuz. ‘Yani maalesef mide kanseri ve en kötüsü’ diyor. O an iyice sandalyeye yığılıyorsunuz. Her şey bir anda gözünüzün önünden geçiyor. ‘Çocuklar? Çocuklarım’ diye sessizce içinizden geçiyor o kelime…

Sonra araştırmalar, ilaç tedavileri, hastanelerde geçen günler. Ailede herkes kenetlemiş. Herkes sonuna kadar destek oluyor. Kimse size bir şey söylemiyor ama bakışlardan, mimiklerden, vücut dilinden durumun iyiye gitmediğini hissediyorsunuz. Çocuklarınızın büyüdüğünü görmek, onları bisiklete bindirmek, onlarla yüzmek, top oynamak evlendiklerini görmek isteği ile bu hastalık ile sonuna kadar mücadele ediyorsunuz. Doktorun ‘Senin kadar tedaviye iyi cevap veren bir hastam olmadı’ cümlesi sizin için bu mücadeleye verilmiş bir takdir belgesi gibi. ‘Bunu yeneceğim’ diyorsunuz.

Bu arada çoğunlukla ablanız kalıyor yanınızda. O uzun gecelerde her şeyi konuşuyorsunuz onunla. Meğer ne çok paylaşacak şeyiniz varmış. ‘Abla bana bir şey olursa çocuklar sana emanet’ diyorsunuz. Gözyaşları ile başınızı göğsüne bastırıyor. 

Ne yazık ki hücreleriniz sizin kadar mücadeleci değil. Araya giren basit enfeksiyonlar sizin var olan tüm direncinizi sıfırlıyor. Artık mücadele etme takati kalmıyor. Yorgun vücut artık uyumak istiyor. Etrafınıza toplanmış sevdiklerinize son defa bakıyorsunuz. ‘Sizi çok seviyorum’ diyorsunuz. Artık iyice ağırlaşmış göz kapağınızı kapatıyorsunuz. Derin ve uzun bir uykuya dalıyorsunuz……

36 yaşında hayata gözlerini yuman sevgili Mehmet Eren’in hikayesi bu. 

“Bugün seni kaybetmemizin üzerinden 5 yıl geçmiş…  Çocukların Onur ve Mert büyüyorlar ve gittikçe sana benziyorlar. Onlarda seni yaşıyoruz bir teselli olarak. İçimizdesin bitmeyecek bir özlemle. Bilmeni istiyorum ki seni daha bir seviyor ve daha bir anlıyorum, birlikte yaşanmayacak olan zamanın sızısı, birlikte geçirilmiş yılların avuntusuyla, biricik kardeşim Mehmet’im… Işıklar içinde ol” diye yazmış Ablası Evrim Eren 5. ölüm yıldönümünde…

Rahmetle….

Mehmet’im Işıklar İçinde Uyu
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan